Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/444 E. 2008/445 K. 18.06.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/444
KARAR NO : 2008/445
KARAR TARİHİ : 18.06.2008

MAHKEMESİ : Karaisalı Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/05/2007
NUMARASI : 2007/138-2007/153
Taraflar arasındaki “Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Karaisalı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 03.03.2004 gün ve 2003/123 E.,2004/56 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 07.04.2005 gün ve 2004/14314 E.,2005/4240 K. sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ….Köyünde bulunan toplam 4 parça taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili yararına oluştuğunu iddia ederek Medeni Yasanın 713. maddesi hükmüne göre müvekkili adına tescilini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne, fen elemanı bilirkişi raporunda A,B,C ve D ile işaretlenen yerlerin davacı A..A..adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Yasanın 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır.
Taşınmazın bulunduğu yerde Genel arazi kadastrosu işlemi 1954 yılında yapılmış ve sonuçları 06.07.1954-04.08.1954 tarihleri arasında ilan edilmiş ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosunun 1954 yılında yapıldığı ve 05.08.1954 tarihinde kesinleştiği, taşınmazların çalılık olması nedeniyle, tapulama harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. 3402 Sayılı Kadastro Yasasının uygulanmaya başladığı tarihe kadar kadastrosu yapılacağı ilan edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. 3402 Sayılı Kadastro Yasasının yürürlüğünden sonra ise anılan yasanın 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her ne kadar orman ve yerel bilirkişi, çekişmeli yerlerin orman sayılmayan yerlerden olduklarını açıklamışlar ise de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine ve resmi belgelere uygun düşmeyen bilirkişi sözlerine ve raporlarına değer verilemez. Zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman bitki örtüsünün kaldırılmış olması, o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Dava konusu taşınmazların tespit tarihinde yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre, çalılık yerlerden olması nedeniyle tespit dışı bırakılarak orman olduğu belirlendiğine göre, taşınmazların orman olmadığı hususu, ancak yörede yapılıp kesinleşecek orman kadastrosu sonucu tahdit haritası dışında bırakılmaları halinde kabul edilebilir. Orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar taşınmazlar orman sayılır. Taşınmazların zilyetlikle iktisabı bu tarihten sonra mümkün hale gelir. Bu durumda, orman kadastrosunun kesinleşme tarihi zilyetliğin başlangıcına esas teşkil eder. Başka bir anlatımla, yörede yapılacak orman kadastrosunun kesinleşeceği güne kadar, taşınmazlar orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdüreceğinden daha önceki tarihlerdeki zilyetliğe değer verilemeyecektir. Yargıtay H.G.K.nun 24.10.2001 gün, 2001/8-464/751 ile 12.05.2004 gün 2004/8-242-292 sayılı kararları da bu yöndedir. Davaya konu taşınmazların bulunduğu yerde, dava tarihinden önce orman kadastrosu yapılmadığı gözetildiğinde, davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleştiğinden söz edilemez. Kaldı ki; çekişmeli yer Seyhan Barajı Gölü koruma sahası içindedir.
O halde; anılan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan davalılar Orman Yönetimi ve Hazine vekilinin temyiz istemlerinin kabulü gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar Hazine ve Orman Genel Müdürlüğü vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: : Davalılar Hazine ve Orman Genel Müdürlüğü vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının Orman Genel Müdürlüğüne iadesine 18.06.2008 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
Somut Olayın Özelliği Nedeniyle Sonucu İtibariyle Doğru Olan Özel Daire Bozma Kararına İlişkin Düşüncelerim:
Davacı, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı kadastroca tespit dışı bırakılan taşınmaz bölümlerinin imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılarak adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Dava konusu taşınmazlar 1954 yılında yapılan genel kadastro çalışmaları sırasında taşlık-çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılmışlardır. Taşınmazların bulunduğu yörede dava tarihine kadar 6831 sayılı Orman Kanununun ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3.maddesi uyarınca orman kadastrosu yapılmamıştır.Mahkemece toplanan deliller ve dosya içeriğine göre davacının dava konusu taşınmaz bölümlerini dava tarihinden geriye doğru 20 yıl kadar önce imar-ihya ederek kültür arazisi haline getirdiği ve tasarrufta bulunduğu belirlenmesi üzerine yazılı şekilde davanın kabulüne karar
