Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/645 E. 2008/645 K. 22.10.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/645
KARAR NO : 2008/645
KARAR TARİHİ : 22.10.2008

MAHKEMESİ : Erciş Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 12/06/2007
NUMARASI : 2007/35-2007/38

Taraflar arasındaki “Kadastro tespitine itiraz“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erciş Kadastro Mahkemesince dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen 12.05.2006 gün ve 2005/23 E. 2006/81 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 19.04.2007 gün ve 2007/867 E. 2007/1368 K. sayılı ilamı ile, (…1955 yılında yapılan kadastro sırasında 116 parsel sayılı 11375 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, ifraz, tapu kaydı, pay satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 1/2 hisselerle M.Ç. ve H. Ç. adına tespit edilmiştir. Tespite M. B.ile M. E. ve H. G. tarafından itiraz edilmiş ve 24.3.2003 tarihli komisyon kararı ile itirazlarının reddine karar verilmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Yasanın 12. maddesi ile değişik 5. maddesi uyarınca komisyon kararından sonra yapılan askı ilan süresi içinde davacı Hazine vekili, davalılar adına zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığı iddialarına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde dava dosyasının görevli Erciş Asliye Hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğe girmeden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş ve edecek itirazların bu komisyonlarca sonuçlandırılıp, 3402 sayılı Yasa’nın değişik geçici 5. maddesi gereğince askı ilanına çıkarılması halinde, önceden tutanağa itiraz etmeyen kişilerin askı ilan süresi içerisinde açtıkları davaya Kadastro Mahkemesinde bakılamayacağı, bir diğer ifade ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değişik geçici 5. maddesi hükmü uyarınca tutanağın yeniden askı ilanına çıkarılmasının tutanağa itiraz etmeyenlere yeni bir hak bahşetmeyeceği gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de; değerlendirme dosya kapsamına ve yasa hükümlerine uygun düşmemektedir.
Bilindiği üzere 766 sayılı Tapulama Kanunu’na göre düzenlenen tutanaklar aynı Yasanın 26. maddesi gereğince askıya çıkarılmakta, askı ilanı süresi içinde yapılan itirazlar 28. madde gereğince kurulan komisyonlarca incelenip karara bağlanmakta, bu karar Tapulama Müdürü tarafından itiraz eden ile lehine tapulama tespiti yapılana Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca tebliğ edilmekte idi. Komisyon kararına karşı dava açma süresinin bu kararın tebliğinden itibaren başlayacağı kanunda açıkça vurgulanmıştır. Tebligatların haklı olarak ilgililere farklı zamanlarda yapılması, tatbikatta karışıklılara neden olmuş, tutanak bazı kişiler yönünden kesinleştiği halde, bazı kişiler yönünden kesinleşmediği gibi sonuçlar ortaya çıkarmış, bu da açılacak davalara bakacak mahkemenin belirlenmesinde uyuşmazlıklara neden olmuştur. Ayrıca tebligat için ödenek bulunamaması da komisyon kararlarının senelerce ilgililere ulaştırılamamasına ve uyuşmazlıkların sürüncemede kalmasına yol açmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun hazırlanması sırasında bu sakıncaları nazara alan Kanun Koyucu; tanzim edilen tutanakların ve bu tutanaklarla ilgili komisyon kararlarının 30 gün süre ile ilana çıkarılacağını, bu ilanının ilgili gerçek kişilere kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen yapılmış tebliğ niteliğinde bulunduğunu, itirazı olanların askı ilan süresi içerisinde dava açabilecekleri genel kuralını benimsemiş, kanunun geçici maddesinde de “bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar bu komisyonlarda bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Tebligatlar ve ilanlar 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır.” hükmü ile de komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar yönünden eski uygulamanın devam edeceğini belirtmiştir. Ne var ki aradan geçen zaman içerisinde (bir kısım itirazlar için bile olsa) eski uygulamanın devamına imkan vermenin, eski sakıncaların