Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/472 E. 2008/491 K. 09.07.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/472
KARAR NO : 2008/491
KARAR TARİHİ : 09.07.2008

MAHKEMESİ : Ankara 14.İş Mahkemesi
TARİHİ : 08/11/2007
NUMARASI : 2007/870 E-2007/883 K.
Taraflar arasındaki “tesbit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.04.2006 gün ve 1461-484 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.05.2007 gün ve 2733-7807 sayılı ilamı ile; (“…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, davacının 1.1.1997-7.6.1999 tarihleri arasında Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 7.6.1999 tarihinde Esnaf Bağ-Kur sigortalılığının sona erdiğinin tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının 7.6.1999-13.7.2004 tarihleri arasında baskın çalışması 506 sayılı Yasa’ya tabi sigortalılık olduğundan, 7.6.1999 tarihinde Esnaf Bağ-Kur sigortalılığının sona erdiğinin tesbitine karar verilmiştir.
1.4.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kurulumu kaydı aranırken 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesi değiştirilecek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görürmüş, 22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24.madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 2.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile 24. madde yeniden değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 1.1.1997 tarihi itibariyle vergi kaydı esas alınarak Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilip vergi kaydının bitimiyle önce 30.6.1999 tarihinde terkin edilip Limited Şirket, ortaklığı nedeniyle 2004 yılında tekrar geriye doğru 4.6.1997 tarihinde Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilip, 13.7.2004 tarihinde şirketin tasfiyeye girmesi nedeniyle terkin edildiği, 1.1.1997-30.06.1999 tarihleri arasında vergi, 7.1.1997-31.12.1991 (*doğrusu 31.12.2001) tarihleri arasında oda, 07.01.1997-31.12.2001 tarihleri arasında Esnaf Sicil kaydının bulunduğu, 1.12.994-30.11.2004 tarihleri arasında 2281 gün 506 sayılı Yasa’ya tabi hizmetinin olduğu görülmektedir.
Uyuşmazlık, her iki sigortalılığın çakışması halinde hangisine öncelik verileceği noktasında toplanmaktadır. Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası birbirine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalınmışlardır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin SSK. kapsamına girebilmesi için hizmet aktine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında da bulunmaması gerekir.
506 sayılı Yasa’nın 3.maddesinin I/f bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde ise “ herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Yasa’nın 24.maddesinin I ve II. Fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşuluda getirilmiştir.
1479 sayılı Yasa’nın 25/2-C maddesinde şirketlerle ilgisi kalmayanların çalışmalarına sona erdikleri veya ilgililerin kesildiği tarihten bir gün önce sigortalılıklarının sona ereceği bildirilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün bulunmayıp önceden başlayıp devam eden sigortalılığa geçerlik tanımaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/21-627 Esas, 2001/ 659 Karar ve 3.10.2001 günlü kararı ile 2005/21-389 Esas, 2005/430 karar ve 29.6.2005 günlü kararlarında önceden başlayan sigortalılığın asıl sigortalılık olduğu özellikle belirtilmiştir.
Davacının vergi kaydı sebebiyle 01.01.1997 tarihinde başlayan Bağ-Kur sigortalılığının, 7.6.1999 tarihinde başlayan SSK sigortalılığından önce olduğu ve 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesi uyarınca zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması gerektiği açıktır.
Ekonomik yönden baskın olan sigortalılığın araştırılması ancak aynı tarihte birlikte başlayan ve devam eden veya çok yakın tarihlerde başlayarak birlikte devam ede gelen sigortalılarda söz konusudur.
Yukarıda açıklamalar dikkate alındığında 1479 sayılı Yasa’nın 24 ve 25 maddeleri uyarınca geriye doğru tescil yapılmak suretiyle önceden oluşan başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi zorunlu sigortalılık statüsü bertaraf edilemeyeceğinden davalı kurumca geriye doğru 04.06.1997-13.07.2004 tarihleri arasında sigortalı olarak tescil edilmesine ilişkin işlem yerinde olmayıp hatalı ise de davacının 01.01.1997 tarihinden esnaf sicil kaydının bitim tarihi olan 31.12.2001 tarihine kadar Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiği açıktır. Diğer yandan 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa’nın değişik Ek 19.maddesinde 5 yıl ve daha fazla sigortalılık süresine ilişkin olarak prim borcu bulunan sigortalıların borçlarını yapılan bildirime rağmen ödememeleri halinde daha önce ödediği primlerin karşıladığı ayın sonu itibariyle sigortalılığının durdurulacağı, bu sürenin sigortalılık süresinden sayılmayacağı bildirilmişse de davacının 01.01.1997-31.12.2001 tarihleri arasında 4 yıl sigortalılık süresi bulunup beş yıl koşulu oluşmadığından anılan maddenin somut olaya uygulanma olanağı da bulunmamaktadır. 506 sayılı Yasa’ya tabi sigortalılığının ancak Bağ-Kur sigortalılığının sona erdiği tarihten sonra 1.1.2002 tarihinde başlayacağı açıktır.
