Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/348 E. 2009/398 K. 22.07.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/348
KARAR NO : 2009/398
KARAR TARİHİ : 22.07.2009

MAHKEMESİ : Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/06/2008
NUMARASI : 2008/158-2008/262
Taraflar arasındaki “vakıf senedinde yapılan değişikliklerin tescili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2007 gün ve 2007/349-386 sayılı kararın incelenmesi denetim makamı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 03.03.2008 gün ve 631-2351 sayılı ilamı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak; Vakıflar gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülenmeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Bu tanıma göre, önemli olan vakfın amacını gerçekleştirmesi ve dolayısıyla özgülenen mal ve hakların amacın gerçekleşmesi için yapılacak iş ve işlemlere harcanmasıdır.
Vakıf senedinin 5.maddesinin 1.fıkrasında, yıl içinde elde edilen vakıf gelirinin %80’inin vakıf amaçlarına, %20’sinin ise yönetim ve idare masrafları ile ihtiyaçlara özgülenmesi ve harcanması öngörülmüş iken, tescili istenilen değişiklik senedinin bu maddeye karşılık gelen 18.maddesinin 1.fıkrasında yıl içinde elde edilen gelirin en az üçte ikisinin vakıf amaçlarına harcanması şeklinde değiştirilmesi ve bunun tescili sonucu vakfın amaçlarını gerçekleştirmek için öngörülen nakit miktarında azalmaya sebebiyet verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla hükmün BOZULMASINA…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Denetim Makamı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Noterde düzenleme şeklinde yapılan vakıf senedi değişikliğinin tescili istemine ilişkindir.
Davacı Sema Yazar Gençlik Vakfı, Ankara …Noterliğinin 24.12.2007 gün ve 44100 Yevmiye numarası ile tanzim olunan düzenleme şeklindeki vakıf tadil senedinde belirtilen değişikliklerin tesciline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece başlık bölümünde yazılan nedenlerle, bozulmuştur.
Yerel mahkemece; ilk hükümde direnilmiş; hükmü denetim makamı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili temyiz etmiştir.
Ne var ki, temyiz ederken harç yatırmamış; buna rağmen mahkeme dilekçeyi havale ve temyiz defterine kaydetmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 434 maddesi gereğince işlem yapılarak harcın ikmaline karar verilerek dosya mahalline geri çevrilmiştir.
Mahkemece meşruhatlı davetiye tebliği ile 7 günlük süre verilmişse de harç bu süre geçtikten sonra yatırılmış; mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili bu kararı süresi içinde temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce; direnme kararını temyiz eden vekilin, temyiz harç ve giderlerini yatırması için gönderilen (davetiyenin) muhtıranın usulüne uygun olup olmadığı; buna bağlı olarak bu (davetiyede) muhtırada öngörülen yedi günlük süre geçtikten sonra temyiz harcının yatırılmış olmasının, H.U.M.K’nun 434/3. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddini gerektirip gerektirmeyeceği ve sonuçta mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiş ve aşağıdaki sonuca varılmıştır:
İlkin belirtilmelidir ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü harçtan muaf olmadığı gibi, işlemleri de harçtan istisna tutulmamıştır. Buna karşın Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin harç yatırmadan mahkemeye ibraz ettiği dilekçesi havale ve temyiz defterine kaydedilmiş, alınması gereken temyiz başvuru ve peşin harçları mahkemece hesaplanıp temyiz edenden istenmemiştir.
Hukuk Genel Kurulu 24.12.2008 gün ve 2008/18-777 esas 2008/788 k.sayılı kararıyla peşin temyiz ve başvuru harçlarının HUMK.nun 434.maddesi gereğince işlem yapılarak ikmali için dosyanın mahalline iadesine karar vermiştir.
