YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/445
KARAR NO : 2008/450
KARAR TARİHİ : 25.06.2008
MAHKEMESİ : Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/03/2008
NUMARASI : 2008/47-2008/141
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Konya 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.6.2006 gün ve 2005/685-2006/308 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2.7.2007 gün ve 2006/10520-2007/8961 sayılı ilamı ile, (…Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili Prof. Dr. M..B..’ın, Ortaçağ Türk Tarihi uzmanı olduğunu, müvekkilinin yazdığı “Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi-Evran-Mevlana Mücadelesi” isimli eseri ile ilgili olarak N.. Ş..’in eleştirilerde bulunduğunu, ancak bu eleştirilerinin dozunu kaçırarak 28/11/2005 günlü …TV ana haber bülteninde beyanatta bulunarak müvekkiline hakaret ettiğini, müvekkilinin yıllardır Ortaçağ Türk tarihi üzerine araştırmalar yaptığını ve bir çok eseri bulunduğunu, davalının ayrıca başka televizyon kanallarında da hakaret içeren sözler söylediğini ileri sürerek 20.000,00 YTL manevi tazminatın davalı N..Ş..ve televizyon kanalının sahibi olan şirketten faizi ile birlikte müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar ise eleştirinin haklı olduğunu ve eleştiri sınırlarının aşılmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davacının ortaya koyduğu eser nedeniyle davalının açıklaması eleştiri sınırlan içerisinde kalıp bu eleştirinin basında yayınlanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davaya konu olan yayındaki ifadeler bir bütün olarak incelendiğinde; davalının, davacının yazmış olduğu eserinden yola çıkarak davacı hakkında, diğer davalı ….Televizyonunun 28/11/2005 tarihli ana haber bülteninde davacı için “psikolojik tedaviye muhtaç olduğunu düşünüyorum, bu konuda psikologlarımız kendisine yardımcı olursa sevinirim” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu sözlerin eleştiri sınırlarını aştığı, davacının kişiliğine yönelik saldırı niteliğinde bulunduğu açıktır. Şu durumda BK’nun 49. maddesindeki koşullar oluşmuş bulunduğundan yazılı şekilde davanın tümden reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Hukuk Genel kurulu’nun 22.3.2006 gün, 2006/4-35 E, 2006/81 sayılı kararında da aynı ilkenin kabul edilmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.6.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.Başka bir anlatımla dava, tartışmalı konuda yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu yolundaki güvence ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 s. Basın Yasa’sının 1.maddesindeki düzenlemenin ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp yayınlarda ve konuşmalarda kişilik haklarına Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan MK.’nun 24. ve 25. maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir. Bunun için temel kriter kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun çıkarı gözetilerek yapılmalıdır.Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, ifade biçiminin yanlış olarak aktarılmasına neden olmamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını ahlaki kurallara saygılı ve özellikle bu ilke doğrultusunda kişilerin onur ve haysiyetini kırıcı ve zedeleyici ifade tarzından özenle kaçınılmasını zorunlu kılar. Bu ilke ve kuralları gözetilmeden yapılan yayın, hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur.
Davacının yazdığı “Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi” isimli eseri ile ilgili olarak davalı N.. Ş.. ,…,. Tv. Ana Haber bülteninde yaptığı eleştirilerle, özellikle davalı için “psikolojik tedaviye Muhtaç olduğunu düşünüyorum, bu konuda psikologlarımız kendisine yardımcı olursa sevinirim”sözleri ile davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla açılan manevi tazminat davasının yargılaması neticesinde; mahkemece sarf edilen sözlerin eleştiri hudutları içinde kaldığı ve bu eleştirinin basında yayınlanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle BK.’nun 49. maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi bizce usul ve yasaya aykırılık oluşturmamıştır. Zira, bahsi geçen kitapta ünü ve önemi Türk Toplumunun hudutlarını aşan ve Dünyaca maruf Mevlana’nın Türk Halk Bilgesi olarak kabul edilen Nasrettin Hoca’yı öldürttüğünün savunulduğu, Mevlanı’nın eşcinsellikle suçlandığı, yayının bu oluşum içinde gerçek dışı olması, güncel bulunmaması, topluma yarar sağlamaması ve haber verme sınırlarının aşılmış olması nedeniyle davalının da buna karşı yapmış olduğu açıklamalar eleştiri sınırları içerisinde kalıp, yayınlanmasında da hukuka aykırılık yoktur.
