YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/231
KARAR NO : 2009/286
KARAR TARİHİ : 24.06.2009
MAHKEMESİ : İzmir 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 14/11/2008
NUMARASI : 2008/818-2008/850
Taraflar arasındaki “Boşanma, nafaka ve tazminat“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. Aile Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 16.05.2006 gün ve 2003/341 E- 2006/471 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 01.07.2008 gün ve 2007/10977-2008/9725 sayılı ilamiyle; “…Dava, Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanmakta olup, aynı yasanın 166/son maddesine dayanan bir dava bulunmadığı halde, delillerin Türk Medeni Kanununun 166/1 ve 2.maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken gerekçeye de aykırı şekilde Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca boşanma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava boşanma, karşı dava ise nafaka, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili; yerleşmek amacıyla 1984 yılında Amerika’ya giden müvekkilinin, 1990 yılında Türkiye’ye gelerek davalı ile evlendiğini ve iki yıl Türkiye’de kaldığını, bu süre içinde taraflar arasında baş gösteren geçimsizlik nedeniyle davalı tarafça müvekkili aleyhine açılan boşanma davasının kabulüne karar verildiğini, Amerika’ya dönen müvekkilinin on bir yıl aradan sonra Türkiye’ye geldiğini ve nüfus kayıtlarına göre hala evli olduğunu öğrendiğini, bunun üzerine davalı eşin boşanma davasından sonradan feragat ettiğini müvekkiline söylediğini, belirtilen nedenlerle evliliğin telafisi mümkün olamayacak şekilde temelinden sarsılmış olması nedeniyle boşanma davası açma zorunluluğunun doğduğunu ileri sürerek, tarafların şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; müvekkili tarafından davacı aleyhine daha önce açılan boşanma davasının kabulüne karar verilmesinden sonra, temyiz süresi içerisinde müvekkilinin feragati nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, taraflar arasında ortak yaşamı çekilmez hale getirecek bir durumun bulunmadığını ve bu nedenle şiddetli geçimsizlik nedeniyle açılan boşanma davasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş; ilgisiz ve duyarsız tavırlarıyla kusurlu olduğunu ileri sürdüğü davacıdan maddi ve manevi tazminat ile müvekkili ve müşterek çocuk için nafaka talebinde bulunmuştur.
Mahkemece; davacının istemi, eylemli ayrılık nedenine dayalı boşanma olarak kabul edilmek suretiyle ve “taraflar arasında görülüp kesinleşen ve davalının feragati nedeniyle reddedilen önceki boşanma davasının kesinleştiği tarihten itibaren ortak hayatın yeniden kurulamadığının anlaşıldığı” gerekçesiyle “davanın kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına” dair verilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuştur.
Görüldüğü üzere, Yerel mahkemece davanın, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/son fıkrası hükmüne göre “Eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davası” olarak nitelendirilmesine karşın; Özel Daire’ce, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. ve 2. fıkraları gereğince “Evlilik birliğinin temelinden sarsılması” nedenine dayalı olduğu kabul edilmiştir.
Direnme ve bozma kararlarının kapsam ve içerikleri itibariyle uyuşmazlık; davanın, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine mi, yoksa eylemli ayrılık hukuki sebebine göre mi çözümlenmesi gerektiği noktasında olup; uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, sözü edilen boşanma sebeplerine ilişkin yasal düzenlemenin açıklanmasında yarar vardır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre genel boşanma sebepleri aynı Kanunun 166. maddesinde düzenlenmiş olup; anılan maddenin birinci ve ikinci fıkralarında nisbi boşanma sebebi olan Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma, dördüncü fıkrasında ise mutlak boşanma sebebi olan Eylemli ayrılık sebebiyle boşanma hükümleri yer almaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında öngörülen, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davasında, gerçekleşen maddi olayla evlilik birliğinin sarsılmış olduğu ve bu maddi olaya rağmen ortak yaşamın çekilmez hale geldiğinin iddia ve ispat edilmesi, öncelikli koşuldur.
Öte yandan, eylemli ayrılığa dayalı boşanmada olduğu gibi mutlak boşanma sebeplerinde ise, evlilik birliği temelinden sarsılmış olduğu gibi artık böyle bir birlikte yaşamanın taraflardan beklenemeyeceği kural olduğu için, sadece boşanma sebebini oluşturan maddi olayın gerçekleşmesi ve bu maddi olayın kanıtlanması boşanma kararı verilmesi için yeterlidir.
