YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/301
KARAR NO : 2009/337
KARAR TARİHİ : 08.07.2009
MAHKEMESİ : Ahlat Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 20/06/2008
NUMARASI : 2008/157-2008/714
Taraflar arasındaki “Kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ahlat kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.2.2008 Tarih ve 1355-14 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 01.05.2008 Tarih,1768-1889 sayılı ilamı ile hüküm “…Kadastro sırasında dava konusu 1105 ada 88 parsel sayılı 47963,15 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı T. A.. adına tesbit edilmiştir. Davacı hazine dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, dava konusu taşınmazın davalı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
İddia ve savunmaya mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgeler eşliğinde davanın saptanan niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma ve soruşturma hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Tesbitte bir kayıt ve belge esas alınmamış, yargılama sırasında taraflar bir kayıt ve belgeye de dayanmamışlardır. Hal böyle olunca yanlar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümlerine göre çözümleneceği kuşkusuzdur. Bir taşınmaz üzerinde sürdürülen ve iktisap sağlayan süreye ulaşan zilyetliğin zilyedi yararına hukuksal bir sonuç doğurabilmesi için taşınmazın türünün sağlıklı biçimde saptanması taşınmazın saptanan türüne göre de az yukarıda vurgulanan biçimde taşınmazda sürdürülen zilyetliğin, zilyedi yararına hukuksal bir sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesi gerekir. Tesbitte saptanan hukuksal olgular göz önüne alınarak taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı yada 4342 sayılı Yasa uyarınca mera tahsisi yapılmış ise Özel Öderi Müdürlüğü yada Mülki Amirlikten tahsis haritası ve eki belgeler, taşınmaza komşu tüm taşınmazların tesbit tutanakları varsa dayanakları kayıtlar Kadastro Müdürlüğünden kütükler devredilmiş ise Tapu Sicil Müdürlüğünde getirtilmeli, davalı olanlar varsa mahkemesinden getirtilmeli, bu yolla da dava dosyası keşfe hazır hale getirilmelidir. Mahkemece dava ve temyize konu 1105 ada 88 parsel sayılı taşınmaz üzerinde tesbit gününde adına tescile karar verilen zilyet davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriğine mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere göre dava konusu taşınmaz üzerinde yılın yada mevsimin belli zamanlarında geçici olarak barınmak amacıyla taşınmaz üzerinde çadır kurularak çekişmeli taşınmazda ot biçmek suretiyle zilyetliğin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Kural olarak taşınmaz üzerinde ot biçmek suretiyle sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz.
Taşınmaz üzerinde sürdürülün zilyetliğin hukuksal bir sonuç doğurabilmesi için zemini ekonomik amacına uygun olarak kullanılması gerekir. Kuşkusuz taşınmazın otundan faydalanmak yada taşınmazın üzerindeki çayırı biçmek suretiyle bir taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin ekonomik değerinin olabileceği dikkate alındığında somut olayda dava konusu taşınmazın Özel yada genel çayır niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi zorunludur.
Taşınmazın özel çayır niteliğinde olduğunun kabulü için ise taşınmazın çevresini harici alemle ilişkisini kesecek biçimde duvar, çit yada tel örgü gibi yapay sınır yerleriyle çevrilmiş kapatılmış olması taşınmaz üzerinde somut olayda yalnızca davalı tarafın zilyet olması açık bir deyişle yalnız davalının taşınmazın otunu biçerek yararlanması gerekir. Kuşkusuz iyi komşuluk ilişkileri ve davalı tarafın rızası ve hoş görüsü ile başkalarının da taşınmazın otundan yararlanması gibi ayrık hallerin varlığı dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde genel çayır olduğunu göstermez. Ne varki mahkemece somut olaya özgü bu doğrultuda yöntemine uygun bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır.