artarak devamına imkan vermek anlamına geldiği anlaşılmış, bunun üzerine kanun koyucu 22.2.2005 tarih 5304 sayılı Kanun’un 12.maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5.maddesini “bu kanun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar bu komisyonlarda bu kanun hükümlerine göre incelenip askı ilanına alınarak sonuçlandırılır.” şekline dönüştürülerek Tebligat Kanunu’na göre tebliğden vazgeçip, Yasanın temel ilkesi olan ilanen duyuru yolunu seçmiştir. Kanun koyucu tarafından seçilen bu yol aynı parsel hakkında askı ilan süresinde açılacak tüm davaların kadastro mahkemelerinde görülmesini, kısa zamanda en az masrafla en doğru şekilde sonuçlanmasını ve tarafların ibraz edeceği delillerin bir bütün olarak tartışılıp sonuca ulaşılmasını sağlayacak bir yoldur. Aksinin düşünülmesi 766 sayılı Kanun’un 28. maddesinin ortaya çıkardığı tüm olumsuzlukların devamına imkan sağlamak anlamı taşımaktadır. Bir başka anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince yapılan ilanı itiraz edenlere tebliğ hükmünde sayıp, itiraz etmeyenlere Kadastro Mahkemesinde dava hakkı tanımamak hukukun savunulması ve kabul edilmesi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki; 766 sayılı Yasa’nın yürürlüğü sırasında tanzim edilen tutanağa itiraz edilip, itirazın 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince incelenip komisyon kararı ve tutanağın askıya çıkarılması durumunda, itiraz edenlerin askı ilanı içerisinde açacağı (örneğin tescil davası) dava kadastro mahkemesinde, tutanak kesinleşmemiş olmasına rağmen tutanağa itiraz etmeyen Hazinenin açtığı (tescil veya tescile itiraz davası) dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir. Bu kabul şekli kanun koyucunun anlatmaya çalıştığımız amacına uygun olmadığı gibi, Anayasa ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yargılamanın kısa zamanda en az masrafla sonuçlandırılması gerektiği yolundaki kurallarına ve askı ilanı süresinde açılacak davaların kadastro mahkemesinde görüleceğine dair 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 11. maddesi hükmüne de açıkça aykırıdır. Zira 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun hiçbir maddesinde askı ilanı süresinde Kadastro Mahkemesinde dava açabilmek için önceden itiraz etmiş olma şartı aranmamıştır.
Müşahhas olayda tutanak 12.10.1955 tarihinde tanzim edilmiş, tutanağa M.E., H. G. ve M.B.’nın yaptığı itiraz 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 5. maddesi gereğince incelenip tutanak ve komisyon kararı 7.6.2005 tarihi ile 7.7.2005 tarihleri arasında askıya çıkarılmış, tutanağa itiraz etmeyen Hazine, 21.6.2005 tarihinde ve askı ilan süresi içerisinde dava açmıştır. Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince yapılan ilanın itiraz edenlere tebliğ hükmünde olduğu ve itiraz etmeyenlere dava açma hakkı vermeyeceği gerekçesi ile davanın görev yönünün reddine karar verilmiştir. Yukarıda etraflıca yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere mahkemenin bu kabul şekli kanun koyucunun amacına ve 3402 sayılı Yasanın amir hükümlerine aykırı bulunmaktadır. Bu durumda taraflardan iddia ve savunmaları ile ilgili tüm delilleri istenip, gerekli değerlendirmenin yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Mahkemenin görevsiz olduğundan bahisle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itirazdan ibarettir.
Kadastro sırasında 116 parsel sayılı 11375 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, ifraz, tapu kaydı, pay satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 1/2 hisselerle M. Ç. ve H. Ç. adına tespit edilmiştir. Tespite M. B.ile M. E. ve H.G.tarafından itiraz edilmiş ve 24.03.2003 tarihli komisyon kararıyla itirazların reddine karar verilmiştir.
Komisyon Kararı kesinleşmeden evvel yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Yasa’nın 12. maddesiyle değişik 5. maddesi uyarınca, komisyon kararından sonra yapılan askı ilan süresi içinde davacı Hazine vekili, davalılar adına zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığı iddialarına dayanarak görülmekte olan davayı açmıştır.
