Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/748 E. 2008/750 K. 17.12.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/748
KARAR NO : 2008/750
KARAR TARİHİ : 17.12.2008

MAHKEMESİ : Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/07/2008
NUMARASI : 2008/299-2008/322
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.09.2006 gün ve 2006/282 E.-2006/324 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 15.01.2008 gün ve 2007/614 E.-2008/94 K. sayılı ilamı ile; (…Dava, eser sözleşmesi uyarınca dava dışı yükleniciye devredilen ve onun talimatıyla davalıya geçen 1. kat 3 nolu bağımsız bölüme ait tapu kaydının sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle iptâli ile davacı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmış, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu dairenin dosyada mevcut protokole göre dava dışı müteahhit N. A..talimatıyla devredildiği anlaşılmaktadır. Davanın sonucu kendisini de etkileyeceğinden mahkemece öncelikle müteahhit hakkında ayrıca dava açılarak bu dava ile birleştirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde durulmadan davanın sonuçlandırılması yerinde görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca dava dışı yükleniciye bırakılan ve onun talimatıyla üçüncü kişi tarafından temlik alınan bağımsız bölüme ait tapu kaydının, sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle iptali ve davacı adına tescili isteğine ilişkindir.
Davacı F. A…vekili 22.06.2005 harç tarihli dava dilekçesinde; Davacı arsa sahibine ait taşınmaz üzerine dava dışı yüklenici N. A..’ın 12.07.1999 tarihli düzenleme şeklinde “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” ile inşaat yapmayı yüklendiğini, yüklenicinin, inşaat sözleşmesi gereği kendisine düşen bağımsız bölümlerden olan 1.kat 3 nolu daireyi davalıya satarak, bedelini aldığını, 24.08.2000 tarihli satış senedi ile de davacı tarafından taşınmazın davalıya devredildiğini, nitekim yüklenici tarafından 14.08.2001 tarihli düzenleme şeklindeki taahhütname ile taşınmazın devrine muvafakat edildiği ve bedelinin tahsil edildiğinin kabul edildiğini, ancak eldeki davadan önce davacı arsa sahibi tarafından dava dışı yüklenici N. A.. aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda; Sincan Asliye 1. Hukuk Mahkemesinin 11.01.2005 gün ve 2001/1134 E, 2005/2 K sayılı kararı ile; Yüklenicinin inşaatı tamamlamadan terk ettiği ve sözleşmedeki edimini yerine getirmediği gerekçesiyle sözleşmenin geriye etkili olarak feshine karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, bu nedenle yüklenicinin üçüncü kişilere yaptığı devirlerin geçersiz olduğunu belirterek, 3 nolu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı C. A.. (yükleniciden daire satın alan üçüncü kişi) vekili cevap dilekçesinde; Dava konusu dairenin bizzat davacı arsa sahibinden satın alındığını ve bedelinin de davacıya ödendiğini, yüklenici ile davalının arasında hiçbir ilişki bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi cevaben bildirmiştir.
Davalı C. A.. vekili 26.09.2005 tarihli dilekçesinde ise; Dava konusu 3 nolu dairenin satımı konusunda davalı C. A.. ile dava dışı yüklenici N. A..’ın anlaştıklarını ve bu hususta davalı C.. adına S K.. ile yüklenici N.arasında 19.06.2000 tarihli adi yazılı protokol imzalandığını, satış bedelinin ödendiğine dair yüklenicinin imzaladığı 24.08.2000 tarihli belgenin ekte olduğunu, tapuda devrin davacı arsa sahibi tarafından bizzat 24.08.2000 tarihinde yapıldığını beyan etmiştir.
