Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/162 E. 2009/267 K. 17.06.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/162
KARAR NO : 2009/267
KARAR TARİHİ : 17.06.2009

MAHKEMESİ : Bakırköy 11.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07.09.2007
NUMARASI : 2007/785 E-2007/25 K.
Taraflar arasındaki “Şufa(Önalım)” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 11.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 07.09.2007 gün ve 2007/758 E-2009/25 K. sayılı kararın incelenmesi davacılardan İ. ve M. B. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 16.06.2008 gün ve 2008/4199-7709 sayılı ilamı ile; (…Uyuşmazlık, önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacılar adına tesciline ilişkindir. Mahkemece, süresinde açılmadığı ve fiili taksimin varlığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm Dairemizin 31.10.2006 gün, 2006/8476 Esas – 10579 Karar sayılı ilamı ile “davalı satışın davacı tarafından daha önceden bilindiği konusunu iddia ve ispat edemediğine göre, davanın bildirilen öğrenme tarihine göre süresinde açıldığının kabulü gerektiği, ayrıca fiili taksim savunması konusunda yeterince inceleme yapılmadığından, öncelikle yerinde yeniden keşif yapılarak tarafların gösterdiği tanıkların keşif yerinde dinlenerek, taksimin varlığının saptanmasından sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi” gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyulup, uyulmadığı yönünde bir karar verilmemiş, ancak mahkemece bozma ilamına eylemli olarak uyulduğu görülmüştür. Zira davanın süresinde olduğu dolaylı olarak kabul edilmiştir. Eylemli olarak bozma ilamına uyulmasına rağmen bozma ilamında belirtilen ve mahallinde yapılması istenilen keşif ve tanıkların dinlenmesi gereği mahkemece yerine getirilmeden ispat edilmeyen davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda uyulan bozma ilamı gereklerinin yerine getirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususların gözardı edilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılardan İ. ve M. B.. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacılar vekili, dava dilekçesinde, müvekkillerinin paydaşı olduğu 459 No’lu parselde davalının diğer paydaş A. B..’in 1/4 payını 21.05.1996 tarihinde satın aldığını, tapuda satış bedelinin önalım hakkının kullanılmasını engellemek için muvazaalı şekilde 30.000.000.000.-TL olarak gösterildiğini, oysa gerçek değerin 12.500.000.000.-TL olduğunu davacıların mahkemenin belirleyeceği önalım bedelini depo etmeye hazır olduklarını belirterek, davalı adına kayıtlı payın iptali ile müvekkilleri adına tescilini istemiştir.
Davacılar vekili, birleştirilen dava ile de davalının satın aldıktan sonra taşınmaz üzerinde bulunan iş hanının en değerli birinci katını kullanmaya başladığını, ayrıca zemin katın 1/3’lük bölümüne müdahalede bulunduğunu, bahçeye giriş yoluna da buhar kazanı koymak suretiyle işgal ettiğini, bu şekilde taşınmazdaki payını 411 m2 aşacak şekilde kullandığını, davacıların buna muvafakatlerinin olmadığını belirterek, davalının adı geçen yerlere müdahalesinin önlenmesini Haziran-Temmuz 1996 ayları için 270.000.000 TL ecrimisilin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, tapuda gösterilen satış bedelinin gerçek olup bedelde muvazaa yapılmadığını, taşınmazın paydaşlar arasında fiilen taksim edilerek kullanıldığını, davalının taşınmazda bir işgal durumunun söz konusu olmadığını, taşınmazda kat mülkiyeti de kurulmadığından ecrimisil istenemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talebine ilişkin birleştirilen dava reddedilmiş, Özel Dairece bu kısma ilişkin temyiz itirazları reddedilmekle, bu yön kesinleşmiştir.
Yerel mahkemece şufa davasının bir aylık süre içerisinde açılmadığı, ayrıca tanık beyanlarına göre davacıların satıştan haberdar oldukları, gösterilen satış bedelinin uygun olduğu, bunun yanında dava konusu yapılan ¼ hissenin iş hanı olduğu ve dosya kapsamına göre her bir hissedarın yerlerinin belli olduğu, yani hissedarlar arasında bir fiili taksimin mevcut olduğu anlaşıldığından; süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece birinci bozma kararında; davalının, satışın davacı tarafından daha önceden bilindiği konusunu iddia ve ispat edemediğinden davanın süresinde olduğunun kabulünün gerektiği, öte yandan taksim savunması konusunda mahkemece yeterli inceleme yapılmadığından bu hususun da araştırılması gerektiği gerekçeleri ile hüküm bozulmuştur.
Hem davacı Ve hem de davalı vekili, 07.09.2007 tarihli oturumda eski kararda ısrar edilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74.maddesi hükmü ve tarafların direnme yönündeki talepleri dikkate alınarak, fiili bir taksimin var olduğu ve hem de satıştan davacıların haberdar olduğu gerekçeleri ile şufa davasının dinlenme olanağı olmadığından, ispat edilemeyen şufa davasının reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekili, mahkemenin direnme konusunda tarafların beyanları ile bağlı olmadığını, ayrıca 7.9.2007 tarihli tutanakta geçen beyanların mahkemece iradeleri dışında zapta yazıldığını ileri sürerek kararı temyiz etmiştir.