Mahkemenin, “dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde dava dosyasının görevli Erciş Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle ve “Kadastro Mahkemesi görevli olup işin esasının incelenmesi gereğine” işaretle bozulmuş, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık görev noktasında olup; davanın kadastro mahkemesinde mi ? yoksa genel mahkemelerde mi ? görülüp sonuçlandırılması gerektiğine ilişkindir.
Esasen Yerel Mahkemeyle, Özel Daire arasındaki görüş farkı, 3402 sayılı Yasa’nın değişik geçici 5. maddesinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Yerel Mahkeme, yapılan değişikliğin Komisyon Kararının tebliğ yöntemine ilişkin olduğunu, askı ilanının tebligat giderlerini önlemek ve işlemlerin daha kısa sürede sonuçlanmasını amaçlayan bir işlem olduğunu ve ilanın sadece Komisyon Kararının tebliğ edilemediği kişiler yönünden hukuki sonuç doğurabileceğini, komisyon kararının tarafı olmayan kişilerin askı ilanından yararlanarak Kadastro Mahkemesine dava açmalarının mümkün bulunmadığını, emsal dosyalarda bu düşüncenin 7. ve 17.Hukuk Dairelerince de benimsendiği gerekçelerine dayanmıştır.
Bozma ilamında ise, değişik geçici 5.maddede seçilen ilanen duyuru yönteminin aynı parseller hakkında askı ilan süresi içinde açılacak tüm davaların kadastro mahkemelerinde görülmesini sağlayan, kadastro ihtilaflarının kısa zamanda, en az masrafla, en doğru şekilde sonuçlanmasını öngören, tarafların ibraz edecekleri delillerin bir bütün olarak tartışılıp sonuca ulaşılmasını sağlayacak bir yol olduğu vurgulanmış; askı ilanının sadece Komisyon Kararının taraflarına değil, itiraz etmiş olsun yada olmasın, herkese hitap ettiği bu nedenle askı ilan süresi içerisinde açılan davaların tamamının Kadastro Mahkemesinde görülmesi gerektiği, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun hiçbir maddesinde askı ilan süresinde Kadastro Mahkemesinde dava açabilmek için önceden itiraz etmiş olma şartının aranmadığı askı ilanının sadece itiraz edenlere tebliğ hükmünde olduğuna ilişkin kabul şeklinin kanun koyucunun amacına ve 3402 sayılı Yasa’nın amir hükümlerine aykırı bulunduğu ifade edilmiştir.
O halde öncelikle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesinde yapılan değişikliğin doğru yorumlanabilmesi için bu konudaki yasal düzenlemelerin gelişimine ve değişikliğin sistem içindeki yerine bakmak gerekir.
5602 sayılı Tapulama Kanununda yer alan hükümler uyarınca itirazların doğrudan doğruya mahkemelere yapılması işlerin gereksiz olarak artmasına neden olduğu, çoğu kez ciddi bir nitelik taşımayan itirazlar nedeniyle mahkemelerde iş sayısının süratle arttığı ve davaların sürüncemede kaldığı düşünülmüş, itirazların mahkemelere intikalinden önce bir komisyonda incelenmesi uygun görülerek 509 sayılı Tapulama Kanunu ile kuruluş ve çalışma şekilleri belirtilen “Tapulama Komisyonuna” yer verilmiştir.
Ancak, 509 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine yürürlüğe giren 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 28 ve 29. maddelerinde “Tapulama Komisyonu” yeniden düzenlenmiştir. Yukarıda açıklanan tapulama komisyonu müessesesi kendisinden beklenen yararı sağlamadığı aksine işlemlerin sürüncemede kalmasına, dava dosyalarının mahkemeler ile tapulama komisyonları arasında gidip-gelmesine, tespitlerin kesinleşmesini önlemek için haklı bir neden olmadığı halde keyfi itirazların yapılmasına sebebiyet verdiği, 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun yıllarca süren uygulama sırasında gözlenmiş, bu sakıncaları göz önünde bulunduran kanun koyucu 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 28. ve 29. maddeleriyle, 2613 sayılı Kanun’un 22. ve 26. maddelerinden farklı hükümler getirmiş, komisyonların kuruluş ve işleyiş şekillerini yeniden düzenlemiş, idari bir kuruluş olan komisyonların çalışmasını askı ilanından önceki bir döneme almış, askı ilanı süresi içinde kadastro tespitlerine karşı “herkese” doğrudan doğruya Kadastro Mahkemesine başvurma imkanı sağlamıştır.