Yerel mahkemece; davacı arsa sahibi ile dava dışı yüklenici N. A.. arasında imzalanan 17/07/1999 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/1134 E. ve 2005/2 K. sayılı kararı ile geriye etkili olarak feshedildiği ve kararın kesinleştiği, dava konusu 1.kat 3 nolu dairenin, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yüklenici N. A..’a düşen daire olduğu, davalı her ne kadar iyi niyetli olarak daireyi davacıdan satın aldığını bildirmişse de dava konusu dairenin yüklenici N. A..’a yapacağı iş karşılığı isabet edecek daire olduğunu bilerek bedelini N. A..n’a ödemek suretiyle ve müteahhidin edimlerini tam olarak yerine getirdiğinde daireye hak kazanacağını, edimlerini tam olarak yerine getirmediğinde sözleşmenin feshedilerek dairelere hak kazanamayacağını bilerek dava konusu daireyi satın aldığı, satış akdinin davacı ile yapılmış olmasının nedeninin arsanın tapuda davacı adına kayıtlı olması bulunduğu, yüklenicinin dava konusu daireye hak kazanamadığı, hak kazanamadığı dairenin devrinin de geçerli olmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir
Özel Daire, yukarıda açıklanan nedenlerle kararı bozmuştur.
Yerel mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.
Kural olarak, arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri, karşılıklı edimleri içeren iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Sözleşmenin taraflarından arsa sahibi, sözleşmeye uygun koşullarda arsasını yükleniciye teslim etmek, yüklenici kendisine karşı edimini yerine getirdiğinde de edimi karşılığı yükleniciye bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunu ona devretmekle yükümlüdür.
Sözleşmenin diğer tarafı olan yüklenicinin edimi ise, sözleşmede kararlaştırılan koşullarda binayı yapıp arsa sahibine teslim etmektir.
İşte böyle bir sözleşme imzalayan yüklenici, inşaat sözleşmesinden doğan edimlerini yerine getirdiğinde arsa sahibine karşı kişisel hak kazanır ve sözleşme uyarınca kendisine bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunun adına nakledilmesini arsa sahibinden isteyebilir, Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddeleri uyarınca, bu kişisel hakkını arsa sahibinin rıza ve onayını almaya gerek olmaksızın yazılı olmak koşuluyla üçüncü kişilere de devir ve temlik edebilir. Yüklenicinin kişisel hakkını temellük eden üçüncü kişi de bu hakkını, yüklenicinin halefi olarak arsa sahibine karşı ileri sürme olanağına sahiptir.
Ancak gerek yüklenici gerekse ondan kişisel hakkını yazılı olarak temellük eden halefi üçüncü kişinin, bu hakkı arsa sahibine karşı ileri sürebilmesi için, yukarıda değinildiği üzere, yüklenicinin sözleşmenin kendisine yüklediği edimini tam olarak yerine getirmiş olması zorunludur(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.1991 gün ve 1991/15-508 E.-634 K. sayılı Kararında da aynı ilke benimsenmiştir)
Somut olayda, arsa sahibi F. A. ve dava dışı yüklenici N, A.. arasında düzenlenen 17/07/1999 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin, Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 11.1.2005 gün ve 2001/1134 E., 2005/2 K. sayılı Kararı ile; yüklenici N. A..’ın sözleşmedeki edimini yerine getirmediği, inşaatı %60 seviyesinde bıraktığı gerekçesiyle geriye etkili olarak feshine karar verilmiş, karar temyiz edilmeksizin 19.4.2005 tarihinde kesinleşmiştir.
Bu durumda sözleşme hiç yapılmamış gibi tarafların durumları sözleşme öncesine döneceğinden, yüklenicinin üçüncü kişiye yaptığı temlik artık sebepsiz kalır. Diğer bir ifade ile tescil baştan itibaren yolsuz tescil sayılır. Burada Medeni Kanunun 931. maddesi uygulanamaz.
