Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/140 E. 2009/211 K. 27.05.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/140
KARAR NO : 2009/211
KARAR TARİHİ : 27.05.2009

MAHKEMESİ : Kayseri 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 19/02/2009
NUMARASI : 2008/1292-2009/150
Taraflar arasındaki “Boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.03.2007 gün ve 2006/1049 E. 2007/314 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 3.6.2008 gün ve 2007/9443-2008/7920 sayılı ilamı ile, (…Toplanan delillerden davacı kocanın tanıklarının beyanında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiştir. Boşanmaya neden olan olaylarda birlik görevlerini yerine getirmeyen, eşinden tiksindiğini söyleyen davacı koca tamamen kusurludur.
*Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir.Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
#Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
*Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(TMK.md.166/2)
#Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.05.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava boşanma istemine ilişkin olup, Yüksek Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık boşanmaya neden olan olaylarda davacı kocanın tamamen kusurlu mu yoksa az kusurlu mu olduğu, buna bağlı olarak boşanma kararı verilip verilemiyeceği noktasındadır.
Dosyada bulunan tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde müşterek hayatın çekilmez hale gelmesine, davalının tutum ve davranışlarının neden olduğu, bir eşin göstermesi gereken ilgi ve alakayı davacı kocaya göstermediği, 6 ay süren birliktelikte müşterek ikametgahı 10 defa terk ettiği, davalı eşin terk gerekçesi olarak kayınvalide ile birlikte oturmayı gösterdiği, halbu ki, evlenirken kayınvalidesi ile birlikte oturacağını bildiği, bu hususun davalı tanığı M. V.. (davalının amcası) tarafından da doğrulandığı, ayrıca davacı eşin asgari ücretle çalışan ve dava sırasında da işten çıkarılmış bir işsiz olduğu, bu nedenle ayrı bir ev açmasının da mümkün olmadığını davalının bildiği halde ısrarla müşterek ikametgahı terk ettiği ve dönüş için ayrı ev açılmasını istediği, evde bulunduğu sırada ise eşine karşı dahi müşterek hayatı daha güzel hale getirebilecek tutum ve davranışlardan kaçındığı, kendisini odasına hapsettiği yolundaki davacı iddiaları da dinlenen davacı tanık beyanlarınca doğrulanıp, davalı tanıklarınca da reddedilmediği sabit olduğuna göre boşanmaya neden olan olayların oluşumunda davalının da kusurlu olduğu görüş ve düşünceleriyle bu konuda davacının tam kusurlu olduğu yolundaki Yüksek Kurul Çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.