3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 11/son maddesi “bu kanun gereğince yapılan ilanlar ilgili gerçek kişilere kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılır” hükmünü getirmiştir. 766 sayılı Kanun’un 26. maddesi uyarınca yapılan askı ilanına karşı 30 gün içinde itiraz edildiği takdirde bu itirazlar 28. maddeye göre kurulan tapulama komisyonunda incelenip karar bağlanmakta bu kararda itiraz eden ile lehine karar verilene Tebligat Kanunu hükümleri gereğince tebliğ edilmekte, tebligat işlemleri ilgililerin açık adresleri bilinemediği için yerine getirilememekte ve böylece tapulamanın amacına aykırı olarak sicillerin oluşması gecikmekteydi.
İşte kanun koyucu kadastro tutanaklarının en kısa zamanda kesinleşmesini sağlamak amacıyla bu kanunla yapılan ilanların ilgili gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılacağı hükmüne yer vermiş (bu hüküm 2613 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 6831 sayılı Orman Kanunu’nun değişik 11. maddesinde de yer almaktadır), böylece 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile sistem değişikliğine gidilmiş, 766 sayılı Yasadaki komisyon kararı tebliği ve komisyon kararı taraflarının dava açabilmesi düzenlemesi terk edilerek tespitin askı ilanına çıkarılması sağlanmış, itiraz etmiş olsun veya olmasın herkese kadastro mahkemesinde dava hakkı tanınmıştır.
Tespite itiraz etmemiş ve 3402 sayılı Yasa’nın 10/2. maddesi uyarınca Kadastro Komisyonunca Komisyon Tutanağı düzenletmemiş olan kişi askı ilanı süresi içerisinde kadastro tespitine karşı dava açabileceği gibi tespite itiraz etmiş olup da komisyon tutanağı ile itiraz reddedilmiş olan kişi de aynı şekilde kadastro mahkemesine dava açabilecektir. Diğer bir ifadeyle tespite itiraz edilmiş olsa da olmasa da, komisyonca kadastro tespiti değiştirilmiş olsa da olmasa da, askı ilanı suretiyle kişilere duyurulmuş olan tespite karşı itiraz eden ya da etmeyen, herkes askı ilanı süresi içerisinde kadastro mahkemesine dava açabilecektir. Askı ilanı, tespitin ya da tutanağın askı ilanından evvel kesinleşmesini önler. Askı ilanı tarihleri kadastro mahkemesine herkes bakımından sınırlama olmaksızın dava açabilecek günlerdir. Böylece herkes süratle kadastro mahkemesinde hakkını arayabilecek aynı parselle ilgili farklı kişiler yönünden aynı anda farklı mahkemeler görev yapamayacak aynı parsele ilişkin yargılamada bütünlük de sağlanmış olacaktır. Askı ilanı müessesesi tespit ve tutanakların kesinleşmesini önlediği için askı ilan süresi içerisinde açılan davalarda yerel mahkemelerin görev yapması mümkün değildir.
