Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/209 E. 2009/264 K. 17.06.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/209
KARAR NO : 2009/264
KARAR TARİHİ : 17.06.2007

MAHKEMESİ : Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/12/2008
NUMARASI : 2008/343-2008/443
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 7. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.10.2007 gün ve 2006/281-2007/266 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 12.06.2008 gün ve 2008/2448-8243 sayılı ilamı ile, (“…Davacı, davalının aracılığı ile dava dışı şirketten hamur kaynatma makinası satın aldığını ve makine bedelini satıcıya ödenmek üzere yazılı belge ile davalıya teslim ettiği halde davalının satış bedeli ile birlikte verilen 1.980 YTL KDV bedelini satıcıya ödenmemesi nedeniyle hakkında yapılan takip sonucu ferileri ile 7.670,28 YTL olarak ödediğini bildirerek, yapılan ödemenin avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, satışa aracılık ettiğini, ancak, paranın ödenmek üzere kendisine teslim edildiğine ilişkin belgenin tehditle imzalatıldığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirtici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerektir.
2-Davacı, dava dışı şirketten satın aldığı makine bedelinin aracılık eden davalıya ödendiği halde bu paranın satıcıya ödenmediğini ve bu nedenle satıcı şirketin; 4.4.2002 tarihinde aleyhinde 1980 YTL. ve KDV’si için, icra takibi başlattığını, 6.9.2006 tarihi itibariyle icra dosyasına 7.670.28 YTL ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek, toplam ödediği 7.670,28 YTL bedelin davalıdan rücuen tahsili için eldeki dava açılmıştır. Davacı 4.4.2002 tarihinde başlatılan icra takibi sırasında dava dışı satıcıya KDV alacağı ve ferilerini derhal ödeyerek daha sonra davalıya rücu etme imkanı varken, takip alacağını 2006 yılına kadar ödemeyerek bu tarihe kadar faiz işletilmesine neden olmuştur. Kimse kendi kusuru ile sebep olduğu zararın tazminini başkasından isteyemez. Mahkemece icra takip tarihi itibarıyla 1980 YTL ile bunun zorunlu olan harç ve masrafları ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, icra takip tarihinden itibaren ödeme tarihine kadarki faizin de tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme; davalının dava dışı satıcıya teslim edilmek üzere davacı tarafından kendisine verilen KDV bedeli 1.980 YTL. yi satıcıya teslim etmediği, bu nedenle satıcının davacı hakkında yaptığı icra takibi yaptığı, itiraz üzerine açılıp kabul edilen itirazın iptali davası sonucunda, 1.980 YTL. tutarındaki KDV’nin takip tarihinden itibaren reeskont faizi ve takip giderleri ile birlikte tahsiline, takibin devamına ve 792.00 YTL inkar tazminatına hükmedildiği, kararın onanarak kesinleştiği, davacının bu nedenle icra dosyasına KDV bedeli ile birlikte icra harç ve masrafları toplamı 7.670,28 YTL. ödemek zorunda kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 7.670,28 YTL. tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, faize yönelik fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermiş, Özel Daire bu kararı metni yukarıda bulunan ilamla bozmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek önceki kararında direnmiş, direnme kararını da davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacının dava dışı .. Pasta Üretim Gıda A.Ş.’den, hamur kaynatma makinesi satın almasında davalının aracılık ettiği, 15.01.2002 tarihli faturanın düzenlendiği, satış bedeli 11.000 YTL.nin 3.000 YTL.’lik kısmının davacı tarafından doğrudan satıcıya havale edildiği, bedelin kalan 8.000 YTL. tutarındaki bölümü için, satıcıya verilmek üzere her biri 4.000 YTL. tutarlı iki ayrı çekin ve ayrıca satış bedelinin KDV’sini oluşturan 1.980 YTL. paranın davacı tarafından davalıya teslim edildiği; davalının anılan çekleri dava dışı satıcıya verdiği, ancak, eldeki davanın konusunu oluşturan ve KDV karşılığında kendisine teslim edilen 1.980 YTL. tutarındaki parayı satıcıya vermediği, gerek Yerel Mahkemenin ve gerekse Özel Dairenin kabulündedir.
