YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/160
KARAR NO : 2009/185
KARAR TARİHİ : 13.05.2009
MAHKEMESİ : Ankara 7. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 05/02/2009
NUMARASI : 2009/13-2009/52
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7.Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.11.2007 gün ve 2005/2333-2007/1000 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.06.2008 gün ve 2008/3520-8899 sayılı ilamı ile, (…Davacı, davalının müteahhidi ve satıcısı olduğu daireyi 15.4.1997 tarihinde satın aldığını, 2001 yılından bu yana binada yavaş yavaş bir takım değişiklik ve bozulmalar olduğunu, 2004 yılında binanın çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını, 2004/319 değişik iş dosyası ile yapılan tespit sonucu inşaat hatası nedeniyle binada çatlaklar, kaymalar, tavan sarkmaları olduğunun belirlendiğini, 1.2.2005 tarihinde davalıya çekilen ihtardan sonuç alınamadığını ileri sürerek oluşan hasar ve takviye giderleri karşılığı 8.500,00 YTL ile değer kaybı olarak 1.000,00 YTL’nin tahsilini istemiş, ıslah dilekçesi ile de, hasar ve takviye gideri talebini 29.514,00 YTL’ye çıkartmıştır.
Davalı, davanın zamanaşımına uğradığını, binada ayıplı imalat bulunmadığını, kusurunun olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının, eksik ve ayıbı öğrenir öğrenmez tespit amaçlı bilirkişi incelemesi yaptırdığı, ihbar yükümlülüğünü yerine getirdiği ve davalının ağır kusur ve ihmalinin bulunması nedeniyle ihbar tarihinden dava kadar zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda bağımsız bölüm ve ortak alandaki zararlardan dolayı arsa payına göre hesaplanan 8.500 YTL’nin 3.3.2005, 21.014,00 YTL’nin ise 26.11.2007 itibaren işleyecek faiziyle tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı, 15.4.1997 yılında tapudan satın alarak oturmaya başladığı dairede 2001 yılından itibaren yavaş yavaş bir takım değişiklikler olduğunu, 2004 yılında ise tehlike arz edecek boyutta hasar ve zararın oluştuğunu, yapılan tespitte davalı satıcının eksik ve ayıplı imalat yaptığının belirlendiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Borçlar Kanununun 217.maddesinde, taşınır satımına ilişkin hükümlerin, taşınmaz satımına da uygulanacağı belirtmiş olup, Borçlar Kanununun 198. maddesine göre alıcı teslim aldığı malı örf ve adete göre, imkan hasıl olur olmaz muayene etmek ve satıcının tekeffülü altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak satılanda adi bir muayene ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp mevcut olup da, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da derhal satıcıya ihbar etmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. Somut olayda davacı, daireyi 15.4.1997 tarihinde satın aldıktan 4 yıl sora bir takım değişiklikler olduğunu, 2004 yılında ise çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını bildirmiş, 27.8.2004 tarihinde tespit yapılması için mahkemeye başvurmuştur. Bu tarih itibariyle davacı ayıba muttali olmuştur. Öte yandan en geç tespit dosyasında düzenlenen 3.11.2004 tarihli bilirkişi raporu ile ayıbı öğrendiği kabul edilse dahi davalıya yaklaşık 3 ay sonra 1.2.2005 tarihinde ihbarda bulunmuş olup, davacı bu durumda BK’nun 198. maddesi hükmü ile kendisine yüklenen “derhal ihbar” mükellefiyetini yerine getirmediğinden, taşınmazı yasanın açık hükmüne göre ayıplı hali ile kabul etmiş sayılır. O halde mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı M. A..vekili, 28.02.2005 günlü dava dilekçesinde, davalının yüklenici olarak inşa ettiği binadan bir adet bağımsız bölümün davacı tarafından 15.04.1997 tarihinde davalıdan satın alındığını, 2001 yılı ortalarından sonra binada birtakım değişiklikler meydana geldiğini, 2004 yılında binanın çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını, son dönemlerde ise yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını, bunun üzerine davacı tarafından delil tespiti yaptırıldığını, düzenlenen tespit raporunda binadaki hasarların inşaat hatasından kaynaklandığının belirtildiğini ileri sürerek, delil tespiti raporundaki hesaplamaya göre hasar ve takviye giderleri bedeli 8.500 YTL. ve bu hasarlardan dolayı davacının dairesinde oluşan değer kaybından dolayı şimdilik 1.000 YTL. olmak üzere toplam 9.500 YTL.nin, tespit tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; 26.11.2007 günlü dilekçesiyle talep miktarını 29.514 YTL. olarak ıslah etmiştir.