Kanun koyucu 3402 sayılı Yasa’nın geçici 5. maddesinde “bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar bu komisyonlarda bu kanunun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Tebligat ve ilanlar 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır” hükmünü getirmiş idi. Bu hüküm ile 766 sayılı Tapulama Kanunu ile 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu hükümlerine göre kurulmuş komisyonların elinde bulunan itirazlı dosyaların, bu kanunlara göre kurulmuş komisyonlarca (tapulama komisyonu veya kadastro komisyonu) incelenip karara bağlanmasına imkan vermiş, kararların tebliğ ve kesinleştirilmesinin de yine bu kanunların hükümlerine göre yerine getirilmesini öngörmüştür. Ancak, ilişkin bulunduğu konuya göre tebligatlar 766 ve 2613 sayılı Kanunlar hükümlerine uygun olarak yerine getirilecek yani tebliğler askı ilanı yoluyla değil, Tebligat Kanunu uyarınca ve posta aracılığıyla adreslerine yapılacak idi. Ne var ki komisyonda biriken işler yıllarca sürüncemede kalmış ve tebligatlar yapılıp komisyon kararları kesinleştirilememiş ve komisyon kararlarına karşı dava açma hakları askıda kalmış, eskiden yapılan tespitler askıda kaldığı için 3402 sayılı Yasa’ya göre yapılan tespitler hakkında siciller oluştuğu halde, evvelce yapılan ve komisyona intikal eden işler yıllarca komisyonlarda beklemiştir. Hal böyle olunca Kanun koyucu 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden evvel 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş işler için de 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 10. ve 11. maddelerinde getirilen sistemi getirmiş ve 22.02.2005 tarihinde 5304 sayılı Yasa’nın 12. maddesiyle geçici 5. maddeyi değiştirerek “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda bu Kanun hükümlerine göre incelenir, askı ilanına alınarak sonuçlandırılır” hükmünü getirmiştir. Böylece eski düzenlemedeki istisna kaldırılarak komisyondaki kesinleşmemiş tutanaklar hakkında da 3402 sayılı Yasa’nın 10. ve 11. maddelerindeki sistematiğe uygun olarak herkese dava açma hakkı getirilmiş, komisyonlarda bulunan tutanaklar henüz kesinleşmediği için askı ilanı süresi içinde açılan davalarda komisyon kararına karşı herkes tarafından kadastro mahkemesine dava açılabilmesi mümkün hale gelmiştir. Tutanak kesinleşmediği ve askı ilanı herkese karşı hüküm ifade ettiği için askı ilan süresi içinde artık genel mahkemenin görevli olması düşünülemez.
766 veya 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre komisyonlara intikal etmiş parseller hakkında tespite itiraz etmiş olsun veya olmasın herkes askı ilanı süresi içerisinde kadastro mahkemesine dava açabilir. 3402 sayılı Kanun’un geçici 5. maddesinde yapılan değişiklik, 3402 sayılı Yasa’nın 10. ve 11. maddelerindeki düzenlemeyi eski tespitlerden komisyonlarda bekleyen işler yönünden de geçerli kılmıştır. Esasında askı ilanı mevcut itirazlar nedeniyle askıda olan tespiti nihayetlendirmek açısından getirilen amaca uygun bir müessesedir. Askı ilan süresi içinde komisyon kararı tarafı olmayan kişilerin genel mahkemede dava açabileceklerinin kabulü kesinleşmeyen komisyon kararı nedeniyle oluşmayan sicil hakkında genel mahkemenin görevli olduğu sonucunu doğurur ki, bu durumda, genel mahkemece de tutanak kesinleşmediğinden görevsizlik kararı verilmesi halinde, komisyon kararının tarafı olmayan kişi yıllarca ne kadastro mahkemesine ne de asliye hukuk mahkemesine dava açamayacaktır. Yerel Mahkeme düşüncesinin kabulü halinde asliye mahkemesi görevsizlik kararıyla davacıyı henüz tespit kesinleşmedi sicil oluşmadı gerekçesiyle görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine gönderecek, kadastro mahkemesi de davacıyı komisyonun kararının tarafı değilsin gerekçesiyle görevsizlik kararı ile asliye mahkemesine gönderecek, böylece mahkemeler arasında dolaşmakla yıllar geçecek idi. Geçici 5. madde değişikliği ile 3402 sayılı Yasa ile getirilen sistemi komisyonlardaki tüm işlerde de hem esas hem de usul bakımından geçerli kılmak, hak arama özgürlüğünün de güvencesi olmuştur.