Özel Dairece ikinci bozma kararında; mahkemece eylemli olarak bozma ilamına uyulmasına rağmen, istenen yönde araştırma yapılmadan ve bozma gerekleri göz ardı edilerek hüküm kurulmasının yanlış olduğu açıklanarak karar bozulmuştur.
Davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine, Yüksek Özel Dairece; mahkemece verilen son kararın eylemli bir direnme kararı olduğu, kararın sehven yanlış yorumlanması sonucu uyma gibi değerlendirilip Dairelerince incelendiği ve bozma kararı sevk edildiği açıklandıktan sonra, mahkemece verilen son kararın direnme kararı niteliğinde olması nedeniyle temyiz incelemesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na ait olduğundan, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairelerinin son bozma kararı kaldırılarak dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu durumda Yüksek Kurulun önüne gelen uyuşmazlık; öncelikle bir direnme kararının mevcut olup olmadığı, burada direnmenin mevcut olduğu kanaatine ulaşılması durumunda mahkemenin hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddi gerektiğini belirtmesine rağmen, ayrıca işin esasına girip fiili taksimin gerçekleştiği ve dolayısı ile önalım hakkının kullanılma koşullarının bulunmadığı yönünde değerlendirme yapabilmesinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle dosya kapsamına göre mahkemece verilen hükmün direnme hükmü mü yoksa, Özel Dairece incelenmesi gereken yeni bir hüküm mü olduğu konusu üzerinde durmakta yarar vardır.
Yukarıda açıklanan yargılama aşamalarından da anlaşılacağı üzere gerek mahkemece verilen ilk hükümde, gerekse ikinci hükümde davada hak düşürücü sürenin geçtiği ve ayrıca fiili taksimin mevcut olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Her ne kadar, davacı vekilince 7/9/2007 tarihli oturumda eski kararda ısrar edilmesi talep edilmişse de, buradaki beyanın içeriğinden hak düşürücü sürenin geçmesi yönünde verilen hükme ısrar edilmesi istenmeyip, sadece işin esası yönünden yapılan araştırmanın yeterli olduğu gerekçesi ile araştırma yönünden verilen bozma kararına karşı direnilmesinin talep edildiği sonucuna varılmıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece verilen son hükümde açıkça yada eylemli olarak bozmaya uyma yönünde bir hüküm kurulmadığından ve bu konuda herhangi bir işlem de yapılmadığından, oybirliğiyle kurulan son hükmün bir direnme hükmü olduğu ve bu nedenle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi gerektiği kanaatine varılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Bilindiği üzere; bir davada zamanaşımı yada hak düşürücü sürenin geçtiği iddiası varsa, bu savunma sebebinin HUMK. m. 77 ve 221 gereğince diğer itiraz ve defilerden önce incelenmesi gerekir(09.10.1946 tarih ve 6/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Çünkü, zamanaşımı definin yada hak düşürücü süre itirazının kabulü halinde bu nedenle dava reddedileceğinden, artık diğer itiraz ve defilerin incelenmesine gerek kalmaz. (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001, Cilt 2, Sayfa 1943).
Kaldı ki hak düşürücü süre mahkemece kendiliğinden inceleneceğinden bu konuda tarafların itirazlarının bulunup bulunmaması da önemli değildir.
Somut olayda; önalım hakkına konu edilen 459 nolu parseldeki 1/4 pay, taşınmazın paydaşlarından A. B.. tarafından 21.05.1996 tarihinde 30.000.000.000.-TL bedelle davalıya satılmıştır. Davacı yapılan satışın davalı tarafından kendisine gönderilen 28.05.1996 tarihli ihtarnameden öğrendiğini belirterek 26.06.1996 tarihinde önalım davası açmıştır. Önalım konusu satış ve dava tarihi gözetildiğinde uyuşmazlığın 743 sayılı Türk Medeni Kanunun 659.maddesine göre çözümü gerekir. Anılan maddeye göre; “Bir gayrimenkulün hissedarları onun şayi bir hissesini satın alan üçüncü şahsa karşı kanuni şuf`a hakkını haizdir.” Aynı kanunun 658.maddesinin son fıkrasına göre de “Ş.. bey`e ıttılaı gününden itibaren bir ay ve herhalde sicille şerh verildiği tarihten itibaren on sene geçmekle şuf`a hakkı sakıt olur.”
Dosya kapsamındaki, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, özellikle dinlenen tanık beyanlarına göre, önalım hakkı sahibinin mevcut satım aktini daha önceden bildiği ve dolayısı ile üç aylık hak düşürücü süreyi geçirdiği hususunun ispatlanamadığı anlaşıldığından, davacı tarafından bildirilen öğrenme tarihine göre, davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılardan İ. ve M. B. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre, şimdilik sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.