Dosya kapsamına göre;
Dava dışı satıcı ….Pasta Üretim Gıda A.Ş. tarafından, eldeki davanın davacısı A. K.. hakkında 04.04.2002 tarihli takip talebiyle başlatılan ve Konya 6.İcra Müdürlüğünün 2002/1376 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen ilamsız icra takibinde, makine satımına ilişkin 15.01.2002 tarihli faturadaki KDV tutarı 1.980 YTL. (1.980.000.000 TL)nin, takip tarihinden itibaren %70 oranında faizi ve icra giderleriyle birlikte tahsili istenilmiştir. Ödeme emri davacı borçluya 16.04.2002 tarihinde tebliğ ve davacı tarafından aynı tarihli dilekçeyle borca itiraz edilmiştir. Bu itiraz üzerine 13.06.2002 günü açılan ve Antalya Asliye 1. Ticaret mahkemesinin 2002/676 esas sayılı dosyasıyla görülen itirazın iptali davası sonucunda, 08.10.2004 gün ve 2004/1053 sayılı ilamla, takibe konu edilen KDV tutarının davacı alacaklıya ödenmiş olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptaline, 1.980 YTL. KDV alacağının takip tarihinden itibaren azami %70 oranındaki reeskont faizi ve takip giderleri ile birlikte tahsiline imkan verecek tarzda takibin devamına, alacağın %40’ına tekabül eden 792.00 YTL inkar tazminatının davalıdan tahsiline hükmedilmiş, davalı vekilince temyiz edilen karar Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 17.10.2005 günlü ilamıyla onanmış; miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı bulunduğundan karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
Davacı, anılan kararın kesinleşmesinden sonra icra takip dosyasına 21.12.2005 tarihinde 6.450 YTL ve 05.01.2006 tarihinde 1.220,28 YTL. olmak üzere toplam 7.670,28 YTL. ödemiştir.
Ödenen bu tutarın 1.980 YTL. lik kısmı asıl alacak (satış bedelinin KDV’si) olup; kalan kısmı işlemiş faiz, icra inkar tazminatı, harçlar, masraflar ve vekalet ücretlerinden oluşmaktadır.
Bu noktada, taraflar arasındaki ilişkinin hukuksal niteliği üzerinde durulması gerekmektedir:
Maddi olgunun yukarıda açıklanan içeriğine göre; satış bedelinin KDV’sini oluşturan paranın, dava dışı satıcıya teslim edilmek üzere davacı tarafından davalıya verilmesi ve davalının da parayı bu amaçla davacıdan almış olması, taraflar arasında söz konusu paranın satıcıya teslimi konusunda bir vekalet ilişkisi kurulduğunu göstermektedir. Eş söyleyişle, davacı, anılan paranın kendisi adına satıcıya ödenmesi konusunda davalıyı vekil atamış, davalı da bu vekilliği kabul ederek parayı davacıdan almıştır. Dolayısıyla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, vekalete ilişkin yasal düzenlemeler çerçevesinde çözülmesi gerekir. Bu nedenle, Yerel Mahkemenin direnme kararında uyuşmazlığın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre çözülmesinin uygun olacağı yönündeki gerekçe yerinde değildir.
Aynı nedenle; bozma ilamındaki, davanın rücuen tahsil istemine ilişkin bulunduğu yönündeki benimsemeye dayalı olarak oluşturulan ve taraflar arasındaki vekalet ilişkisinden söz etmeyen gerekçe de, aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde, yerinde görülmemiştir.
Borçlar Kanunu’nun 389,390 ve 392. maddelerine göre vekil, müvekkilinin açık talimatına aykırı davranmamakla, vekalet görevini iyi bir şekilde yerine getirmekle ve yaptığı işin hesabını müvekkiline vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüklerine aykırı hareket etmesinden dolayı müvekkilinin zarara uğramasına neden olan vekil; oluşan zararı tazmin etmek zorundadır.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Vekil durumundaki davalının, müvekkili davacıdan teslim aldığı parayı dava dışı satıcıya vermemesi nedeniyle davacı hakkında icra takibi yapılıp, itirazın iptali davası açılmış ve sonuçta davacı aynı parayı bir kez daha ve üstelik faiz, icra inkar tazminatı, harçlar, masraflar ve vekalet ücretleriyle birlikte ödemek zorunda kalmıştır.
Davacının bu ödeme nedeniyle zarara uğradığı, dolayısıyla vekili olan davalıdan tazminat isteyebileceği açıktır ve bu yönde Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında ortaya çıkan ve direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının tazmin yükümlülüğünün kapsamı (zararın tümünü tazminle yükümlü tutulup, tutulamayacağı) konusundadır.
