YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/185
KARAR NO : 2009/182
KARAR TARİHİ : 13.05.2009
MAHKEMESİ : Ankara 8. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/10/2008
NUMARASI : 2008/835-2008/986
Taraflar arasındaki şikayet davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8.İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulüne dair verilen 30.11.2007 gün ve 2007/1199-1238 sayılı kararın incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 25.03.2008 gün ve 2008/3220-6016 sayılı ilamı ile ; “…Alacaklı tarafından borçlu aleyhine genel haciz yolu ile başlatılan icra takibine karşı borçlu şirket müdürünün takip dosyasına süresinde verdiği dilekçede herhangi bir şekilde borca itiraz etmediği sadece ruhsatla ilgili olarak açıklamalarda bulunduğu, bu durumda icra müdürlüğünce yapılan işlemde bir usulsüzlük bulunmadığından şikâyetin reddi yerine kabulü isabetsizdir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Karşı taraf/alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstek, icra müdürlüğü işlemini şikâyete ilişkindir.
Şikayetçi/borçlu vekili 23.11.2007 tarihli eldeki şikayeti ile müvekkili şirketin itiraz dilekçesinde, “borcum yoktur”, “borca itiraz ediyorum” gibi kelimeler geçmemekteyse de, dilekçe bütünüyle incelendiğinde, dosya konusu borcun alacaklının kusurlu hareketlerinden kaynaklandığını, dolayısıyla kendisinin sorumlu bulunmadığını ifade ettiği ve bu şekilde itiraz iradesini ortaya koyduğunun açıkça anlaşıldığını; Esasen, İcra dairesinin, şayet şirketin itiraz beyanını açık bulmuyorsa, bunu açıklatması gerekirken bunu yapmadığını, ifadeyle, İcra Müdürlüğü’nün takibin devamına işleminin iptali ile müvekkili şirket dilekçesinin itiraz dilekçesi olduğunun kabulünü ve takibin durdurulmasını, istemiştir.
Mahkeme şikayeti kabul etmiş; alacaklının temyizi üzerine Özel Dairece karar yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.
Uyuşmazlığa konu borçlu şirket temsilcisinin 13.06.2007 tarihli dilekçesinin süresinde olduğu, bu dilekçe kapsamında borca veya takibe itiraz edildiğine ilişkin açık bir ibarenin yer almadığı olgusu, mahkemenin de özel dairenin de kabulündedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlunun, itiraz iradesini, yani ödeme emrine ya da borca itiraz etmek istediğini icra dairesine bildirirken belli bir sözcüğü kullanmasının yasal şart olup olmadığı; bu cümleden olarak; borçlu şirket temsilcisinin icra müdürlüğüne ibraz ettiği dilekçe kapsamına göre borca ya da takibe itirazının varlığını kabule olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; T.C.Anayasasının 36.maddesinde “hak arama özgürlüğü” düzenlenmiş; bu özgürlük Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanmaya ilişkin 6.maddesinde de “herkese adli merciler önünde davalı ya da davacı olma hakkının tanınması” olarak ifade edilmiş ve bu kural Anayasanın 90/son maddesi hükmüyle de iç hukuk düzenlemesi olarak kabul edilmiştir. Yine, Anayasanın 40/son maddesinde karar verme yetkisini kullanan bütün idari kurumların kişilerin itiraz edecekleri mercileri ve süresini kararlarında göstermek zorunda oldukları ifade edilmiştir.
Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun Üçüncü Bap’ında ilamsız takibe ilişkin yasal düzenlemeler yer almaktadır.
Anılan kanunun, ilamsız takipte “itirazın şekli ve süresi” ni düzenleyen 62.maddesi;
“İtiraz etmek istiyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur. İtiraz, takibi yapan icra dairesinden başka bir icra dairesine yapıldığı takdirde bu daire gereken masrafı itirazla birlikte alarak itirazı derhal yetkili icra dairesine gönderir; alınmayan masraftan memur şahsen sorumludur.
Takibe itiraz edildiği, 59 uncu maddeye göre alacaklının yatırdığı avanstan karşılanmak suretiyle üç gün içinde bir muhtıra ile alacaklıya tebliğ edilir.
Borçlu veya vekili, dava ve takip işlemlerine esas olmak üzere borçluya ait yurt içinde bir adresi itirazla birlikte bildirmek zorundadır. Adresini değiştiren borçlu yurt içinde yeni adres bildirmediği ve tebliğ memurunca yurt içinde yeni adresi tespit edilemediği takdirde, takip talebinde gösterilen adrese çıkarılacak tebligat borçlunun kendisine yapılmış sayılır.
Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır. Aksi takdirde itiraz edilmemiş sayılır.
Borçlu takibin müstenidi olan senet altındaki imzayı reddediyorsa, bunu itirazında ayrıca ve açıkça beyan etmelidir. Aksi takdirde icra takibi yönünden senetteki imzayı kabul etmiş sayılır.
Borçluya, itiraz eylediğine dair bedava ve pulsuz bir belge verilir.”