Kadastro mahkemeleri askı ilanı üzerine (tespit kesinleşmiş olsun olmasın) tutanağın kesinleşmemiş olduğu tüm hallerde görev yapacaktır. Tapulama tespiti sonunda düzenlenen tutanak bir bütün olup, asıl olan vaki itiraz üzerine tutanağın kesinleşmemesi olduğundan herhangi bir kişi tarafından tespite yapılan itiraz, tespiti de askıda bırakacağından, askı ilanı süresi içerisinde 3. kişilerin açtığı davalar yönünden de tutanak kesinleşmemiş olduğu için kadastro mahkemesinin görevli kılınması yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına da uygun bulunmaktadır. 3402 sayılı Yasa uyarınca yapılan tespite karşı yapılan itiraz üzerine düzenlenen komisyon tutanağının askı ilanına alınması halinde tespite itirazı olmayan kişilerin askı ilan süresi içerisinde açtığı davalarda kadastro mahkemesi nasıl görevli ise, geçici 5. maddedeki değişiklikten sonra kadastro mahkemesi askı ilanına alınan komisyon kararına karşı 3. kişilerin açtığı davalarda da aynı şekilde görevli olacaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, komisyon kararının tarafı olmayan Hazine tarafından askı ilan süresi içerisinde açılan eldeki davada da kadastro mahkemesinin görevli olduğu göz önünde bulundurulmak suretiyle işin esasına girilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.10.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
Dava ile direnme kararının konusu ve kapsamı ve temyize konu 166 parsel sayılı taşınmaz 5602 sayılı Tapulama Kanununun yürürlükte bulunduğu günde, tutanağında belirtilen maddi ve hukuki olgulara dayanılarak davalılar adına payları oranında tesbit edilmiştir. Tesbite karşı yasal 30 günlük askı ilan süresi içerisinde, M. B., M. E. ve H. G.’in itirazları üzerine o günde yürürlükte bulunan ve 5602 sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 509. sayılı Tapulama Kanunun geçici 2. maddesi hükmü aracılığı anılan yasanın 28.maddesi hükmüne göre muterizlerin itirazların incelenip, Kadastro Müdürlüğünce itirazlar hakkında bir karar verilmek üzere, tesbit tutanağı ve eki belgelerin Kadastro Müdürlüğüne aktarıldığı, dava dosyası içeriği ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Kadastro komisyonunca muterizlerin itirazlarının reddine karar verilmesi üzerine, kadastro komisyon kararı, taraflarına 3402 sayılı Kanun, 5304 sayılı Kanunun 12.maddesi hükmü ile değişik 5 ve aynı Kanunun 11.maddesi hükmü uyarınca askı ilanına çıkarılması üzerine, tesbite karşı yöntemine uygun biçimde itirazı bulunmayan Hazine, çekişmeli taşınmaz üzerinde, tesbit gününde, davalılar yararına hak kazanma koşullarının gerçekleşmediğini öne sürerek dava açmıştır.
Mahkemece, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verildiği, hükmün davacı hazine tarafından temyizi üzerine, Yüksek Yargıtay 16. Hukuk Dairesi tarafından yapılan yargı denetimi sonucunda, yerel mahkeme hükmünün, daire bozma kararında açıklanan nedenlerle bozulduğu, yerel mahkemece, bozma kararına uyulmaksızın, önceki günlü hükümde direnilmesi üzerine, dava dosyasının yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna intikal ettiği yüksek kurulca da yerel mahkemece oluşturulan direnme kararı ilamında açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Dava konusu taşınmazın tesbiti 5602 sayılı Tapulama kanunun yürürlükte bulunduğu günde yapılmıştır. O günde, yürürlükte bulunan 5602 sayılı Kanun hükümlerine göre, kadastro tesbitine karşı öne sürülen itirazlar dava niteliğindedir.