YHGK.’nun 26.03.2008 tarihli gündeminin 2008/4-295 esasına kayıtlı davanın görüşülmesinde davacı Başbakan R..T.. E..’ın davalı T.. Ö.. aleyhine açmış olduğu basın yoluyla hakaret nedeniyle manevi tazminat talepli davada, gündemin 70. sayfasında yer alan ve Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 2. Cilt (ek-1, ek-4)’ te , cinsel zevk almak için kendisine eziyet edilmesi gereken, eziyet çekerek cinsel zevk alan sapık karşılığı olan “Mazoşist” başkasına acı çektirme yoluyla cinsi doyum sağlama biçiminde kendini gösteren bir tür sapıklık-sadistlik karşılığı “Sadizim” sözcükleriyle ağır hakarete yönelik bu isnatlar ne yazık ki Yargıtay 4. Hukuk Dairesince eleştiri hudutları içinde kabul edilmiş ve davanın reddine karar verilmesi yolundaki Daire görüşü, muhalefetimize karşın Genel Kurulca da onaylanmıştır. Söylem ve isnatlar arasındaki bu gözle görülür farklılıklar konunun esnekliği hissi ve toplumsal değerlerdeki yozlaşma nedeniyle eleştiri kelimesine ve sınırlarına verilen değerlerdeki tutarsızlığı da bir bakıma ortaya koymaktadır.
Yine; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.03.2006 tarihli gündemine konu edilen 2006/4-35 esas sayılı dava dosyasında aynı davacı öğretim üyesi tarafından davalılar aleyhine aynı eserden kaynaklanan ve Mevlana’ya hakareti içerir yayınından ötürü manevi tazminat istemli davada “Yeni Meram” Gazetesinin 30 Nisan 2002 günlü nüshasında yayınlanan özetle, “Selçuk Üniversitesinin barındırdığı Kalibresi düşük bir bilim adamının Mevlana konusunda saçma derecesindeki fikirleri tepki görse de önemli değildir…
Bir bilim kurulunda Prof. Dr. M..B..gibilerinin nasıl kamu görevi yapabilecekleridir…Bu şahsın tarih bilgisi olsa da, tarih şuur ve sorumluluğunun olmadığını düşünüyoruz…Selçuk Üniversitesi her türlü boş, boşluk ve başı bozuklukların serbestçe hüküm sürdüğü ve kimilerinin de zehir kustuğu, ayrımcılık ve bölücülük yaptığı disiplinsiz bir kurum haline gelmiştir. Şayet böyle olmasaydı Prof. Dr. M.. B..adlı birisi ortaya çıkıp 700 küsür yıllık Mevlana ve Türk Tarihini tahrif etme hakkını kendinde bulamazdı…” Şeklinde kaleme alınan “yorum” başlıklı Haber-Yazıda Yerel Mahkemece basın yoluyla kişilik haklarına saldırının var olduğu kabul edilerek bir miktar manevi tazminatın hüküm altına alınmasına karar verilmiş, ilginçtir ki Yüksek 4. Hukuk Dairesi bir önceki olayla benzerlik olmasına rağmen bu söylemde eleştiri boyutlarının aşılmamış olduğu iddiasıyla davanın tümden reddi gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuş ancak Yüksek Genel Kurul aksi düşünce ile bir miktar manevi tazminatın hüküm altına alınması gerekliliğine değinerek Mahkemenin direnme kararını yerinde bulmuştur. Açık çelişki ortadadır.
Doğru olan, eleştiri hakkını kamu oyunun olumlu yönde oluşması ve toplumun ahlaki değerlere sadık kalınarak daha ileriye götürülmesi amacıyla kullanılmalıdır.
Davaya konu yazı ve söylemde emsallerle de ilişkilendirildiğinde açıkça görülecektir ki, eleştiri hakkı sınırları kesinlikle aşılmamıştır. Ahlaki ve etik değerler ihlal edilerek haksız ve kötüleme sergilenmek suretiyle davacının manevi varlığı ve kişilik hakları zedelenmiş değildir. Bu nedenlerle kararın onanması gerektiği inancıyla çoğunluğun bozma yönündeki görüş ve düşüncesine katılmıyorum.