Hükmünü içermektedir.
Görülmektedir ki, anılan maddede takibe kısmi itiraz halinde itiraz edilen kısmın; yetkiye ve imzaya itiraz halinde de buna ilişkin itirazların, açıkça gösterilmesi gerekliliği belirtilmesine karşın, borcun tamamına itiraz halinde bunun dilekçede açıkça beyan edilmesi gereğine işaret eden bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yasanın getirmediği bir kısıtlamanın uygulama ile getirilmesi olanaklı değildir.
Ödeme emrine (borcun tamamına) itirazın geçerli olabilmesi için; ödeme emrine itiraz edebilme ehliyetinin varlığı, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazın yapılması ve itiraz iradesinin ortaya konulması, gerekli ve yeterlidir.Ayrıca, borca itirazın geçerli sayılabilmesi için, borçlunun itirazında sebep bildirmesi de gerekmemektedir.
Ödeme emrine itiraz hakkı, kendisine “ödeme emri tebliğ edilmiş” ve “takip ehliyeti” ne sahip kimseye aittir. Tüzel kişiler aleyhine yapılan takiplerde, borçlu tüzel kişinin organı (temsilcisi) buna ilişkin yetki belgesini de göstermek kaydıyla ödeme emrine itiraz edebilir.
Yukarıya aynen alınan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 62.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesine göre; takibe (ödeme emrine) itirazın yazılı (dilekçe ile ) ya da sözlü olarak icra dairesine bildirilmesi gerekir.
İtirazın yazılı yapılması halinde, bu hususta sınırlayıcı yasal bir düzenleme olmadığından, belirli sözcüklerin kullanılması zorunlu değildir. Borçlunun; “borçlu değilim”, “borcum yoktur”, “alacaklının takibe yetkisi yoktur”, “senet sahtedir”, “itiraz ediyorum”, “borçtan sorumlu değilim” ve sair şekilde itiraz istemini dile getiren, itiraz iradesini ortaya koyan sözcüklerin kullanılması yeterlidir. Bu konuda, kullanılan sözcüklerin sözlük anla¬mına bakılmayıp, onu kullanan kişinin gerçek maksat ve isteği göz önünde tutulmalıdır.
Borçlunun dilekçesinden genel olarak “itiraz iradesi” çıkarılabiliyorsa, bu geçerli bir itiraz olarak kabul edilmelidir. Bu konuda, kuşkuya düşülmesi ha¬linde, borçlu lehine hareket edilmelidir. Zira, itirazın geçerli sayılmaması durumunda, borçlu borcu kabul etmiş sayılacağından, gerçek iradesine aykırı bir durumla karşı karşıya kalabilecektir. Kuşku bulunan hallerde, itiraz hakkı süreyle kısıtlanan borçlunun çıkarı, alacaklınınkine göre daha çok korunmaya değer olduğundan, borçlunun pek açık olmayan bildirimlerinin, bu bildirimden çıkarılacak gerçek irade de gözetilerek geçerli bir itiraz bildirimi olarak kabul edilmesi yasanın düzenleniş biçimine ve amacına da uygun olacaktır.
İtiraz dilekçesinin, icra memuruna havale ettirilip, icra tutanağına yazdırılmış olması (İİK. mad. 8/1, Yön. mad. 20) gerekir. Aksi takdirde, alacaklının bu yöne ilişkin şikayeti üzerine borçlunun itiraz dilekçesi geçerli kabul edilmez. Çünkü “ödeme emrine itiraz tarihi”, “itiraz dilekçesinde yazılı olan tarih” olmayıp, “bu dilekçenin icra tutanağına geçirildiği tarih”tir. İcra müdürünün dilekçenin kendisine verilmesine karşın tutanağa geçirmek yerine yapacağı aksine bir muamelenin borçlu lehine yorumlanması gerektiği öğretide ve yargısal uygulamada kabul edilmiştir.
Öte yandan, icra müdürünün borçlunun yazılı itiraz beyanını açık bulmaması halinde, sözlü itiraz olanağının da bulunduğunu gözeterek, borçluya itiraz beyanını açıklattırabileceği, itiraz beyanı hakkında gerekli açıklamanın itiraz süresi içinde yapılması gerektiği de, kabul edilmelidir. İtiraz süresi geçtikten sonra ise itiraz hakkında açıklama ya da değişiklik yapılması olanaklı değildir.
Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, borcun tamamına itiraz halinde borçlunun sebep bildirmesi gerekmediği gibi, itirazında belli bir sözcüğü kullanması da zorunlu değildir. Önemli olan yasal süre içinde şahsen veya yetkili kişiler eliyle itiraz iradesinin ortaya konulmasıdır. Bu iradenin ortaya konulmasına karşın, tereddüt oluşması halinde itiraz süresi içinde bu tereddüdün giderilmesi de olanaklıdır.