verilmiştir. Hazine ve Orman İdaresi vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece, özet olarak 1954 yılında yapılıp kesinleşen genel kadastro çalışmaları sırasında çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılan bu yerlerin yapılacak kesinleşecek orman kadastrosu sonucu düzenlenecek orman kadastrosunun kesinleşmesi tarihine kadar orman sayılacağı, bu tür yerlerin kazanılamayacağı ayrıca taşınmazların Seyhan Baraj Gölü koruma sahası içerisinde bulunduğu görüşünden hareketle bozma sevk edilmiştir. Bir yerin imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle kazanılabilmesi için taşınmazın niteliği itibariyle kazanılmaya elverişli ve ihya olgusunun tamamlandığı tarihten itibaren yasada belirtilen koşullar altında tasarruf edilmiş olması gerekir. Bu durumda genel kadastro çalışmaları sırasında çalılık niteliği itibariyle tespit dışı bırakılan bir yerin 6831 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi hükmü uyarınca orman sayılan yerlerden bulunup bulunmadığının yöntemine uygun bir biçimde belirlenmesi gerekir. Orman sayılmayan ayrık halleri gösteren 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesinde çalılıklar gösterilmemişlerdir. Taşınmazların bulunduğu yörede orman kadastrosu yapılmamış bulunduğuna Yargıtay’ın yerleşmiş ve süreklilik kazanan uygulamalarına göre çalılık niteliğinde tespit dışı bırakılan böyle bir yerin memleket haritası, hava fotoğrafları ve amenajman planlarındaki bilgiler karşısında orman sayılan yerlerden olup olmadığının bu konuda uzman olan ormancı bilirkişi veya bilirkişi kurulu aracılığıyla belirlenmesi gerekir. Uzman bilirkişi tarafından düzenlenen raporda dava konusu taşınmaz bölümleri bu belgelere göre orman sayılmayan yerlerdir. Bu açıklamalar karşısında Yüksek Özel Dairenin hiçbir incelemeye dayanmayan, taşınmazların çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakıldığı ve bu nedenle orman sayılan yerlerden olduğu yönündeki görüşüne katılmak mümkün değildir. Dosya arasında bulunmamakla birlikte Genel Kurul görüşmeleri sırasında Yüksek Özel Dairece dayanılan taşınmazın bulunduğu bölgeye ait haritalarda tescil konusu taşınmaz bölümleri yeşil alanlarla çevrili orman içi açıklıkları niteliğinde olduğu görülmüştür. Bu belgeler ve açıklamalar karşısında ormancı bilirkişinin raporu yetersiz kalmaktadır. Eksik rapora dayanılarak bir yerin orman olup olmadığı sonucuna varılamaz. Bu tür durumlarda eksik incelemeye işaret edilmek suretiyle orman konusunda uzman olan ormancı bilirkişi veya bilirkişi kurulu aracılığıyla çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılan taşınmazların 6831 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi hükmü uyarınca orman sayılan, orman sayılan yerlerden olmayıp da ormanla çevrili bulunduğunun belirlenmesi halinde aynı kanununun 17.maddesi hükmü uyarınca orman bütünlüğünü bozan orman içi açıklıklardan olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu yönler orman konusunda uzman olan ormancı bilirkişi heyeti aracılığıyla belirlenmeden Özel Dairece uzman bilirkişi kurulunun yerine geçilerek temyiz incelemesi sırasında bu yerin orman sayılan yerlerden olduğu yönündeki görüşüne katılmak mümkün değildir.
Genel kadastroca çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılan yerlerin orman kadastrosu yapılıncaya dek orman sayılan yerlerden olup olmadığı hususunda Yargıtay uygulamalarına yansıyan bir birlik bulunmamaktadır. Benzer bir olayda YHGK.’ca alınan 28.9.2005 gün, 2005/20-520-536 esas ve sayılı kararında aynen “…çalılık ve sazlık olarak tespit dışı bırakılıp orman olmadığı saptanan davaya konu taşınmaz bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14 ve 17.maddelerine göre zilyetlikle kazanma koşulları lehine gerçekleşen davacının davasının kabulü yönündeki yerel mahkeme kararı doğru olup onanması gerekir…” denilmek suretiyle genel kadastroca çalılık olarak nitelendirilen bir yerin orman sayılmayan yerlerden olduğu benimsenmiştir. Daha sonraki yıllarda benzer olaylar nedeniyle Hukuk Genel Kurulunca oy çokluğuyla alınan 27.12.2006 gün 2006/20-814-822 E/K- 23.1.2008 gün, 2007/20-967 E/K-28.5.2008 gün, 2008/20-395-405 E/K sayılı kararlarında genel kadastroca çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılan yerlerin orman sayılan yerlerden olduğu benimsenmiştir.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalar karşısında tescil konusu taşınmaz bölümlerinin 6831 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi hükmü uyarınca orman sayılan yerlerden olup olmadığı yönündeki yerel mahkemece yapılan inceleme ve alınan bilirkişi raporları yetersiz olup, bu hususun yöntemine uygun bir biçimde belirlenmesi gereğine işaret edilmek suretiyle bozma sevk edilmesinin daha isabetli olacağını düşünüyorum. Ne var ki aşağıda açıklanacağı üzere somut olayın özelliği nedeniyle davanın reddine işaret edilen Yüksek Özel Dairenin bozma kararı sonucu itibariyle doğru olmaktadır.
Dosya içeriğine göre tescil konusu taşınmazlar Seyhan Baraj Gölü koruma alanı içerisinde bulunan yerlerdir. Koruma alanı içerisinde bulunan bu tür yerler üzerinde tasarruf yasaklandığı için gerçek kişiler tarafından sürdürülen zilyetlik TMK.713, 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14 ve 17.maddeleri bakımından kazanma sağlamaz. Davanın reddine işaret eden Özel Yüksek Dairenin bozma kararı bu açıklamalar karşısında doğru olmaktadır.
Somut olayın özelliği itibariyle sonucu itibariyle doğru gördüğüm bozma yönündeki düşüncelerimi saygıyla arz ederim.