YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/486
KARAR NO : 2008/487
KARAR TARİHİ : 09.07.2008
MAHKEMESİ : Karaisalı Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/05/2007
NUMARASI : 2007/142-2007/162
Taraflar arasındaki “tesçil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karaisalı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2003 gün ve 2002/174 E. 2003/530 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine ve Orman İdaresi vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 7.4.2005 gün ve 2004/14320 E. 2005/4238 K. sayılı ilamı ile, (..Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği …..Köyü Çıkrıcalk Mevkiinde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek Medeni Yasanın 713.maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir.Mahkemece davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın davacı Mahmut Dalgıç adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Yasanın 713.maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Taşınmazın bulunduğu yerde 1996-1997 yılları arasında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.Genel arazi kadastrosu işlemi ise 1953 yılında yapılmış ve sonuçları 15.1.19955-13.2.1955 tarihleri arasında ilan edilmiş ve kesinleşmiştir.Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.Şöyleki; çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosunun 1953 yılında yapıldığı kadastro sırasında çalılık olduğundan kadastro tespit tutanağı düzenlenmeyerek kadastro harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Orman kadastrosu ise 1996-1997 yıllarında yapılmış olup, çekişmeli taşınmaz orman tahdidi dışında bırakılmıştır.3402 sayılı Kadastro Yasasının uygulanmaya başladığı tarihe kadar kadastrosu yapılacağı ilan edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. 3402 sayılı Kadastro Yasasının yürürlüğünden sonra ise anılan yasanın 4.maddesi gereğince işlem yapılmıştır.Her ne kadar orman ve yerel bilirkişi çekişmeli yerlerin orman sayılmayan yerlerden olduklarını açıklamalar ise de kadastro işlemi olan tespit dışı bırakma işlemine ve resmi belgelere uygun düşmeyen bilirkişi sözlerine ve raporlarına değer verilemez.Zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman bitki örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez.Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Ne varki; 1996-1997 yıllarında yapılan orman kadastrosunda çekişmeli taşınmaz tahdit dışında bırakılmıştır. Orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar taşınmazlar orman sayılır. Taşınmazların zilyetlikle iktisabı bu tarihten sonra mümkün hale gelir.Eldeki davada davanın açılma tarihi (23.5.2002) ile tahdit dışında bırakılma tarihi arasında 20 yıllık zilyetlik bulunmamaktadır.Davaya konu taşınmazın öncesi orman olup bu niteliği koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemez.Bu durum Yargıtay HGK.nun 12.5.2004 gün 2004/8-242-292 sayılı ilamıyla da kabul edilmiştir.Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Hukuk Genel Kurulu’nun 23.1.2008 gün, 2007/20-967 Esas, 2008/20 Karar sayılı; 26.6.2008 gün 2008/20-393,394,395 Esas ve 2008/403,404,405 Karar sayılı ilamlarında da aynı ilkenin kabul edilmiş olmasına göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harçlarının geri verilmesine, 9.7.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1954 yılında genel arazi kadastrosu yapılmış taşınmaz “taşlık ve çalılık” niteliğindeki yerlerden olması nedeni ile tespit harici bırakılmıştır. 1996 tarihinde başlanıp 1997 tarihinde bitirilen ve 10.7.1998 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu çalışmaları sonucunda düzenlenen tahdit haritasında ise taşınmaz tahdit dışında bırakılmıştır. Bir yerin orman olup olmadığı yörede orman kadastrosu yapılıp kesinleşmiş ise tahdit haritasının uzman ormancı bilirkişiler tarafından mahalline uygulanması ile, eğer orman kadastro çalışmaları henüz yapılmamış veya kesinleşmemiş ise bu durumda memleket haritası, hava fotoğrafları ve amenajman haritalarının uzman bilirkişiler aracılığı ile taşınmaza uygulanması ve ayrıca taşınmazın toprak yapısı ve üzerindeki bitki örtüsünün bilirkişiler tarafından incelenip bu konuda düzenlenecek olan raporların sonucuna göre belirlenir. Görülmekte olan davada çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede orman kadastrosu yapılıp kesinleştiğinden taşınmaz başında yapılan keşifte ormancı bilirkişiler tarafından tahdit haritası taşınmaza uygulanmaz ve nizalı yerin tahdit dışında kaldığı saptanmıştır. Mahkemece bu inceleme ile yetinilmemiş ayrıca MAH araştırması yapılmış, memleket haritası arazi üzerine aplike edilmiş, yapılan aplikasyon sonucunda taşınmazın A (çalılık alan) olduğu tespit edilmiştir. Taşlık ve çalılık alanlar 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesinde ifade edilen orman tanımı içine girmediği gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine göre de bu gibi yerlerin imar ihya sureti ile zilyetlikle kazanılması mümkündür taşınmazın eylemli durumu itibariyle üzerinde aşılı zeytin ağaçlarının mevcut olduğu topoğrafik yapısı itibariyle çevre ormanlarla özdeş ve bütünleşir bir yapıda olmadığı orman muhafaza karakteri taşımadığı dolayısıyla orman bütünlüğünü bozmadığı hukuki durumu itibariyle de 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1.maddesi gereğince orman sayılmayan yerlerden olduğu ormancı bilirkişi raporunda belirtilmiştir.
