YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/213
KARAR NO : 2009/244
KARAR TARİHİ : 10.06.2009
MAHKEMESİ : İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/03/2008
NUMARASI : 2008/30-2008/286
Taraflar arasındaki “şikayet” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 11.İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin reddine dair verilen 16.04.2007 gün ve 2007/350 esas-2007/364 karar sayılı kararın incelenmesi şikayetçi vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 04.10.2007 gün ve 2007/14875-17797 sayılı ilamı ile; “… Alacaklı vekilince borçlunun SSK’dan aldığı emekli maaşının 1/4ünün haczi istenilmektedir. İcra dairesi, talebin 506 sayılı Yasanın 121.maddesine aykırılığından bahisle reddetmiştir.
İcra müdürüne alacaklının haciz isteminin yerine getirilmesi konusunda, takdir yetkisi tanındığından söz edilemeyeceği gibi, başka alanlarda tanınmış takdir yetkisinin yorum yolu ile kapsamının genişletilmesi de hatalıdır. Gerek İİK’nun 79.maddesi, gerekse İİK.nun 85.maddesinin ifadesinden ortaya çıkan sonuç, icra müdürlüğüne, haciz uygulaması konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığıdır. Borçlu haczi caiz olmayan bir malın haczine, malın haczi sırasında muvafakat verebileceği gibi, şikayet yoluna gitmeyerek, zımnen de rıza gösterebilir. 506 sayılı Yasanın 121. maddesi uyarınca, bağlanan emekli maaşlarının haczi mümkün değil ise de, bu husus haciz işleminden sonra, süresiz ve geriye etkili olarak, borçlu tarafından şikayet konusu yapılabileceğinden ve haczedilmezlik iddiası ancak borçluya tanınan bir hak olduğundan, icra müdürlüğünün alacaklının haciz talebinin reddine dair kararının iptali gerekmektedir (HGK 31.03.2004 tarih 2004/12-202 E, 2004/196 K.).
Açıklanan nedenlerle şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine dair hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Şikayetçi vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.
Şikayetçi vekili, borçlunun SSK maaşına haciz konması ve SSK. Genel Müdürlüğüne tezkere yazılması yönündeki taleplerinin icra müdürlüğünce reddedildiğini, oysa icra müdürlüğüne haciz istemini yerine getirmek konusunda takdir yetkisinin tanınmadığını, başka alanlarda tanınan takdir yetkisinin yorum yolu ile genişletilemeyeceğini, ifadeyle icra müdürlüğünün 29.03.2007 tarihli kararının kaldırılmasını istemiştir.
Mahkemece, şikayet reddedilmiştir.
Özel Dairece; başlık bölümünde ayrıntısı yer aldığı üzere, icra müdürlüğünün borçlunun maaşının haczine yönelik istemi takdir yetkisi bulunmadığı, haczedilmezlik iddiasının borçlu tarafından ayrıca şikayete konu edilebileceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize şikayetçi vekili getirmiştir.
Direnme kararından sonra kararın temyiz incelemesi aşamasında 01.10.2008 tarihinde 506 sayılı Kanunun 121.maddesi yürürlükten kalkmış ve önce 5754 sayılı Kanunun 56.maddesi ile değişik 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93.maddesi yürürlüğe girmiş; ardından da 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 sayılı Kanunun 32.maddesi ile bu maddeye “icra müdürlüğüne haciz talebini reddetme yetkisi veren” fıkra eklenmiştir.
Bu nedenledir ki, öncelikle, haciz talep tarihinde yürürlükte bulunan yasal düzenlemenin Hukuk Genel Kurulunca yapılan temyiz incelemesi tarihinde yürürlükten kalkmış olması karşısında, yeni yasal düzenlemenin eldeki uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağının çözümü gerekmektedir.
Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle; Türk Hukuk Sisteminde Kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür:
Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili olamayacağı) esası kabul edilmiştir.
Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her kanun, eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir.
Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar; diğerini ise; kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki halde kanunların geriye yürümesi söz konusudur.
Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E, 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E, 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E, 2005/241 K;06.02.2008 gün ve 2008/3-60 E, 2008/94 K; 20.02.2008 gün ve 2008/13-160 E.2008/147 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
O halde, her davanın açıldığı zaman yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre çözümü gerekir. Yasada geçmişe yönelik olarak uygulanacağı konusunda bir hüküm bulunmaması ve yukarıda açıklanan istisnai hallerin söz konusu olmaması durumunda maddi hukuk alanında getirilen, usul hukukuna ilişkin olmayan yeni düzenleme ancak; bu tarihten sonra ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulacaktır.
506 sayılı Kanunun 121.maddesi şikayetin yapıldığı, ilk kararın, bozma ve direnme kararlarının verildiği tarihlerde yürürlüktedir. Bu madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmış; 93.maddesinin 1.fıkrasında benzer bir düzenleme getirilmiş; bu maddeye 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 18.02.2009 Gün Ve 5838 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 32.maddesi ile “Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.” ibaresi eklenmiştir. 5838 sayılı yasada bu hükmün geçmişe etkisi konusunda açık bir düzenleme olmadığı gibi, aksine bu maddenin yayım tarihi olan 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Şu durumda açıklanan yasal değişikliğin eldeki uyuşmazlığa uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Davanın açıldığı tarihte 506 sayılı Kanunun 121.maddesi yürürlükte bulunduğuna göre değerlendirmenin bu kanun hükümleri gözetilerek yapılması gerekmektedir.
Uyuşmazlığın esasına gelince:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Haciz talep tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasanın 121. maddesinde yer alan hüküm karşısında, borçlu sigortalının emekli maaşının haczine ilişkin alacaklı isteminin yerine getirilmesi konusunda icra müdürlüğünün takdir hakkının bulunup bulunmadığı; bu cümleden olarak, icra müdürlüğünün borçlunun şikâyeti olmaksızın kendiliğinden haczedilmezliğe karar verip veremeyeceği, noktasındadır.
Haciz, cebri icra organı tarafından yapılan Devlete ilişkin bir hakimiyet tasarrufu olup; icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için, bu yolda istemde bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara icra memuru tarafından hukuken el konulmasıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 79/1 maddesi gereğince, İcra Dairesinin, haciz talebinden itibaren en geç 3 gün içinde haczi yapması gerekir. Yine Aynı Kanunun 85/1 maddesi gereğince, İcra Müdürlüğünce, borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta bulunan menkul malları ile gayrimenkullerinden ve alacak ve haklarından alacaklının ana para, faiz ve masraflar da dahil olmak üzere bütün alacaklarına yetecek miktarı, haczedilecektir.
Anılan her iki maddede yer alan ifadelerden ortaya çıkan sonuç, haciz isteminin icra memurunca yerine getirilmesinin zorunlu olduğu ve icra memuruna, haczedilecek menkul, gayrimenkul yada hakların niteliği esas alınarak bunun haczinin mümkün bulunup bulunmadığı konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığıdır.
Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82.maddesinde; Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen malların haczolunamayacağı belirtilmiştir.
Haciz tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121.maddesinde, Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımların, nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devir ve temlik edilemeyeceği, belirtilmiştir.
Ne var ki, borçlu haczi caiz olmayan bir malın haczine, malın haczi sırasında muvafakat verebileceği gibi, şikayet yoluna gitmeyerek, zımnen de rıza gösterebilir.
Tüm yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, 506 sayılı Yasanın 121. maddesi uyarınca, bağlanan emekli maaşlarının haczi mümkün değil ise de, bu husus haciz işleminden sonra, süresiz ve geriye etkili olarak, borçlu tarafından şikayet konusu yapılabileceğinden ve haczedilmezlik iddiası ancak borçluya tanınan bir hak olduğundan; icra memurunun bu hükmü değerlendirerek, emekli maaşının haczinin mümkün bulunup bulunmadığı konusunda bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; şikayetin kabulü ile icra müdürlüğünün alacaklının haciz talebinin reddine dair kararının iptali gerekmektedir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 31.03.2004 gün ve 2004/12-202 E.-2004/196 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/12-433 E.-2008/430 K.sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
O halde, mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, şikayetin reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 10.06.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.