Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/650 E. 2008/646 K. 22.10.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/650
KARAR NO : 2008/646
KARAR TARİHİ : 22.10.2008

MAHKEMESİ : Kocaeli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/07/2008
NUMARASI : 2008/156-2008/260
Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 27.07.2007 gün ve 2004/138 E- 2007/285 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 21.01.2008 gün ve 2007/10930 E. 2008/487 K. sayılı ilamı ile; (…Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 2362 ada 4-2, 3 ve 9 ve 10 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazların miras bırakan Hatice adına kayıtlı iken 20.10.1999 tarihinde ölünceye kadar bakma akti ile davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, taşınmazların ölünceye kadar bakım koşulu ile temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı bakım borcunun yerine getirildiğini savunmuştur.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.511).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (B.K.m.514). Hemen belirtmek gerekirki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (B.K.m.18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, miras bırakanın bir veya birkaç taşınmazını devretmek suretiyle kendisine baktırması olanaklı iken malvarlığının büyük bir kısmını teşkil eden 5 ayrı taşınmazını davalı oğluna temlik etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, asıl iradesinin, birlikte yaşadığı oğlunu diğer mirasçılardan üstün tutmak amacıyla taşınmazı bağışlamak olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı; tarafların ortak miras bırakanı Hatice Korkmaz adına tapuda kayıtlı bulunan 2362 ada 2, 3, 4, 9 ve 10 parsel sayılı taşınmazlar ile 2677 ada 5 parsel sayılı taşınmazın, murisin yaşlılığından ve cahilliğinden faydalanan davalıya ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edildiğini, tapuda yapılan işlemlerin muvazaalı ve kendisinden mal kaçırmak amaçlı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapularının payları oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında 2677 ada 5 parsel sayılı taşınmaza yönelik talebini atiye bıraktığını belirtmiştir.
Davalı vekili; dava konusu taşınmazların ölünceye kadar bakma akdi ile yıllarca kendisine bakan müvekkiline verildiğini, son yıllarında hastalanan murise, sağlıklı iken de müvekkili tarafından bakıldığını, hastane ve doktor masrafları ile tüm bakımının davalı tarafından karşılandığını, ayrıca murisin tüm malvarlığını davalıya temlik etmediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin; “yaşlı ve bakıma muhtaç olan murisin dava konusu taşınmazları davalı oğluna ölünceye kadar bakıp gözetilmek amacıyla temlik ettiği, davalının da uzun süre murisin bakım ve tedavisi ile ilgilenmek suretiyle edimini yerine getirdiği, murisin temlik ettiği taşınmazların dışında çok miktarda taşınmazının terekesine intikal ettiği, bu deliller karşısında miras bırakanın terekeden mal kaçırma amacının bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır.
Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir (01.04.1974 gün,1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.
Somut olaya baktığımızda; her hangi bir geliri bulunmayan miras bırakan Hatice Korkmaz (Yoldaş), bakıp gözetme karşılığı temlik işleminin yapıldığı 20.10.1999 tarihinde 81 yaşında olup, murisin kanser hastalığının zor ve uzun tedavisi ile davalı oğlu Mehmet’in ilgilendiği; davacı ile birlikte iki kız evladı bulunan murisin, temlik tarihinden önce ve sonra olmak üzere 25 yıla yakın bir süre davalı oğlu Mehmet ile birlikte oturduğu, bu dönemde yatalak olan ve ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda bulunan murisin kanser ameliyatı gibi önemli ameliyat ve sağlık sorunlarıyla davalı Mehmet ve eşinin ilgilendiği; murisin, bu davanın konusu olmayan diğer taşınmazlarını sağlığında kendince oranlayarak mirasçıları arasında paylaştırmayı istemesine rağmen, bu isteğinin davacı ve dava dışı kızları tarafından kabul görmediği; tüm bunların yanında, davalıya temlik edilen 5 parça taşınmaz dışında tapuda kayıtlı 3 adet taşınmazın murisin mamelekinde bulunduğu, gerek davacı ve gerekse davalı tanıklarının beyanları ile dosyada mevcut belgelerden anlaşılmaktadır.
Şu hale göre; ölünceye kadar bakma sözleşmesi muvazaa ile illetli bulunmayıp, yalnız ve hasta olan miras bırakanın evladının bakıp gözetmesini istemesi doğal ve sözleşmenin murisin gerçek iradesine uygun olduğu açıktır.
Hal böyle olunca; dava konusu 2362 ada 2, 3, 4, 9 ve 10 parsel sayılı taşınmazların, ölünceye kadar bakma akdi ile davalı Mehmet Yoldaş’a temliki geçerli bir sözleşmeye dayandığından, Yerel Mahkemece isabetli teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle, direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 22.10.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.