Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/169 E. 2009/250 K. 10.06.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/169
KARAR NO : 2009/250
KARAR TARİHİ : 10.06.2009

MAHKEMESİ : Ardeşen(Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/06/2008
NUMARASI : 2008/60-2008/77
Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ardeşen Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.10.2005 gün ve 2002/126- 2005/652 sayılı kararın incelenmesi davacı temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25.10.2007 gün ve 2007/8549-10112 sayılı ilamı ile; “…Dava, 3621 Sayılı Yasa gereğince çekişmeli taşınmazın sicilinin kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden özellikle, davada husumet kendisine tevcih edilen kayıt maliki M. Y..’ün dava tarihinden önce ölü olduğu kayden belirlenmek suretiyle, 04.05.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı gereğince mahkemece davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Bu yöne değinen davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ancak, davacı Hazinenin isteği üzerine dava tarihinde ölü olduğu belirlenen kayıt maliki M..’nın mirasçıları mahkemece kendilerine yapılan tebligat üzerine tayin ettikleri vekil aracılığı ile davayı takip etmişler, yargılama sonunda da mahkemece isabetle dava reddedilmekle beraber, davayı vekille takip edenler yararına avukatlık ücretine hükmedilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, sonuç bölümünde ölü kişi aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi gereğine değinen 04.05.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının gerekçesinde aynen ölen bir kimse hakkında açılan davaya bakılmasına, davacı tarafın isteği üzerine mirasçıların duruşmaya davalı olarak çağrılmalarına, yahut ıslah yolu ile kendilerinin davalı sayılmasına mevzuatta yer verilmediğine” değinildikten sonra, mirasçılar hakkında ayrı bir dava açılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. İçtihatı Birleştirme Kararı ile getirilen bu düzenleme kamu düzeniyle ilgili olup mahkemece res’en gözetilmesi gereken bir kuraldır.
O halde, bu yasal düzenlemeler ışığında, somut olay değerlendirildiğinde, dava tarihinde ölü olduğu saptanan kayıt malikinin mirasçılarına davacının isteği üzerine mahkemece tebligat çıkartılmasının yasal dayanağının bulunduğu söylenemeyeceği gibi mesnetsiz istek üzerine ve gereği olmadığı halde yapılan çağırıya yine gereksiz yere uyarak davayı takip edenlere davada taraf sıfatı verilemeyeceği ve taraf sıfatı kazanamayacakları tartışmasızdır.
Öyleyse, usulü dairesinde davada taraf olmayan veya taraf sıfatı bulunmayan kişiler yararına mahkemece avukatlık ücreti tayin ve takdir edilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı temsilcisi

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 3621 Sayılı Yasa gereğince çekişmeli taşınmazın sicilinin kütükten terkini istemine ilişkindir.
Davacı Hazine temsilcisi; davalı M. Y.. adına kayıtlı bulunan 22 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, bu bölümün tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı M. Y.. adına tebliğe çıkarılan dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye, muhatabın ölü olduğundan bahisle 9.9.2002 tarihinde bila tebliğ iade edilmiş; talep üzerine mahkemece, davacı temsilcisine, davalının veraset ilamının alınması ve mirasçılarının davaya dahil edilmesi için yetki ve süre verilmiştir.
Mahkemece, davalı mirasçılarının adres araştırması cihetine gidilmiş; 17.9.2003 günlü celsede bir kısım mirasçılar vekilinin duruşmaya kabulüne karar verilmiş ve mirasçılar vekili sonraki tarihli keşif ve duruşmalarda hazır bulunmuştur.
Mahkemenin, esasa ilişkin araştırma yaptıktan sonra, “davadan önce ölmüş bulunan davalının taraf ehliyetinin bulunmadığı” gerekçesiyle, “davanın reddi” yanında, “ölü tapu malikinin, davaya katılan mirasçıları yararına vekalet ücreti takdirine” dair verdiği karar; Özel Daire’ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davada husumet tevcih edilen tapu maliki M. Y..’ün dava tarihinden önce ölmüş olduğunun belirlenmesi nedeniyle davanın reddine dair verilen karar kesinleşmiş olup, uyuşmazlık dışıdır.
Aşamaları özetlenen davada, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; dava tarihinden önce ölmüş bulunan tapu maliki aleyhine açılan davanın reddi nedeniyle, davaya katılan mirasçıları yararına avukatlık ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti ölümle sona erer. Bu nedenle, ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti yoktur.