Somut olaya gelince:
Alacaklı Şirket tarafından borçlu Şirket aleyhine 31.05.2007 tarihinde girişilen ilamsız icra takibinde borcun sebebi, “23.01.2007 günlü 2.200,00 YTL imar para cezası ve 14.05.2007 günlü 20.000,00 YTL yapı denetiminden kaynaklanan gecikme nedeniyle ödenen kira bedelinden oluşan 22.200,00 asıl ve bu alacağa uygulanan 142,32 YTL işlemiş faiz olmak üzere toplam 22.342,32 YTL alacak” olarak gösterilmekte olup, ödeme emrinin 07.06.2007 tarihinde borçluya tebliğ edilmesinden sonra, Borçlu Şirketi temsil ve ilzama yetkili Şirket Müdürü H. K… tarafından, uyuşmazlık konusu olan 13 Haziran 2007 havale tarihli dilekçe, İcra Müdürlüğüne ibraz edilmiş ve borçlu Şirkete ait fesihname, yıl sonu tespit tutanakları, yapı denetim taksit para makbuz fotokopileri ile ruhsatlar ve imza sirküsü, anılan dilekçeye eklenmiştir.
İcra Müdürlüğünce zapta, “YK Yapının 13.06.2007 tarihli itiraz (mal beyanı) dilekçesi dosyasına konuldu. Z.Katibi” açıklaması konularak, borçlu/şirket yetkilisinin ismi yazılıp, imzası da alınmasına ve borçlu huzurunda dilekçenin itiraz dilekçesi olmadığı yönünden herhangi bir karar verilmemesine karşın; bilahare 14.06.2007 tarihinde ve borçlunun yokluğunda, “Borçlu şirket yetkilisi Hakan K.’nın 13.06.2007 tarihli dilekçe ve ekleri incelendiğinde ne mal beyanı ve ne de itiraz mahiyetinde sadece olan olayların izahı tarzında yazılı dilekçesinin dosyasına işlenmesine ve alacaklı vekiline dairede tefhimine” dair karar verilmiş ve bu karar borçluya bildirilmemiştir.
Nihayet, alacaklı vekilinin, takibin kesinleştiğine dair beyanı ve borçlunun mallarının haczine dair 20.11.2007 tarihli talebi üzerine, borçlu şirket adresinde haciz uygulanmış; 23.11.2007 tarihinde de borçlu vekili tarafından eldeki şikayet yapılmıştır.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; borçlu şirket temsilcisi, temsile yetkili olduğuna ilişkin belgesini de ekleyerek icra müdürlüğüne ibraz ettiği 13.06.2007 tarihli dilekçesiyle takip konusu olan alacağa ilişkin teknik açıklamalar yapıp, buna ilişkin belgeleri de dilekçesine eklemek suretiyle, “İlgili 23.01.2007 tarihli 2200 YTL imar para cezası ve 14.05.2007 tarihli 20.000 YTL yapı denetim firmasından kaynaklandığı iddia edilen para cezaları … İnşaat Turizm, Paz, Tic, San. Ltd Şti.nin Delta Ankara Yapı Denetim firmasından tebliğ aldığı fesihname sonrasında imalata devam etmesinden ve ilgili taksitlerin gününde yatırmamasından dolayı ruhsat yenilenememesinden kaynaklanmaktadır…İlgili taksit tutarları inşaatın etaplarına bağlı olarak yatırılmadan ruhsat yenileme işlemi gerçekleşememektedir.” İfadelerine yer vererek, borca itiraz iradesini ortaya koymuştur. Bu beyanların yasanın aradığı anlamda borca itirazı kapsadığı, her türlü duraksamadan uzaktır. Açıktır ki, dilekçede borcun kaynağı ve bu borcun şirketle ilgili olmadığı vurgulanmış ve borcun sorumlusu olarak alacaklı şirket gösterilmiştir.
O halde, itiraz iradesinin bu şekilde ortaya konulmuş olması, borca itirazın varlığını kabule yeterlidir.
Tüm bunların yanında; İcra Müdürlüğü’nün, yukarıda ayrıntısı açıklandığı üzere borçlu temsilcisinin 13.06.2007 tarihli dilekçesinin kabulüyle tutanağa geçirmesinden ve borçlu temsilcisinin imzasını da almasından sonra, 14.06.2007 tarihinde ve bu defa borçlunun yokluğunda, kendiliğinden; 13.06.2007 tarihli dilekçe ve eklerinin mal beyanı ve itiraz mahiyetinde olmadığına dair tespit yaparak, dilekçenin dosyasına işlenmesi ve alacaklı vekiline tefhimine dair karar oluşturup; bu kararı borçluya bildirmemiş olması da, usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, borçlunun yasal başvuru hakkının kısıtlanması mahiyetindedir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, borçlu şirket temsilcisinin icra müdürlüğüne ibraz ettiği dilekçe kapsamının borca itiraz niteliğinde olduğu benimsenerek, şikayetin kabulü ile müdürlük işleminin iptaline karar verilmiş olması usule ve yasaya uygun olup; direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.
S O N U Ç : Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 13.05.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.