Nevarki, 509 ve 766 sayılı Tapulama Kanunlarının yürürlükte bulunduğu günde tesbite karşı öne sürülen itirazlar hakkında kadastro komisyonunca olumlu, yada olumsuz bir karar verilip ve muterizlere usulüne uygun biçimde tebliğ edilmedikçe, kadastro mahkemesinde dava açılması hukuken olanak dışıdır. 766 ve 2613 sayılı Yasaları yürürlükten kaldıran 3402 sayılı Kadastro Kanununda da kadastro tesbitine karşı öne sürülen itirazların incelenip sonuca bağlanması konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapıldığı anılan Kanunun 9 ve 10. maddeleri hükmünde duraksamasız belirtilmiş, ayrıca anılan yasanın 9/3 madde ve fıkrası hükmünde de itirazın sadece uygulanan belgelerin geçerliliği hakkında yapılabileceği, bir belgeye dayanmayan itirazların ise incelenemeyeceği açıkça belirtilerek tesbite karşı öne sürülebilecek itirazların kapsamı da, yürürlükten kalkan 5602,509 ve 766 sayılı Tapulama Kanunlarınca aynı konuyu düzenleyen hükümlere göre daraltılmıştır. Bu daraltmada kanun koyucunun temel düşüncesi uyuşmazlıkların en az masrafla ve en kısa süre içerisinde çözümlenmesi bu yollarla dava ekonomisine dikkat edilmesi olgusu yatar.
Kanun koyucunun 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 5. maddesi hükmünü 5304 sayılı Kanunun 12.maddesi hükmü ile değiştirmesindeki temel amaç, yıllarca itirazlar üzerine kadastro komisyonlarınca oluşturulan ve ilgililerine tebliğ edilemeyen komisyon kararlarının işlerin sürüncemede kalmaması tez elden Türk Medeni Kanunun aradığı anlamda tapu sicillerinin oluşması, yıllarca süren uyuşmazlıkların sürüncemede kalmaksızın bir an önce bitirilmesi bu yollarla 3402 sayılı Kadastro Kanununun özü ve sözü itibariyle tasfiye kanunu niteliğine uygun bir uygulama sonucu yaratmaktan ibarettir. Gerçekten 3402 sayılı Kadastro Kanunun değişikliğe uğramadan önceki geçici 5.maddesi metnine göre “Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonları intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Tebligat ve ilanlar 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır.” Şeklinde iken sonradan 5304 sayılı Yasanın 12. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu “Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda bu kanun hükümlerine göre incelenip, askı ilanına alınarak sonuçlandırılır.” Hükmü getirilmiştir. Sayın çoğunluğun görüşünde vurguladığı gibi yasal bir açılım düşünülmüş olsa idi yasa koyucunun kamu düzenine ilişkin bu olguyu duraksamaya meydan vermeyecek ve hiçbir yoruma gerek kalmaksızın açık biçimde düzenlemesi yasa koyucunun irade ve ihtiyarındadır. Yorumda, bir başka değişle ”tefsirde” öncelik kazai yorumdur. Bu doğrultuda yorum yapılırken de yasa koyucunun anılan hükmü koymakla yasada değiştirmekle neyi yada neleri amaçladığının gözönüne alınmasıdır. Aksinin kabulü hukukun temellerine yasa koyucunun iradesine aykırıdır.
Somut olayda davacı hazinenin tesbite karşı itiraz ve davasının bulunmadığı, itirazı reddedilen muterizlerin aleyhlerindeki komisyon kararlarına karşı yasal süresinde kadastro mahkemesinde dava açmadıkları, bu nedenle hazinenin açtığı davanın davaya katılma niteliğinde olmadığı, gözönüne alındığında eldeki davanın açık bir deyişle hazinenin açtığı davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12.maddesi hükmüne dayalı kesinleşen kadastro karşı açılan dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Aksinin kabulü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12.maddesi hükmünün özü ve sözüne aykırıdır. Kural olarak yasa koyucu değiştirilmesini zorunlu gördüğü bir yasa hükmünü değiştirirken üstü örtülü yada açık şekilde başka bir yasa hükmünü yürürlükten kaldırmayı yada onu tümden ve kısmen değiştirmeyi amaçlayamaz. Kuşkusuz yasa koyucu böyle bir gereksinime ihtiyaç duyduğu takdirde gerekli gördüğü değişiklikleri açık ve seçik biçimde yapması zorunludur. Öte yandan Bu nitelikteki uyuşmazlıkların ise Kadastro Mahkemesinde çözümlenmesi olanaksız, genel mahkemede görülmesi zorunludur. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, istek olmasa da yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekir. Mahkemece bu olgular dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığından sayın çoğunluğun görüşlerine katılmadığımızı belirtir yerel mahkemece oluşturulan direnme kararının onanması gerektiği görüşündeyiz.