Bu noktada, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen, eylemli ayrılığa dayalı boşanma davası açılabilmesi ve giderek, bu madde hükmüne göre boşanma kararı verilebilmesi için; taraflardan biri tarafından açılıp reddedilmiş bir boşanma davasının bulunması, ret kararının kesinleşmesinden sonra ortak hayatın kurulamamış olması ve eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davasının, ret kararının kesinleşmesinden üç yıl geçtikten sonra açılması gerekir.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, reddedilen önceki boşanma davasının kesinleşmiş olması, dava şartıdır. İşte bu nedenledir ki, mahkemece kendiliğinden araştırılmak ve gözetilmek zorunluluğu vardır.
Somut olayda, direnme kararına gerekçe yapılan ve davalı kadın tarafından davacı koca aleyhine açılan ilk boşanma davası, 18.12.1990 tarihli kararla mahkemece kabul edilmiştir. Ne var ki, boşanmaya dair bu kararın kesinleşmesinden önce, davacı kadının davadan feragati nedeniyle Mahkeme, 01.05.1991 günlü ek kararı oluşturarak, “18.12.1990 tarihli boşanma kararının kaldırılmasına ve feragat nedeniyle davanın reddine” dair hüküm kurmuş; eldeki davada mahkemece, feragat dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulü suretiyle dosyanın temyiz incelemesi için re’sen gönderildiği Özel Daire, “boşanma davasının reddine dair verilen ek kararın temyiz edilmeksizin 18.07.1991 tarihinde kesinleşmiş olduğu” gerekçesiyle dosyayı mahkemesine iade etmiş ve nihayet davanın reddine dair ek karara, hükmün 18.07.1991 tarihinde kesinleştiğine dair Yerel mahkemece şerh verilmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 389. ve 390. maddelerine göre, hâkim hükmünü verdikten sonra o davadan elini çekmiş olur. Bir davanın yargılaması bittikten sonra verilen hüküm, taraflardan birinin temyizi üzerine bozulmadıkça, her ne sebeple olursa olsun, hakimin o davaya yeniden bakması ve verdiği hükmü değiştirmesi olanaklı değildir.
Taraflar arasında daha önce görülen boşanma davasında, davanın kabulüne dair verilmiş bulunan 18.12.1990 tarihli gerekçeli karar, hukuki mahiyeti itibariyle davaya son veren, hakimin işten elini çekmesini gerektiren nihai bir karardır.
O halde; bu karar usulen temyiz merciince bozulmadan, mahkemece ortadan kaldırılarak başka bir karar verilemeyeceğine göre; temyiz süresi içerisinde o davanın davacısı tarafından feragat dilekçesi verilmesi üzerine, boşanmaya ilişkin ilk kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine dair verilen 01.05.1991 tarihli ek karar yok hükmündedir. Böyle bir kararın kesinleşmesinden de söz edilemeyeceği, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu itibarla, taraflar arasında görülüp davanın kabulüyle sonuçlanan ve henüz kesinleşmemiş olan boşanma davasının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre, retle sonuçlanan ve kesinleşmiş bulunan bir dava anlamında olmadığı, dolayısıyla eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davasına dayanak oluşturmadığı; tüm bu nedenlerle, eldeki davada istemin anılan madde çerçevesinde değerlendirilerek boşanma kararı verilemeyeceği, kuşkusuzdur.
Diğer yönden, dava dilekçesinin başlık kısmında şiddetli geçimsizlik yazıldığı, dilekçe içeriğinde ve sonuç kısmında evlilik birliğinin telafisi mümkün olmayacak şekilde sarsıldığı vurgulanarak, tarafların şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına karar verilmesi talep ve dava edildiğine göre; davada, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, istemin evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı olduğu gözetilerek, delillerin Türk Medeni Kanununun 166/1 ve 2. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu, koşulları da oluşmadığı halde; talebin, eylemli ayrılık hukuki sebebine dayalı olduğu kabul edilmek suretiyle Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca davanın kabulüne dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 24.06.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.