Mahkemece Bağ-Kur sigortalılığının 31.12.2001 tarihinden sonra sona erdiğinin ve davacının 01.01.2002 tarihi ile 30.11.2004 tarihleri arasındaki 506 sayılı Yasa’ya tabi sigortalılık süresinin geçerli olduğunun tesbitine karar verilmesi gerekirken bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I-Dava, SSK sigortalılığı ile çakışan Bağ-Kur sigortalılığının 07.06.1999 tarihi itibariyle sona erdiğinin tesbiti istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, ekonomik yönden baskın çalışmanın Sosyal Sigortalar Kurumunda geçtiği belirtilerek istemin kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık; 1479 sayılı Kanunun Ek 19.madde hükmünün somut uyuşmazlıkta gözetilip gözetilmeyeceği, vergi kaydına dayalı Bağ-Kur sigortalılığının sona erme koşullarının neler olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Davacının Bağ-Kur sigortalılığı 01.01.1997 tarihinde başlamış olup, vergi kaydı; 30.06.1999, meslek kuruluş kaydı 31.12.2001 tarihi itibariyle sona ermiş, esnaf sicil kaydının ise halen devam etmekte olduğu belirtilmiştir.
Davalı Kurum, davacının Bağ-Kur sigortalılığını vergi terk (30.06.1999) tarihi ile sona erdirmiş ise de, sonrasında saptanan limited şirket ortaklığı nedeniyle terk işlemi iptal edilerek, ortağı olduğu şirketin tasfiyeye girdiği 13.07.2004 tarihine kadar Bağ-Kur sigortalısı bulunduğu, sonradan başlayan SSK sigortalılığının ise geçersiz olduğunu belirtmektedir.
Davacının, SSK kapsamında; 07.06.1999 tarihinde itibaren başlayıp devam eden zorunlu sigortalılığı da bulunmaktadır.
Sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiş olması nedeniyle “çakışan sigortalılık” olarak da adlandırılan, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kanununa tabi olması hali, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3/I-(F) ve (K), 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 24/2-c madde hükümleri dikkate alınıp, sadece bir sosyal güvenlik kanununa tabi sigortalılığa değer verilerek, kural olarak; önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığa geçerlik tanınarak çözüme kavuşturulmaktadır.
Ne var ki, 22.02.2006 gün ve 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 13.maddesi ile değişik 1479 Sayılı Kanunun Ek 19.maddesinde; “Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez…”
Aynı Kanunun 14 üncü maddesiyle 1479 sayılı Kanuna eklenen Geçici 26. maddesinde ise “Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 31/3/2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar veya hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında Ek 19 uncu madde hükmü uygulanır” denmektedir.
Anılan maddeler uyarınca, Bağ-Kur’la sigortalılık ilişkisi sadece kayıtlar düzeyinde kalan, prim ödemesi bulunmayıp, sigorta kollarından yararlanmayan, bu nedenle de Kurumla fiilen sigortalılık bağlantısı bulunmayanların sigortalılık sürelerinin durdurulması ve bu sürelere ilişkin sigorta primlerine Kurum alacakları içerisinde yer verilmemesi amaçlanmıştır.
Ek 19.madde, bu kapsamda bulunan sigortalılara borçlarından imtina, bu yolla sigortalılık sürelerini değerlendirmeme, primi ödenen sigortalılık sürelerini ise, hizmet birleştirmesinde ya da Bağ-Kur’dan yaşlılık aylığı tahsisinde kullanabilme hak ve olanağı vermektedir.