Yerel mahkeme geri çevirme kararı üzerine hakim imzasını taşıyan ve HUMK.nun 434 maddesine uygun olarak düzenlenen muhtıra düzenlemek yerine 08.01.2009 tarihli tebligat parçasının üstüne “Yargıtay ilamında belirtilen eksiklikleri tamamlamanız tebliğ olunur.” İbarelerini yazarak temyiz eden vekile 24.02.2009 tarihinde tebliğ etmiş; ardından 10.02.2009 tarihli ikinci tebligatı hazırlayarak üzerine “Yargıtay ilamı ekli olup, 7 gün kesin sürede Mahkeme kalemine gelerek ilamda belirtilen noksan harcı tamamlamanız tebliğ olunur. Aksi taktirde HUMK’un 434. Maddesi gereği işlem yapılacağı hususu tebliğ olunur.” İbarelerini yazmış; bu tebligat ta 17.03.2009 tarihinde temyiz eden vekiline tebliğ edilmiştir. Her iki tebligatta yer alan ihtarlar altında mahkeme hakiminin imzası bulunmadığı gibi, mahkeme mührü de yer almamaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilince temyiz ve başvuru harcı 21.04.2009 günü yatırılmıştır.
Mahkemece, harcın muhtırada öngörülen yedi günlük kesin süre geçtikten sonra yatırıldığı gerekçesiyle, HUMK.’un 434. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine dair verilen karar, Vakıflar Genel müdürlüğü vekilince temyiz edilmiştir.
Konuya ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 434.maddesinin 2.cümlesinde; “temyiz dilekçesi verilirken, temyiz harç ve giderlerinin eksik ödendiğinin sonradan anlaşılması halinde, kararı vermiş olan hâkim tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir.” Hükmü yer almaktadır.
Bu açık ifadeden de anlaşılacağı üzere hakim tarafından “temyiz harç ve giderlerinin tamamlanması için 7 günlük kesin süre” verilmesi ve ayrıca yazılı olarak “aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu” nun bildirilmesi gerekmektedir. Şayet, bu süre, yasada belirtilen usule uyulmadan ve yazılıp altı hakimce imzalanmadan verilmiş; eş söyleyişle, hakim tarafından usulünce verilmemişse geçerli bir bildirimin yapıldığından söz etmeye olanak yoktur.
Mahkeme yazı işleri müdürünün veya kalemin temyiz harcı veya giderini tamamlanması için temyiz edene süre vermesi usule aykırıdır ve mahkeme yazı işleri müdürünün veya kaleminin vermiş olduğu süre üzerine temyiz harcını veya giderini ödememiş olan taraf, temyiz talebinden vazgeçmiş sayılamaz.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.1968 gün ve 1968/9-483 esas 1968/476 k.sayılı kararında da bu husus açıkça ifade edilmiştir.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesi çerçevesinde hakim kararı ile eksik harç ve giderlerin tamamlanması istemiyle ayrıca, bir muhtıra düzenlenmeli ve bu muhtırada, yapılması gereken işlemin ne olduğu açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak biçimde gösterilmeli; buna yönelik olarak da ikmal edilecek harç ya da giderin miktarı ve yatırılma merci ve süresi, bunun yapılmamasının sonuçları net biçimde açıklanmalıdır.
Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1969 gün ve 1969/2-417-719 sayılı kararında açıkça vurgulanmış; daha sonra verilen kararlarda kararlılıkla bu uygulama sürdürülmüştür (Hukuk Genel Kurulunun 19.02.1997 gün ve 1996/2-897 E.-1997/86 K.; 13.04.2005 gün ve 2005/12-237 E.-248 K.; 30.11.2005 gün ve 2005/5-634 esas-2005/680 k.; 09.05.2007 gün ve 2007/12-178 E.-249 K. sayılı Kararları). Nitekim doktrinde de aynı görüş benimsenmiştir(Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Bası, Cilt 5, Sayfa 4587 vd.).
Somut olayda; tebligat üzerine yazılan ve hâkimin sicil numarası, imzası ve mahkeme mührünü taşımayan açıklamalar, yasanın aradığı yönteme uygun kabul edilemeyeceği gibi, hâkim tarafından verildiğinin kabulüne de olanak yoktur. Bu bakımdan hukuki sonuç doğuracak nitelikte de değildir. Diğer taraftan ikmali gereken giderlerin niteliği ve miktarları açıklanmamış ve verilen kesin sürede mahkeme veznesine yatırılması gereğine de işaret edilmemiştir.