Davalı M.. Ö…vekili, davaya konu bağımsız bölümün davacıya 15.04.1997 tarihinde satılıp teslim edildiğini, bilahare 01.08.1997 tarihinde Keçiören Belediyesinden iskan raporunun alındığını, mevcut çatlaklıkların binanın oturmasından kaynaklandığını ve şayet varsa müvekkiline izafe edilebilecek kusur yönünden talebin zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı ve çatlaklarda davalıya izafe edilebilecek kusurun olmaması sebebiyle, davalının herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkeme; davacının bina ortak alanları ve bağımsız bölümünde oluşan çatlak ve çökmeleri fark etmesi üzerine 27.08.2004 tarihinde delil tespiti yaptırdığı, 01.11.2004 tarihli tespit raporunda, inşaatta imalattan kaynaklanan eksik ve ayıplar bulunduğunun ve binada esaslı takviye yapılması gerektiğinin belirtildiği, raporun 24.11.2004 tarihinde davalı tarafa tebliğ edildiği, bu şekilde davacının ihbar mükellefiyetini yerine getirdiği gerekçesiyle; yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki hesaplama çerçevesinde davanın kısmen kabulüne, dava konusu bağımsız bölüm ve ortak alanlarda meydana gelen zarardan dolayı arsa payına göre hesaplanan 8.500,00 YTL’nin dava tarihinden itibaren; 21.014,00 YTL’nin ıslah tarihi 26.11.2007’den itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacının değer azalmasına ve fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar vermiş; Özel Daire, davalı vekilinin temyizi üzerine metni yukarıda bulunan ilamla kararı bozmuştur.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının ayıp ihbarını yasal süre içerisinde yapmış olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacının, yüklenici sıfatıyla davalı tarafından inşa edilen binadaki 2 nolu bağımsız bölümü davalıdan 15.04.1997 tarihinde tapu yoluyla satın ve teslim aldığı çekişmesizdir.
Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, davacının delil tespiti istemi ve sonrasında gerçekleşen olguların tarih sırası itibariyle açıklanmasında yarar görülmüştür:
Dosya kapsamına göre;
Davacı vekili, Ankara Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesine hitaplı 27.08.2004 tarihli dilekçesiyle, 2001 yılından itibaren binada değişiklikler başladığını, 2004 yılı itibariyle de binanın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ileri sürerek, bir inşaat mühendisi ve bir mimardan oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla delil tespiti yapılmak suretiyle, binada inşaattan kaynaklanan hasar bulunup, bulunmadığının; varsa hasarların destekle giderilip, giderilemeyeceğinin; binanın yıkılmasına gerek olup, olmadığının; destek ve yıkım maliyetlerinin miktarının belirlenmesini istemiş; Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2004/319 D.İş. sayılı dosyasından aynı gün, davalının yokluğunda yapılan delil tespiti sonucunda, bir inşaat mühendisi ve bir mimar tarafından düzenlenen 03.11.2004 havale günlü delil tespiti raporunda; binada yapımdan kaynaklanan hasarlar bulunduğu, bu hasarların binanın statik yönden esaslı bir takviye edilmesi suretiyle engellenebileceği belirtilmiş ve bunun için gereken masraf tutarı hesaplanmıştır.
Delil tespitini yapan Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi, delil tespiti raporunu davacı vekiline ve davalıya tebliğe göndermiş; davalıya gönderilen evraka delil tespiti istemli dilekçe de eklenmiş; tebligat davacı vekiline 17.11.2004, davalıya da 24.11.2004 tarihinde yapılmıştır.
Davalının vekili, 13.12.2004 günlü dilekçesiyle, bağımsız bölümün davacıya 15.04.1997 tarihinde satılıp teslim edildiğini, bilahare 01.08.1997 tarihinde belediyeden iskan raporu alındığını, müvekkiline izafe edilebilecek kusur yönünden talebin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını belirterek, delil tespiti raporuna itiraz etmiştir.
Akabinde; davacı vekili davalıya 01.02.2005 günlü ihtarnameyi göndererek, öncelikle yedi gün içinde tespit raporunda açıklanan hasarların giderilmesini, eğer hasar giderilmeyecekse, bunun için gerekli masraf tutarı 10.750 YTL. nin yedi gün içinde müvekkiline ödenmesini istemiştir.
Davalı vekili, 15.02.2005 günlü cevabi ihtarnamesinde, tespit raporuna yönelik itirazlarını aynen tekrarlamış, ayrıca müvekkili ile zarar arasındaki illiyet bağı konusunda bilgi bulunmadığından, ihtarnamede belirtilen taleplerin en azından şimdilik karşılanamayacağını bildirmiş; bunun üzerine, 28.02.2005 tarihinde eldeki dava açılmıştır.
Davalının yüklenici sıfatıyla inşa ettiği ve bir adet bağımsız bölümü 1997 yılında davacıya satıp teslim ettiği binada (ve davacıya satılan bağımsız bölümde) sonradan ortaya çıkan ve delil tespiti raporunda belirtilen ayıpların gizli ayıp niteliği taşıdıkları konusunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Borçlar Kanunu’nun (217. maddesinin yollamasıyla taşınmaz satımlarında da uygulanması gereken) 198. maddesine göre, gizli ayıpların satıcıya ‘derhal’ bildirilmesi zorunludur; aksi takdirde, alıcı, satılanı mevcut ayıbı ile birlikte kabul etmiş sayılır.