Davacının söz konusu parayı davalıya teslim ettiği çekişmesiz bulunduğuna ve davacı hakkında dava dışı satıcı tarafından yapılan icra takibi ile itiraz üzerine açılan itirazın iptali davası sonucunda verilip kesinleşen ilamın içeriğiyle bu paranın satıcıya ödenmediği de sabit olduğuna göre, davalının vekalet görevini yukarıda değinilen kanun hükümlerine uygun şekilde yerine getirmediğinin, davacıdan aldığı parayı kendi elinde tuttuğunun ve ondan yararlandığının kabulü gerekir.
Bu kabul çerçevesinde değerlendirme yapıldığında: Takip konusu parayı vekili durumundaki davalıya teslim eden ve onun da dava dışı satıcıya ödediği inancını taşıyan davacının; satıcı tarafından hakkında başlatılan icra takibinde borca itiraz etmesi doğal ve kendisinden beklenebilecek bir davranıştır. Başka bir ifadeyle, davacı, haklı olduğu inancıyla icra takibinde borca itiraz etmiş olup; itirazın iptali davasının açılmasına, dava sonucuna kadar faiz işlemesine, icra inkar tazminatına hükmedilmesine, harç, masraf ve vekalet ücretlerine maruz kalmasına kendi kusuruyla sebebiyet vermiş değildir.
Tersine, davacıyı borca itiraz etmeye yönelten ve sayılan bütün bu sonuçların doğmasına neden olan; parayı zamanında satıcıya ödemeyen davalıdır.
Bu durumda, davacının, itirazın iptali davası sonucunda verilen kararın Yargıtay’dan da geçerek kesinleştiği tarihten önceki dönem için; Borçlar Kanunu’nun 98. maddesinin yollamasıyla sözleşmelerde de uygulanması gereken 44. maddesi anlamında, zararın artmasına neden olan bir kusurundan söz edilemez. Başka bir ifadeyle, davacı, söz konusu ilamın kesinleşmesinden önce, hakkında yapılan icra takibi nedeniyle satıcıya ödeme yapmak suretiyle, ileride davalıdan tazminini isteyeceği zararın artmasını önlemek yükümlülüğü altında değildir. Davacının dava dışı satıcıya ödemede bulunma yükümlülüğü, itirazın iptali davasında verilen kararın kesinleştiği tarih itibariyle doğmuştur ve bu tarih de, yukarıda belirtildiği üzere 17.10.2005’tir. Davacı, sadece ve ancak, bu tarih ile takip dosyasına son ödemeyi yaptığı ve böylece takip borcunu bütünüyle ödediği 05.01.2006 tarihi arasındaki dönemle sınırlı olarak, zararın artmasına neden olmuştur ve sadece artmasına neden olduğu zarar tutarının tazminini davalıdan isteme hakkına sahip değildir.
Esasen; davalı, davacıdan aldığı parayı dava dışı satıcıya ödemediği, onu kendi elinde tutmak suretiyle yararlandığı sabit bulunmasına rağmen, görülmekte olan davaya verdiği cevap dilekçesinde ve yargılama aşamalarında bu olguları inkar yoluna gitmiş; davacının ödeme emrinin tebliğinden sonra borcu ödemesi gerektiğine, bunu yapmayıp, borca itiraz etmek suretiyle itirazın iptali davası açılmasına sebebiyet verdiğine, bu şekilde borcu artırdığına, dolayısıyla artan borç tutarından kendisinin sorumlu tutulamayacağına dair bir savunmada da bulunmamıştır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan çerçevede, itirazın iptali davasının kabulüne dair mahkeme kararının kesinleştiği 17.10.2005 ile davacı tarafından icra takip dosyasına borcun tamamen ödendiği 05.01.2006 tarihleri arasındaki dönemde, takip konusu alacak kalemleri için tahakkuk ettirilip davacıdan tahsil edilen faiz tutarından davalının sorumlu tutulamayacağı, bunun dışında kalan zarar tutarının davalı tarafından tazmini gerektiği benimsenmek suretiyle, bu benimseme çerçevesinde belirlenecek zarar miktarı üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, davalının tazmin yükümlülüğünün kapsamı konusundaki yanılgılı değerlendirmeye dayalı önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 17.06.2007 gününde ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.