Somut olayda olduğu gibi, dava tarihinden önce ölmüş bulunan bir kişiye karşı dava açılmış olması halinde, mahkemenin, davalının taraf ehliyetinin bulunmadığını öğrenmesi üzerine, davayı mesmu olmadığından dolayı kendiliğinden reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki; bir davada verilen hüküm, yalnız o davanın tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder (HUMK m.237). Bir davanın taraflarının kimler olduğu ise, davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilir. Eş söyleyişle, istemde bulunan kimsenin, taraf olarak gösterdiği kişi usul hukuku yönünden taraf olup, eylemli olarak dava edilen, taraf sayılmıştır. Bu kişinin gerçekten o davada taraf ehliyetine sahip olup olmadığı da, davanın görülmesi sırasında belirlenecektir.
Dava dilekçesinde taraf olarak gösterilen M. Y..’ün, davadan önce ölmüş olması nedeniyle taraf ehliyetinin bulunmadığı, yargılamanın başında belirlenmiştir. Ne var ki, davacı tarafın talebi üzerine mahkemece, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa aykırı olarak ölü davalı mirasçıları yargılamaya dahil edilmiş ve davanın sonuçlandığı 5.10.2005 tarihine kadar mirasçılar vekili görevine devam etmiştir.
Bu noktada; davacı temsilcisinin hatalı talebi kabul edilerek, mahkemece yargılamaya dâhil edilen mirasçılar yararına vekalet ücreti hükmedilmesinin usulen olanaklı olup olmadığı sorusunun çözümü; mirasçıların, eldeki davada kendilerini savunmalarını engelleyen bir yasal düzenleme bulunup bulunmadığı sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “Temel Haklar ve Görevler” başlıklı 36. maddesine göre, herkes adil yargılanma ve savunma hakkına sahiptir.
Bu kapsamda, usulsüz olarak mahkemece davaya katılmış olan mirasçıların, Anayasal savunma hakkına ve dolayısıyla kendilerine vekil tayini ile iddia ve savunma hakkına sahip oldukları kuşkusuzdur.
Aksinin kabulü halinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.11.1992 gün ve E:1992/15-398 K:1992/703 sayılı kararının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, usul hukukunda bulunmayan dahili dava müessesi uygulanarak davaya dahil edilen, eş söyleyişle usulsüz olarak davaya katılmış bulunan kişinin savunma yapmaması ve giderek, aleyhine verilen hükmü temyiz etmemesi halinde husumeti benimsemiş sayılacağı ve hakkında verilen hükmün bu haliyle kesinleşeceği açıktır.
Öteden beri, Yargıtay’ın istikrar bulan yerleşmiş uygulamasına göre, bir davada usulüne uygun olarak taraf kılınmayan kişinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddedilmediği, Anayasal yargılanma ve savunma hakkına ilişkin ilkeden hareketle, temyiz talebinin incelendiği de bilinmektedir.
Şu açıklamalar karşısında; usule uygun olmasa dahi diğer tarafın talebi ve mahkemenin kararı ile taraf durumuna getirilmeye zorlanan ölü davalı mirasçılarının, mahkemede vekil aracılığı ile kendilerini savunmalarını engelleyen bir yasa hükmünün bulunmadığı; dahası, bunun bir anayasal hak olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/1. maddesi hükmüne göre avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade etmektedir.
Davanın usule ilişkin nedenle reddedildiği bu davada, davacı tarafça ve mahkemece tereddüt içine düşürülen ölü davalı mirasçılarının vekille davayı takip ettikleri; vekilin, mirasçıları temsilen, onların adına savunma hakkını kullandığı, eş söyleyişle hukuki yardımda bulunduğu göz önüne alınarak, mahkemece davaya katılan mirasçılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği açıktır.
İlk bakışta, davacı aleyhine bir durum bulunduğu düşünülebilirse de; hak aramak durumunda olan davacının, davasını açarken davalı olarak gösterdiği kimsenin hayatta olup olmadığını özenle araştırması görev ve sorumluluğunun bulunmasının yanı sıra; usule aykırı olarak taraf durumuna getirilen kişinin, o davada gerçekten yer almasının gerekip gerekmediği konusunda karar vermesinden, buna göre dava ile ilgili masraf yapmamasından, bunun sonucu olarak da vekil tutmaması gerektiğinden ve özellikle vekil tutmanın sorumluluğunun kendisine ait olduğundan söz edilmesi olanaklı değildir.
