YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/120
KARAR NO : 2009/193
KARAR TARİHİ : 13.05.2009
MAHKEMESİ : Şişli 3.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19.09.2008
NUMARASI : 2008/215 E-2008/341 K.
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.07.2006 gün ve 2006/53 E- 389 K. sayılı kararın incelenmesi, davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 11.12.2007 gün ve 2006/12581-2007/15816 sayılı ilamı ile; (“…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalının yabancı bir dergide yayınlanan röportajda; “30 bin Kürdü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum.” şeklinde beyanda bulunarak Türk Milletini ve atalarımızı katil ilan ettiğini, davalının iftiradan ibaret bu beyanının Türk Milletinin bütün fertlerini yurt dışında yabancı milletler karşısında zor duruma düşürdüğünü, Ermeni iddialarına güç kazandırdığını, bu beyanlarla birlikte Türk Milletinin dışarda horlanma, dışlanma ve aşağılanma şeklinde davranışlara daha sıklıkla maruz kalmaya başladıklarını, bir çok ülkede Ermeni iddiaları ile ilgili yasa tasarılarının kabul edilmeye başlandığını, Türk Milletinin bu iddialarla ilgili dış baskı ve tehdit ile karşılaştığını, davalının bu sözlerinin Türk Milletinin bütün fertlerine, tarihine, uluslararası ilişkilerine, menfaatlerine büyük darbe vurduğunu, fert olarak da büyük üzüntü duyulduğunu, şahsiyet haklarının ağır surette ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Davalı vekili ise müvekkilinin söylediği cümlenin davacılar tarafından tahrif edildiğini, dergide yer alan ifadenin aynen “Burada 30 bin Kürt öldürüldü, 1 milyonda Ermeni ve neredeyse kimse bundan söz etmeye cesaret edemiyor” biçiminde olduğunu, cümlenin özne içermediğini, davacıların aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, hem tazminat hem de yayın isteminin doğru olmadığını, tazminat koşullarının oluşmadığını, Ermeni tehcirinin Osmanlı döneminde yaşandığını, müvekkilinin söylediği cümlenin Osmanlı Devletinde olan bir olaya ilişkin kanaatı olduğunu, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, ağır zarar koşulunun gerçekleşmediğini, Ermeni tehcirinin bir vakıa olduğunu, tarihi olayların tartışılmasına hiçbir sınır konulamayacağını, müvekkilinin kusuru bulunmadığını, davacıların bu eleştiriye katlanmak zorunda olduklarını, İstanbul Basın Savcılığı tarafından takipsizlik kararı verildiğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10.maddesi uyarınca müvekkiline kusur izafe edilemeyeceğini savunarak davanın usul ve esas yönünden reddini istemiştir.
Mahkemece, davacıların salt Türk Milletinin bir ferdi olmaları nedeniyle yansıma yoluyla kişilik haklarına saldırı olduğunun kabulüne imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın aktif husumet yönünden reddine karar verilmiştir.
Dava, kişilik haklarına saldırı nedenine dayanmaktadır. Hukukumuzda kişilik haklarının tanımı yapılmamış ve bu hakkın hangi değerleri kapsadığı da açıklanmamıştır. Böylece kişilik haklarının diğer bir anlatımla şahsiyet haklarının nelerden ibaret olduğunun belirlenmesi ve sınırının çizilmesi uygulamaya yani yargıya bırakılmıştır. Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda kişisel değerlerin; fiziki, duygusal ve sosyal kişilik değerleri olarak belirlendiği, kişinin toplum içindeki mesleki kimliği şeref ve haysiyeti, özgürlüğü, vücut ve ruh bütünlüğü ve sağlıgı, ırk, din ve vatandaşlık gibi bağları kapsadığı kabul edilmektedir.
Anayasanın 66.maddesine göre “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Kişilerin onur ve serefleri gibi mensubu bulundukları ve Anayasa ile çerçevesi belirlenmiş bir millete aidiyet duygularıda yukarıdaki açıklamalar nazara alındığında; kişilik değerleri kapsamında ve hukuki koruma altındadır.
Davalı tarafından söylendiği iddia edilen sözlerin, davacıların vatandaşlık bağı ile bağlı bulundukları Türk Milletine yönelik olması durumunda davacıların aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir. Her ne kadar davalı, dava konusu sözlerinde özne bulunmadığını, savunmuş ise de mahkemece, sözlerin Türk Milletine yönelik olduğu benimsenmiş ancak davacıların salt Türk Milletinin ferdi olmaları nedeniyle aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Şu durumda davacıların aktif dava ehliyetinin varlığının kabulü ile davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Kişilik haklarına saldırının varlığının benimsenmesi durumunda MK.’nun 25. ve BK.’nun 49.maddesine göre ve ayrıca BK.’nun 49/3.maddedeki düzenlemede gözetilerek bir hüküm kurulmalıdır.
Yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesl gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.05.2009 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.