Mahkemenin, hâkim tarafından verilmiş; usulüne uygun bir kararı ve tebligatı bulunmadığından; eksik içerikli ve hakim imzasından yoksun bildirimin hukuken geçerli kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi; usule aykırı ve geçersiz bu belgelerin hak kaybına yol açacak şekilde sonuç doğurması da kabul edilemez.
Ayrıca ; hükmü temyiz eden vekiline gönderilen söz konusu tebligat, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesi hükmüne uygun şekilde, yasal yedi günlük süre içerisinde muhtıra gereğinin yerine getirilmemesi (masrafların ödenmemesi) durumunda temyizden vazgeçilmiş sayılacağına dair açık bir bildirimi de içermemektedir.
Tebligat üzerine yazılan “…Aksi takdirde HUMK.nun 434/3. maddesi gereği işlem yapılacağı hususu tebliğ olunur…” yönündeki ifade, bu nitelikte değildir. Dolayısıyla, bu tebligat anılan Kanun hükmüne uygun olmadığından, gerekleri süresi içerisinde yerine getirilmiş olmasa dahi, buna dayanılarak temyiz eden vekilinin hükmü temyizden vazgeçmiş sayılmasına olanak yoktur.
Kaldı ki; bir an için muhtıranın Kanuna uygunluğu kabul edilse dahi, kanunun aradığı anlamda, temyiz harcının eksik yatırıldığına dair bir açıklamayı ve bunun tamamlanması yönündeki bir isteği içermediğinden, eksik harcın süresinden sonra yatırılmış olması da sonuca etkili görülemez.
Öyle ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İkinci Dairesi tarafından verilen 14.10.2008 tarihli Mesutoğlu/Türkiye davasına ilişkin kararda; yargı mercilerinin usul kurallarını çok sıkı uygulaması ve dar yorumlaması nedeniyle kişilerin, uyuşmazlığın esasının incelenmesinden mahrum bırakılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 maddesinin ihlali olarak kabul edilmiştir. Bir iç hukuk kuralı haline gelen AİHS ve buna dayanılarak verilen bu karar da göz önüne alındığında, hak kaybının önüne geçilecek şekilde değerlendirme yapılması olayın özelliğine daha uygun düşmektedir.
Gerçekleşen bu durum karşısında anılan (tebligat) muhtıra geçersiz olduğundan Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin giderleri verilen süreden sonra yatırmış olması da sonuca etkili değildir.
Hal böyle olunca; H.U.M.K’ nun 434/3. maddesinde, “hükmün temyiz edilmemiş sayılmasının koşulu olarak düzenlenen halin” somut olayda gerçekleşmediği anlaşıldığından mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının bozularak, kaldırılmasına; işin esasının incelenmesine geçilmesine, karar verilmesi gerekmiş; bu hususlar 15.07.2009 günü yapılan ilk görüşmede karara bağlanamadığından;22.07.2009 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile kararlaştırılmıştır.
Ön sorun böylece aşıldıktan ve temyiz isteminin reddinde ilişkin mahkeme kararı bozularak kaldırıldıktan sonra, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Uyuşmazlık: Vakıf senedinde yapılan değişikliğin, vakfın amaçlarını gerçekleştirmek için öngörülen nakit miktarında azalmaya sebebiyet verip vermeyeceği, dolayısıyla değişikliğin yasal ve yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle bir vakfın kurulmasında amaç ile yeterli mal ve hakların varlığının esaslı unsur olmasına; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 113. maddesi gereğince ancak amaç değişikliği yapılmadıkça kurucu iradenin ortaya koyduğu mal ve hakların vakıf aleyhine değişikliğe uğratılmasının mümkün bulunmamasına; Vakıflar Genel Müdürlüğünden alınan görüşün bağlayıcı olmamasına, mahkemece dayanılan yasal değişikliğin de vakıf senedinde değişiklik yapılmasını haklı kılmamasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.07.2009 gününde esas yönünden yapılan ilk görüşmede oybirliğiyle karar verildi.