Bu bakımdan, sonuçta davada ne karar verileceği, davanın taraf ehliyetinden dolayı reddinin gerekip gerekmediği hakimin yetkisinde olduğundan, kendilerini savunma durumunda bırakılan, bu bağlamda vekalet ücreti ödemek mecburiyetinde kalan mirasçılara izafe edilebilecek bir kusurun bulunmadığı şüphesizdir.
Konuya bir başka açıyla bakıldığında; davanın, ölü davalının taraf ehliyetinin bulunmaması nedeni ile reddinde, gerekmediği halde taraf durumuna getirilen mirasçıların yargılama sırasında yapmış oldukları keşif, tanık gideri gibi diğer masrafların tamamının yasal olarak mirasçılara ödenmesi; keza yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretinin de ödenmesi gerektiği her türlü izahtan varestedir.
Hal böyle olunca; dava tarihinden önce ölmüş bulunan tapu maliki aleyhine açılan davada, usule aykırı olarak davaya katılan ve kendilerini vekille temsil ettiren tapu maliki mirasçıları yararına avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin Yerel Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, davacı temsilcisinin bu yöndeki diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan, davacı temsilcisinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 10.06.2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI
Dava, 3621 Sayılı Yasa gereğince çekişmeli taşınmazın sicilinin kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden özellikle, davada husumet kendisine tevcıh edilen kayıt maliki M. Y..’ün dava tarihinden önce ölü olduğu kayden belirlenmek suretiyle, 04.05.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince mahkemece davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Bu yöne değinen davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ancak, davacı Hazinenin isteği üzerine dava tarihinde ölü olduğu belirlenen kayıt maliki Mustafa’nın mirasçıları mahkemece kendilerine yapılan tebligat üzerine tayin ettıklen vekil aracılığı ile davayı takip etmişler, yargılama sonunda da mahkemece isabetle dava reddedilmekle beraber, davayı vekille takip edenler yararına avukatlık ücretine hükmedilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, sonuç bölümünde ölü kişi aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi gereğine değinen 04.05.1978 tarih 4/5 Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının gerekçesinde aynen ölen bir kimse hakkında açılan davaya bakılmasına, davacı tarafın isteği üzerine mirasçıların duruşmaya davalı olarak çağrılmalarına, yahut ıslah yolu ile kendilerinin davalı sayılmasına mevzuatta yer verilmediğine değinildikten sonra, mirasçılar hakkında ayrı bir dava açılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Içtihatı Birleştirme Kararı ile getirilen bu düzenleme kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece res’en gözetilmesi gereken bir kuraldır.
Bilindiği üzere; davada taraf ehliyeti dava, şartı olup kamu düzeniyle ilgilidir. Öte yandan, usulen davada taraf olmayanlar lehinde veya aleyhinde hüküm kurulması olanaklı değildir, bir başka ifadeyle karar taraflara muzaf olarak verilir. Mecburi dava arkadaşlığı veya yasaların öngördüğü (Örneğin, 2942/14, 3402/29.maddesi gibi) istisnai haller dışında kendisine husumet yöneltilen ölü kişinin mirasçılarına dahili dava yoluyla taraf sıfatı verilemez. Davacı taraf istese ve masrafını da vererek ölü kişinin mirasçılarına davetiye tebliğ edilse, mahkemece ara kararı ile mirasçılann dahili davalı olarak vekillerinin de vekil sıfatıyla duruşmalara kabulüne karar verilse bile onların usulü dairesinde davada taraf sıfatını kazandıkları kabul edilemez, usulen taraf olmayan kişiler yararına da yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretine de hükmedilemez. Esasen, karar altına alınan avukatlık ücreti dahili davalıların avukat tutmalarından kaynaklanan varsa bir zarar bunun karşılığı olmayıp yargılama giderlerinden madut avukatlık ücreti olduğu sabittir. Oysa, dahili davalılar davada ara kararına rağmen taraf sıfatına haiz olmadıklarından avukatlık ücretine müstehak oldukları söylenemez. Elbette, davada taraf sıfatı bulunmayan, veya dava dışı kişi aleyhine hüküm kurulması halinde kararı temyiz etmesi hukuki yararının bulunduğu ölçüde mümkündür, anılan bu kuralın somut olayla ilgisinin bulunmadığı açıktır.
Neticeten, yukarıda değinilen ilkelerin tersine olan yerel mahkeme kararı ile bu kararı benimseyen Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2009 tarih 2009/1-169 esas sayılı kararına katılamıyoruz.