Özel Daire; bağımsız bölümü 1997 yılında satın alan davacının, satım tarihinden yaklaşık dört yıl sonra, 2001 yılında binada bazı değişmeler meydana geldiğini, 2004 yılı itibariyle de ciddi tehlikeler oluştuğunu ileri sürmek suretiyle 27.08.2004 tarihinde delil tespiti isteminde bulunmuş olması karşısında, ayıbı bu tarihte (delil tespitinin istenildiği 27.08.2004 tarihinde) öğrendiğinin kabulü gerektiğini; bir an için davacının ayıbı delil tespiti raporunun dosyaya giriş tarihi olan 03.11.2004’de öğrendiği kabul edilecek olsa dahi, ayıp ihbarına ilişkin ihtarnamenin bundan yaklaşık üç ay sonra 01.02.2005 tarihinde gönderildiği gözetildiğinde, Borçlar Kanunu’nun 198. maddesinde öngörülen, ayıbı derhal bildirme yükümlülüğünün yine de yerine getirilmediğini benimsemiş ve satılanın ayıplı haliyle kabul edilmiş sayılması gerektiği yönündeki bozma gerekçesini bu benimsemeye dayandırmıştır.
Hukukumuzda ayıp ihbarı kural olarak herhangi bir şekle tabi tutulmamış; eldeki davada gözetilmesi gereken ve gizli ayıbın satıcıya derhal ihbarı gerektiği yönündeki bir düzenlemeyi içeren Borçlar Kanunu’nun 198/3. maddesi de, bu ihbar için herhangi bir şekil şartı öngörmemiştir. Dolayısıyla, somut olayda, anılan kuralın istisnalarından biri söz konusu değildir ve davacı alıcının, satılandaki gizli ayıbı davalı satıcıya ihbar etme yükümlülüğünü içeriği itibariyle ayıp ihbarı niteliğinde olması kaydıyla hiçbir şekil şartına uymak zorunda olmaksızın yerine getirmesi mümkündür.
Yukarıda belirtildiği gibi; somut olayda, davacı alıcı vekilinin delil tespiti yapılması istemiyle verdiği 27.08.2004 tarihli dilekçe üzerine aynı gün mahkemece davalının yokluğunda yapılan delil tespiti sonucunda düzenlenen 03.11.2004 havale günlü delil tespiti raporu, davacı vekiline 17.11.2004; davalı tarafa ise, tespit dilekçesiyle birlikte 24.11.2004 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Davacı vekilinin delil tespiti istemiyle verdiği 27.08.2004 tarihli dilekçesindeki (binada 2001 yılından itibaren değişiklikler başladığına, 2004 yılı itibariyle de binanın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dair) açıklamalar; davacının binadaki yapım hataları konusundaki şüphe ve endişelerini ortaya koymakta ve Mahkeme aracılığıyla bu yönlerden bir delil tespiti yapılması istemini içermektedir. Davacının varlığından şüphe ettiği ve delil tespitini de bu nedenle istediği ayıpları, delil tespiti istemine ilişkin dilekçeyi verdiği tarihte bilmekte olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı, tespit istemli dilekçesinde sözünü ettiği ayıpların gerçekten de mevcut olduğunu; bu şüphelerini ve endişelerini doğrulayan tespit raporunun kendisine tebliğiyle birlikte öğrenmiştir.
Dolayısıyla, somut olayda davacının ayıbın varlığını, delil tespiti raporunun kendisine tebliğ edildiği 17.11.2004 tarihinde öğrenmiş olduğu kabul edilmelidir.
Davacının karşıladığı masrafla hem anılan delil tespiti raporu ve hem de delil tespiti istemini içeren dilekçe davalıya 24.11.2004 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı böylece, yüklenicisi olduğu binada ve davacıya sattığı bağımsız bölümde mevcut olan ve yapımdan kaynaklanan gizli ayıpların varlığını (davacının yukarıda sözü edilen 01.02.2005 tarihli ihtarnamesinden daha önce), 24.11.2004 tarihinde öğrenmiştir.
Ayıp ihbarının kural olarak şekle tabi bulunmadığı, içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafı haberdar olmasını sağlamaya elverişli her türlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulünün mümkün olduğu yönünde yukarıda yapılan açıklamalar, somut olay özellikleri, delil tespiti raporuyla birlikte delil tespiti istemini içeren dilekçenin de davalıya tebliğinin ayıp ihbarı olarak kabul edilmesi sonucunu doğuracağı dikkate alındığında süre aşımından bahsedilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin aynı yöndeki gerekçeye dayalı direnme kararı yerindedir.
Ancak, hüküm altına alınan alacak tutarı konusunda Özel Dairece inceleme yapılmadığından, bu yön incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesi yerinde görüldüğünden, hüküm altına alınan alacak tutarı yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 13.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 13.05.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.