Her ne kadar tapuda davalı üçüncü kişilere arsa sahibi tarafından devir yapılmış ise de; arsa sahibinin,kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanarak tasarrufta bulunduğu ortadadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı yüklenici N. A.. hakkında ayrı bir dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmesine gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü noktasında, öğreti ve yargısal kararlar dikkate alınarak “dava arkadaşlığı” kavramı hakkında açıklamalar yapılmasına gerek görülmüştür:
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığı maddi bakımdan mecburidir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılmasının (veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının) zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka(M.K., B.K., T.T.K) göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verir. Maddi hukukla belirlenen zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olduğu durumlar; iştirak halinde mülkiyet(M.K. md. 702), birden fazla kiralayan veya kiracının bulunması hali, kat mülkiyeti, bazı hallerde müşterek mülkiyet, sözleşmenin bir tarafında birden fazla kişi bulunması, adi ortaklık(B.K.md.520) olarak gösterilir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir. Yani dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih yoktur.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki bu durumda şekli bakımından bir mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında aynı şekilde tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğu yoktur. Bunlara örnek olarak, M.K. md. 242, 639/3, İ.İ.K, md. 282, olağanüstü zamanaşımına dayalı olarak açılan davalar ve nesebin reddi gibi davalar gösterilebilir.
Somut olayda, maddi yönden zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı gibi şekli yönden dava arkadaşlığı da söz konusu değildir. Kaldı ki, Kural olarak mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olduğu yerde hasmın ayrıca dava edilmesine lüzum olmayıp, dava dilekçesinin kendisine tebliği ve duruşma için davetiye çıkarılması suretiyle davaya dahil edilmesi mümkündür.
Yukarıda belirtilmiş olan mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında, dava arkadaşlığı ihtiyaridir.
İhtiyari dava arkadaşlığının mümkün olduğu haller HUMK.’un 43.maddesinde sayılmıştır;
a)Dava konusu hak ve borcun ortak olması; dava konusu hak ve borcun birden fazla kişi arasında ortak olması halinde bu kişiler birlikte dava açabilir veya birlikte dava edilebilirler (m.d.43/1)
Alacaklı müteselsil borçlulara veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açabilir (B.K.md.142). Bu halde davalı müteselsil borçlular arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Bunun gibi, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından (MK.md.641); birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde de davalı mirasçılar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
b) Birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması; Borç bölünebilen bir borç ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılması ihtiyaridir ve bu kişiler arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır (md.43/1).
c)Dava birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması; aynı sebepten maksat yalnız hukuki sebep değildir. Bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi mümkündür (md.43/2). Örneğin, haksız fiil (BK.md.41 vd.), sebepsiz iktisap (BK.md.61 vd) hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen (BK.md.50) kişilere karşı birlikte dava açılabilir.
Yukarıda belirtilen üç halden biri varsa, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilir.
Somut olayda dava, birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuştur. (HUMK.md.43/2). Diğer bir ifade ile, davalı ile dava dışı yüklenici arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. İhtiyari dava arkadaşlığında, borçluların tümüne karşı dava açma zorunluluğu yoktur. Alacaklı, müteselsil borçlulardan her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi isterse, müteselsil borçluların birkaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu; 2001, Cilt;1, sayfa;1213; Cilt;3, sayfa;3337 vd.)
O halde, davalı taraf isterse yüklenici aleyhine de dava açabilecektir. Ancak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 79. maddesi uyarınca hiç kimse dava açmaya zorlanamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.9.1963/2-30-68; 25.11.1964/2-1014-672; 11.02.2004/21-54-54 sayılı Kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.)
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yaptığı sözleşme mahkeme kararı ile geriye etkili feshedilen yüklenici ile davalı üçüncü kişi arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Anılan kişiler arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Bu nedenle dava dışı yüklenici N. A.. aleyhine ayrı bir dava açmaya ve eldeki dava ile birleştirmeye gerek yoktur.
Bu durumda, yüklenicinin mecburi dava arkadaşı olmadığını ve davalı olması da gerekmediğini ve buna göre davacının yükleniciyi davaya dahil etme mecburiyeti olmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir. Onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (141) YTL. harcın temyiz edenden alınmasına, 17.12.2008 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.