Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/135 E. 2009/219 K. 27.05.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/135
KARAR NO : 2009/219
KARAR TARİHİ : 27.05.2009

MAHKEMESİ : Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/11/2008
NUMARASI : 2008/159-2008/373

Taraflar arasındaki “Tapu iptal ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 19.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.9.2006 gün ve 2004/464-2006/298 sayılı kararın incelenmesi, davacı ve bir kısım davalılar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 1.10.2007 gün ve 7249-9250 sayılı ilamı ile hüküm; (…Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden çekişme konusu 41919 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, öncesinde Belediye adına kayıtlı iken, tahsisen 223/470 payını dava dışı İ. Y..’e, 237/470 payının ise Y. Y.. adına 13.07.1998 tarihinde tescil edildiği, i..’in anılan taşınmazdaki 117/470 payını K. Y..’e, 116/470 payını ise B. Y..’e 15.07.1998 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, Y.. un adına kayıtlı 237/470 payı dava dışı M. G..’e 21.07.1998 tarihinde temlikinden sonra, onun da 23.01.1999 tarihinde 119/470 payı M. K…’na 118/470 payıda 21.12.1999 tarihinde E. E..’e satış suretiyle temlik ettiği, halen taşınmazda davalıların paydaş olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı Belediye, davalıların bayilerine yapılan temliklerin, yasal koşulları taşımadığını, yolsuz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bu durumda, mahkemece; davalılar bayilerinin başka bir ifade ile kendilerine taşınmaz tahsis ve temlik edilen kişilerin yasal koşulları taşıyıp, taşımadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Esasen, 2981-3290 sayılı Yasalara göre kimlere hangi koşullarda taşınmazların tahsis ve temlik edileceği açıkça belirtilmiş olup, davalılar bayiine yapılan tahsis ve temlikin yasada öngörülen koşullara göre yapıldığının saptanması halinde davanın reddi gerekeceği de kuşkusuzdur.
Ne varki, sicilin yolsuz olduğunun belirlenmesi ve taşınmazı satış yoluyla edinen davalıların temellükünün iyiniyete dayalı olması durumunda son kayıt maliklerinin Türk Medeni Kanunu’nun 1023 maddesi koruyuculuğundan yararlanmaları gerekeceği açıktır.Davalılar, iyiniyetli olduklarını savunmuşlarsada, bu konuda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer cağdaş hukuk sistemlerinde oldugu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke Medeni Kanunun 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fikrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3.kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle “kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 Esas 1991/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca; yukarda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle yeterli araştırmanın yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazları yerindedir…) gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,yolsuz tescil iddiasına dayalı, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında mahkemece verilen temyize konu kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı,yani ortada bir direnme kararı bulunup bulunmadığı ön sorun olarak görüşülmüştür.
Buna göre,Yerel Mahkemenin verdiği tescilin yolsuz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne dair 26.09.2006 günlü kararı, tarafların temyizi üzerine, yukarıda açıklanan nedenlere işaret edilerek yerel mahkeme kararı bozulmuş; Yerel Mahkeme 18.9.2008 günlü oturumda davalılar E.. E.. ve M..K..yönünden bozmaya uyarak anılan davalıların edinimde iyi niyetli oldukları gerekçesi ile davanın reddine; davalılar B. Y. ve K. Y.. yönünden ise edinimde kötü niyetli oldukları gerekçesi ile direnildiği belirtilerek davanın kabulüne karar vermiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere; Yerel Mahkeme, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi davalılar hakkında iyi niyet –kötü niyet irdelemesi yaparak önceki hükümden farklı, yeni bir hüküm tesis etmiştir.Dolayısıyla ortada bir direnme kararı bulunmadığı için, böylesi bir hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kurulu’na değil, 1.Hukuk Dairesine aittir.
Dosyanın, temyiz incelemesi yapılmak üzere 1. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerekirSONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle de yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 27.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.