Davacı, imar ihya ve zilyetliğe dayalı tescil istemi ile bu davayı açmıştır. Mahkemece toplanan delillerden dinlenen tanık ve bilirkişi beyanlarından davacının babası tarafından taşınmazın zemininin emek ve para sarfı ile temizlendikten sonra üzerinde bulunan yabani zeytin ağaçlarının aşılandığı ayrıcazeytin fideleri dikildiği anlaşılmıştır. Yabani ağaçların para ve emek sarfı ile aşılanıp verimsiz bitkilerin ürün veren ağaç haline dönüştürülmesi ve ekonomiye kazandırılmasına ilişkin çalışmalar imar ihya sayılır. Babasının ölümünden sonra taşınmaz davacı tarafından kullanılmış ve mirasçılar arasında yapılan taksimde ise davacının payına karşılık olarak davacıya verilmiştir. Bu durumda gerek Medeni Kanun gerek 3402 sayılı Kadastro Kanunu’un 14 ve 17.maddeleri karşısında imar ihyanın tamamlanmasından sonra zilyetlikle mülk edinme koşulları davacı yararına gerçekleşmiştir. Bozma kararında açıklanan; orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar taşınmazın orman sayılacağı görüşünün hukuksal bir dayanağı olmadığı gibi dava tarihi ile tahdit dışında bırakma işlemi arasında 20 yıllık süre aranmasına ilişkin de yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
Direnme kararının temyizine ilişkin dilekçeden sonra davalı Orman İdaresi tarafından dosyaya sunulan 12.6.2008 tarihli dilekçe de çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede bulunan bir kısım ormanların muhafaza ormanı olarak ayrıldığı belirtilmiştir. Her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir. Yargılama sırasında dava dosyası içerisinde yer almayan ve karar aşamasında mahkemece incelenip değerlendirilmeyen bilgi ve belgeler temyiz incelemesi sırasında nazara alınmaz. Kaldı ki çekişmeli taşınmazın muhafaza ormanı olarak ayrılması hususuna özel dairenin bozma kararında değinilmemiş ve yerel mahkeme de direnme kararında bu konuyu irdelememiştir. Esasen Bakanlık Makamının 01.02.2002 tarihli olur yazısında sınırları belirtilen devlet ormanının “Kırıklı-Dörtler” muhafaza ormanı olarak ayrıldığı belirtilmektedir. Çekişmeli taşınmaz devlet ormanının sınırları dışında bulunduğuna göre muhafaza ormanı olarak ayrılan ormanın da dışındadır. Ayrıca dosya içinde yer almayan ve üzerinde çekişmeli taşınmazın konumunun kim tarafından işaretlendiği bilinemeyen haritalarında Hukuk Genel Kurulu incelemesi sırasında nazara alınmaması gerekir.
Sonuç olarak yasalar karşısında dava konusu taşınmaz üzerinde davacının mülkiyet hakkı doğmuş olup bu hakkın tapu siciline aktarılması suretiyle taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesi Anayasa’nın 2.maddesinde ifadesini bulan sosyal Hukuk Devleti ilkesinin gereğidir. Şayet Seyhan Baraj Gölü su havzasının korunması gibi ekolojik nedenlerle göl çevresinin özel mülkiyete açılmasında bir sakınca görülüyorsa bu durumda muhafaza ormanlarının tamamlanması için bunlara eklenmesi gereken sahipli yerlerin muhafaza orman olarak ayrılmasına sahibi tarafından muvafakat edilmemesi söz konusu ise bu yerin özel hükümlere göre kamulaştırılması hususunun düşünülmesi gerekir. (Muhafaza Ormanlarının ayrılması ve idaresi hakkında yönetmelik madde 10)
Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması görüşündeyim.