Madde kapsamına giren ve aynı sürelerde başka sosyal güvenlik kanunlarına tabi olarak prim ödeyen sigortalılardan, Geçici 26. maddede ifade edildiği üzere, prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar, bulundukları halde yapılandırma hakkını kaybedenler ile bu somut uyuşmazlıkta olduğu gibi aynı amaca yönelik dava açanlar hakkında Ek 19. madde hükmünün uygulanması gerektiği yönünde emredici düzenleme bulunmaktadır.
Bu düzenleme karşısında; çakışan sigortalılık sorununun, Ek 19. madde uygulanarak, geçerli Bağ-Kur sigortalılık süreleri saptandıktan sonra çözümü gerekmektedir. Yapılacak değerlendirme sonrasında, Bağ-Kur sigortalılığının durması gereken tarihten sonraki bir başka sosyal güvenlik kanunu kapsamında geçen süreler çakışan sigortalılık olarak kabul edilmeyecektir.
Mahkemece, davalı Kurum kayıtlarına yansımış (Ltd. Şti. ortaklığına dayalı olarak geçtiği belirtilen süreler de dahil olmak üzere) tüm Bağ-Kur sigortalılık süresi ile ödenen primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu davalı Kurumdan sorularak, Ek 19. maddenin somut uyuşmazlıkta gözetilip gözetilmeyeceğinin öncelikle belirlenmesi gerekir.
Ek 19.madde yönünde yapılacak değerlendirmede; maddede yer verilen beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunma olgusunun dikkate alınmasında yasal zorunluluk bulunduğu hukuksal gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır.
II-Ek 19.maddeden yararlanma koşullarının bulunması halinde, Bağ-Kur sigortalılığının durdurulmuş sayılarak, kayda geçmiş Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığına geçerlik tanınmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır. Çakışan sigortalılık sorununun Ek 19. madde uygulaması ile çözümlenememesi karşısında ise; 1479 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer verilen; gelir vergisi mükellefi olanların, mükellefiyeti gerektiren faaliyetlerine son verdikleri tarihten itibaren Bağ-Kur sigortalılığının sona ereceğine ilişkin hükmün değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu değerlendirme yapılırken; Özel Dairenin bozma kararında belirtilen (1479 sayılı Yasa’nın 24 ve 25.maddeleri uyarınca geriye doğru tescil yapılmak suretiyle önceden oluşan başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi zorunlu sigortalılık statüsü bertaraf edilemeyeceğinden davalı kurumca geriye doğru 04.06.1997-13.07.2004 tarihleri arasında sigortalı olarak tescil edilmesine ilişkin işlem yerinde olmadığı) yönündeki, şirket ortaklığına dayalı Bağ-Kur sigortalılığını geçerli saymayan değerlendirmesinin dikkate alınmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Davacı, 01.01.1997 tarihinde başlayan vergi kaydı nedeniyle Bağ-Kur sigortalısıdır. Bağ-Kur sigortalılığının sona ermesi yönünden, sigortalının vergi mükellefiyetlerini gerektiren faaliyetine son verdiği tarihin belirlenmesi gerekir. Vergi kaydının sona ermesi, kendi ad ve hesabına bağımsız çalışmanın, dolayısıyla da vergi mükellefiyeti gerektiren faaliyetin sona erdiğine kanuni karine oluşturmaktadır. Ne var ki, bu karinenin aksi her zaman kanıtlanabilir. Sigortalının “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun devam ettiğinin anlaşılması halinde ise, kuşkusuz vergi terk tarihine itibar edilemeyecektir.
Davacının, vergi kaydı sonrasında, meslek ve sicil kayıtlarının faal bulunması nedeniyle Mahkemece yapılacak iş; davacının kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması bulunup bulunmadığı konusunda, yapılan işin niteliğine göre emniyet, belediye ve zabıtadan işyeriyle ilgili ruhsat, izin belgesi, tutanak gibi belgelerin bulunup bulunmadığı araştırılmalı, gerekirse tanık dinlemek suretiyle tarafların göstereceği delilleri de toplayarak, dosyada mevcut delillerle birlikte değerlendirmek ve varılacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Kendi ad ve hesabına bağımsız çalışmanın sürmediğinin anlaşılması halinde ise vergi terk tarihi ile (önce başlayan sigortalılık durumunda bulunan) Bağ-Kur sigortalılığına son verilerek, bu tarih itibariyle SSK sigortalılığının geçerli olduğunun tesbitine karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan madde ve yasal olgular dikkate alınarak hüküm kurmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda yer verilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 09.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.