YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/200
KARAR NO : 2009/275
KARAR TARİHİ : 17.06.2009
MAHKEMESİ : Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29.12.2008
NUMARASI : 2008/445 E-2008/471 K.
Taraflar arasındaki “Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.06.2007 gün ve 2005/485 E- 2007/268 K. Sayılı kararın incelenmesi, davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 16.06.2008 gün ve 2007/13304-2008/8192 sayılı ilamı ile; (“…Dava, haksız şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir.
Davacı, davalılarla aynı yerde görev yaptıklarını, kendisini üniversite yönetimine gerçek dışı iddialarla şikayet ettiklerini, bunun üzerine soruşturma geçirerek görevden alındığını, ancak idare mahkemesince bu işlemin iptal edildiğini belirterek manevi tazminat istemiştir.
Davalılar, şikayet konularının somut ve açık olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36.maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda davalıların şikayetleri, davacının gerginlik ve huzursuzluk yarattığı, diğer fakültelerle rekabet ortamının sağlanamadığı konularına ilişkindir. Üniversite yönetimince bu iddiaların araştırılması için soruşturma kurulu kurulmuştur. Soruşturmacılar, davalıların ve bazı tanıkların ifadelerini almış ve düzenledikleri raporla davacının huzursuzluk çıkardığı, öğretim üyelerine kötü davrandığı belirtilerek ceza verilmesi önerilmiştir. Dekanlıkta, bu rapora dayanarak davacıyı yönetim görevinden almıştır. Davacının işleme karşı idare mahkemesinde açtığı iptal davası sonunda, iddiaların yeterince araştırılmadığı belirtilerek iptal kararı verilmiştir.
Davalıların şikayet haklarını kötüye kullandıklarına ilişkin bir kanıt yoktur. Şikayet dilekçeleri, soruşturma aşaması ve ifadeler gözetildiğinde, davalıların şikayet hakkının yasal sınırları içinde hareket ettikleri anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken kısmen kabul edilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacının, Gazi Üniversitesi Medikal Onkoloji Bölüm Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, davalılar benzer içerikteki dilekçeler ile Dekanlığa başvurarak, davacı hakkında şikayette bulunmuşlar ve bu dilekçelerinde ‘Davacının görevini yeterince ve teamüllere uygun olarak yapamadığı, bu durumun akademik çalışma ortamını olumsuz etkilediği, öğretim üyeleri arasında gerginlik ve huzursuzluğa neden olduğu, bilim dalının hak ettiği saygınlığa yıllardır ulaşamadığı, diğer fakültelerle rekabet edebilecek üretken bir bilimsel ortamın sağlanmasının mevcut bu başkanla mümkün olmadığı, kendisiyle daha fazla çalışmak istemedikleri” ifadelerine yer vermişlerdir.
Bunun üzerine, başlatılan idari soruşturma, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, Fakülte Yönetim Kurulu’nun 10.11.2004 Tarih 2004/902 sayılı kararı ile sonuçlanmış; alınan bu karar gereğince davacı, 18.11.2004 tarihi itibariyle, Medikal Onkoloji Bölüm Başkanlığı görevinden alınmıştır. Davacının, idari yargıya başvurusu üzerine, görevden alınma işleminin iptaline, karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Davacı, tüm bu maddi olguları da ortaya koyarak, açtığı eldeki davada; davalıların haksız şikayetleri nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, hak arama özgürlüğü kapsamında bulunan şikayet hakkı da, kişilik hakları da anayasal güvence altındadır. Bu iki hakkın karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemeyeceğinden, daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, belirli koşullar çerçevesinde, korumasız kalması söz konusu olabilecektir.
Zira, hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde de olduğu gibi sınırsız olmayıp, kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, hak arama özgürlüğünün sınırlarının aşılmaması, başkalarının kişilik değerlerine saldırı oluşturmaması gerekir.
Somut olayda, davalılar tarafından verilen şikayet dilekçelerinde yer alan yakınma ve isnatların gerçekle örtüşmediği, bölüm başkanı olan davacının, davalıların da içinde bulunduğu aynı bölümde iki kez üst üste başkan seçildiği, iddia olunduğu gibi bilimsel anlamda yetersiz olan bir kimsenin aynı kişilerce yeniden seçilmesinin hayatın olağan akışına da uygun düşmeyeceği, diğer okullarla rekabet edecek bir ortamın bulunmamasının yükümlülüğünün ise tek başına davacıya yüklenemeyeceği, nitekim bu şikayet üzerine gerçekleşen “davacının görevden alınmasına yönelik” idari işlemin de mahkemece iptal edilerek kesinleştiği, iddiaların soyut olmaktan öteye geçmediği, dosya kapsamı ile belirgindir.
Yıllarını bilime adamış, iki kez aynı bölümde Bölüm Başkanı olarak seçilmiş bir kimsenin, asılsız isnatlar nedeniyle görevden alınmasına kadar uzanan bir ortama sokulması, bu işlem daha sonra mahkemece iptal edilmiş olsa bile, onun kişilik haklarını zedeleyecek bir olgu olarak kabul edilmelidir.
Nitekim, dosyaya sunulan sağlık raporları da, davalıların asılsız isnatlar içeren şikayetleri ile başlayan süreçte davacının kapıldığı elem ve üzüntünün varlığını ve bunların onun ruh sağlığına etkisini ortaya koymakta; uğranılan manevi zararı açıkça göstermektedir.
Tüm bu olgular ve dosya içeriği gözönüne alındığında davalıların şikayetlerinin haksız olduğu, hak arama özgürlüğü içinde değerlendirilemeyeceği, bu özgürlüğün sınırlarının aşıldığı, bu haksız şikayet nedeniyle davacının kişilik haklarının zedelendiği ve hukuken korunmaya değer bulunan bu hakların üstün tutulması gerektiği; dolayısıyla da, şikayet hakkını kötüye kullanan davalıların davacının zararını tazmin yükümlülüğünde olduğu, sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece, davacı lehine manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairesince incelenmediğinden, dosyanın bu inceleme yapılmak üzere Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 17.06.2009 günü yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğu ile, karar verildi.