O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için yöreyi iyi bilen, dava sonucunda yararı olmayan elverdiğince yaşlı, yansız, taşınmazın bulunduğu köye yada beldeye komşu belde yada köyler halkından seçilecek yerel ve uzman bilirkişi tapu fen elemanı ve uzman ziraatçi bilirkişi, tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ve tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından mera tahsisi yapılmış ise öncelikle mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlenerek tahsis haritası ve eki belgeler yerel bilirkişi yardımı uzman bilirkişi eliyle yerine haritalar çakıştırılmak suretiyle uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay, varsa değişmez nitelikte sınır yeri sayılabilecek kişi taşınmazlarından da yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız belirlenmeli, bölgede mera tahsisi yapılmamış ise taşınmazın öncesi bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı mera yada genel çayır niteliğinde kullanılıp kullanılmadığı yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan somut olaylara dayalı bilgiler alınmalı, taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalmadığı, bölgede mera tahsisi yapılmamış ise taşınmazın geleneksel biçimde mera yada genel çayır niteliği ile kullanılmadığı saptandığı takdirde taşınmazın öncesinin kime ait olduğu kimden kime kaldığı, sürdürülen zilyetliğin süresi ve sürdürülüş biçimi ve az yukarıda saptanan maddi ve hukuksal olgular göz önüne alınarak açık bir deyişle taşınmazın özel çayır niteliğinde olduğunu göstermeye elverişli biçimde taşınmazın harici alemle ilişkisinin kesilip kesilmediği, taşınmazdan yalnızca davalının yada hoşgörü ile başkalarının anılan biçimde yararlanıp yararlanmadığı yolunda ayrı ayrı yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, dıştan komşu taşınmazların tesbit tutanakları içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, özellikle sözü edilen belgelerde komşu taşınmazların tesbitlerine bir kayıt ve belge esas alınmış ise bu belgelerde nizalı parsel yönünün ne biçimde ve kimin yeri olarak sınır gösterildiği üzerinde durulmalı, daha sonra uzman ziraatçi bilirkişi ve mahkeme heyeti hazır olduğu halde taşınmaz bizzat gezilip görülüp gözlenmeli, gözlem keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, özellikle taşınmazın meyil durumu, fiziksel yapısı komşu taşınmazlarla toprak mukayesesi yapılmalı, taşınmazda toprak yada taş unsurundan hangisinin galip olduğu duraksamasız belirlenmeli, gözlenen bu olgularda keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişileri de dinlenerek çelişki duraksamasız giderilmeli, uzman bilirkişilerden konularında keşfi izlemeye, yerel bilirkişi sözlerini denetlemeye ve uzman ziraatçi bilirkişiden gözlemi yansıtmaya imkan verecek yargı denetimine açık olacak şekilde ayrıntılı gerekçeli rapor alınmalı, taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmış ise taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalmadığı takdirde tahsis gününden tesbit gününe kadar geçen süre belirlenmeli, iktisap sağlayan süreye ulaşıp ulaşmadığı incelenmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B, 18, 14 ve 14/son maddesi hükümleri eşliğinde oluşan sonuca göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.…” gerekçesi ile bozularak,dosya yerel mahkemesine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı Hazine vekili; çekişme konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve zilyetlikle edinilemeyecek yerlerden olmasına rağmen, kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit edildiğini ileri sürerek, kadastro tespitinin iptali ile taşınmazın Hazine adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı Hazine vekilinin tescile yönelik bu talebinin, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığının, dolayısıyla zilyetlikle edinilebilecek yerlerden bulunup bulunmadığının araştırılmasına ve sonucuna göre taşınmaz malın özel siciline yazılmasına engel teşkil etmediği, kuşkusuzdur.
Diğer taraftan, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesinde;
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır…” hükmü yer almaktadır.
Anılan maddede sözü edilen ve kamu mallarından olan meraların, özel mülkiyete konu olamayacağı açıktır.
Bu itibarla; Hazinenin, taşınmazın zilyetlikle edinilemeyecek yerlerden olduğu ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu iddiasını ileri sürmesi karşısında, dava konusu taşınmazda nitelik itibariyle ağır basan orman, mera, taşlık kayalık yer gibi iddiaların araştırmasının yapılmasını da gerektireceğinden; direnme kararında sözü edilen, Hazinenin yargılama sırasında mera iddiasının bulunmadığı yönündeki gerekçenin kabulü olanaklı değildir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; dosyadaki bilgi ve belgelere göre, mera iddiası yönünden yapılan araştırmada, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahdit ve tahsis çalışmasının yapılmadığı, mera haritasının bulunmadığı belirlenmiş ise de; taşınmazın kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususunun, usulüne uygun olarak araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
O halde Mahkemece yapılacak iş; öncelikle dava konusu taşınmazın komşu parsellerine ait tüm dayanak tapu ve vergi kayıtları ve varsa tescil ilamları ile krokileri getirtildikten sonra, taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak varsa komşu parsellere ait tescil tapularının da kapsadığı yerler belirlenerek uzman bilirkişiler aracılığı ile uygulattırılması, keşifte dinlenecek yerel bilirkişilerin taşınmazın bulunduğu köy yerine komşu köylerden seçilerek yerel bilirkişilerin ve taraf tanıklarının taşınmaz başında dinlenmesi ve bu şekilde çekişmeli taşınmazın kadim mera olup olmadığının araştırılması ile uzman bilirkişilere denetime elverişli raporlar düzenlettirilmesi; bunun yanında, yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile komşu taşınmazlara ait çekişmeli taşınmazda yapılan tapu ve vergi kaydı uygulamalarını gösteren, denetime elverişli krokilerin hazırlattırılması ve tüm deliller değerlendirilerek, taşınmazın zilyetlikle edinilebilecek yerlerden olup olmadığının tereddüde mahal vermeyecek biçimde saptanmasından ibarettir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, taşınmazın kadim mera niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme sonucu ve yanılgılı gerekçeyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.07.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.