Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/441 E. 2008/448 K. 25.06.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/441
KARAR NO : 2008/448
KARAR TARİHİ : 25.06.2008

MAHKEMESİ : Tokat 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 06/03/2008
NUMARASI : 2007/603-2008/101
Taraflar arasındaki ödeme emrinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tokat İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.5.2006 gün ve 2004/711-2006/368 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 21.5.2007 gün ve 2006/10551-2007/8401 sayılı ilamı ile, (“…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalı kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
2-Davacı ortağı bulunduğu …… Gıda Giyim Eşya Pazarlama Limited Şti.’nin 1997/8, 1999/11-12, 2000/1-5, 2001/1-12 dönemine ait prim borcundan dolayı şirketteki hissesinin tamamını 12.11.2001 tarihinde noterde devrettiği gerekçesiyle borçlu olmadığının tesbitini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 80/12 bendi “tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı işverenleri ile birlikte müşterek ve müteselsilen sorumludurlar” hükmünü içermektedir.
Dosyada mevcut Tokat Ticaret Memurluğunun 5.4.2004 tarihli yazısından davacının üst düzey yönetici veya imza yetkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının 506/80. md. gereğince sorumluluğuna gidilemiyecektir. Ancak, 6183 sayılı yasanın 35.maddesi “limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan sorumlu olurlar” hükmü gereğince takibe tabi tutulabilecektir.
Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere borçlu şirketten tahsil imkanı kalmayan amme alacağından davacı ortak olması nedeniyle sermaye hissesi oranında sorumlu olacaktır.
Somut olayda Sosyal Sigortalar Kurumu, davacının ortak olduğu borçlu şirket ve diğer ortaklar aleyhine takip başlatmış, haciz bildirgeleri gönderilmiştir. Bu haciz bildirgelerinden borçlu şirket aleyhine yapılan takipte, Tokat 1.İcra Müdürlüğünün 2002/2353 esas sayılı 29.1.2003 tarihli yazısı ile …..Gıda ve Giyim İş. İm. Paz. Lmt. Şirketi adına kayıtlı 60 HE 914 plaka sayılı vasıtanın hacizli olduğu, satılarak paraya çevirme işlemlerinin yapılacağı vs… bildirilmiştir.
Bu yazıya Sosyal Sigortalar Kurumunca verilen 30.1.2003 tarihli cevapta satış yapılarak 28.500.000.000 TL. alacaktan tenzili istenmiştir.
Öte yandan yine borçlu şirket hakkında Tapu Sicil muhafızlığının 24.4.2004 günlü yazısı ile, şirket adına kayıtlı gayrimenkul bulunmadığı bildirilmiştir.
Yine 27.7.2000 tarihli haciz bildirgesi ile borçlu şirketin çeşitli bankalardaki varsa hesaplarına el konulması istenmiş bu takipten de sonuç alınamamıştır.
Görüldüğü üzere 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi gereği borçlu şirket hakkında gerekli takipler yapılmıştır. Mahkemece yapılacak iş, bu takipler sonucunu araştırmak, özellikle hacizli aracın satışının yapılıp yapılmadığı yapılmışsa borcu karşılayıp karşılamadığı, şayet borcu karşılamamışsa, kalan bakiye borç ile sınırlı olarak davacıyı, ortaklığı devrettiği 12.11.2001 tarihine kadar olan borçtan sorumlu tutmaktır.
Diğer taraftan mahkemenin gerekçesinde mükerrer 35.maddeden de bahsedilerek, borçlu şirketin diğer ortakları aleyhine yapılan takiplerinin sonuçlanması gerekeceğini belirtmeside usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Zira 6183 sayılı Yasa’nın mükerrer 35. maddesi; “Kanuni temsilcilerin sorumluluğu” başlığını taşır ve “…Tüzel Kişilerle… tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin… şahsi mal varlıklarından bu kanun hükümlerince tahsil edilir” hükmünü içerir.
Görüldüğü üzere bu madde kanuni temsilcilerin sorumluluğunu düzenlenmiş olup, ortakların sorumluluğu ile ilgisi olmadığından somut olayda uygulanamaz. Kaldıki aksine düşünce diğer ortaklarla aynı sorumluluğu taşıyan davacıyı imtiyazlı duruma getirir ki ,bu da eşitlik ilkesine aykırıdır.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır”…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili,
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava ve birleştirilerek görülen davalar, bir dönem ortağı olduğu dava dışı şirketin prim borçlarından dolayı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çerçevesinde davacıya tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı B..S.., asıl ve birleştirilen davalarda, dava dışı .. Gıda ve Giyim Eşyaları Pazarlama Ticaret Limited Şirketinde %25 hisseye sahip iken, hisselerini 9.11.2001 tarihinde dava dışı M.. K..ya devrettiğini, şirkette hiçbir zaman yönetici olarak görev yapmadığını; bu devre rağmen ve hisse oranı gözetilmeden, üstelik, borçlu Şirket ve Şirket yöneticisi adına kayıtlı araçlar ile taşınmazlar bulunduğu halde davalı tarafından kendisine ödeme emri gönderildiğini ileri sürerek; SSK Tokat Sigorta İl Müdürlüğünün davalara konu ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı SSK Başkanlığı vekili, davacının 5.10.1996 tarihinde diğer ortaklardan pay alarak şirkete ortak olduğunu, 12.11.2001 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığını; davalı alacağının, davacının şirket hissedarı olduğu döneme ilişkin bulunduğunu, ortakların şirket borçlarından dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, yapılan takiplerde usulsüzlük bulunmadığını cevaben bildirmiştir.
Yerel Mahkeme, (Davacı, dava dışı şirketin hissedarlarından iken, hisselerini 9.11.2001 tarihinde devretmiş ve şirkette yönetici olarak görev almamıştır. SSK Tokat İl Müdürlüğü, dört ayrı dosya üzerinden şirketin prim borçları nedeniyle davacı hakkında takip başlatmıştır. 506 S.K.nun 80/8.maddesine göre, sigorta primlerini haklı bir sebep olmaksızın süresinde tahakkuk ve tediye ettirmeyen tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzey yöneticileri, işverenler ile birlikte müteselsilen sorumludur. 6183 S.K.nun 35. maddesine göre, limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacaklarından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya mesuldürler. Bu maddelere göre, prim alacağından dolayı limited şirket üst düzey yöneticileri hakkında takip başlatılabilmesi için şirket hakkında takip başlatılması şart olmadığı halde, hissedarlar hakkında takip başlatılabilmesi için şirket ve yöneticiler hakkındaki takiplerin sonuçsuz kalmış olması gerekmektedir. Davalı kurum tarafından, davaya konu şirket ve yöneticileri hakkında takip başlatılıp neticesi beklenmeden, hissedar olan davacı hakkında takip başlatılması yasaya aykırıdır) gerekçesiyle, birleştirilerek görülen tüm davaların kabulüne, davacıya ilişkin ödeme emirlerinin iptaline karar vermiş; davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece metni yukarıya aynen alınmış olan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek önceki kararında direnmiştir.
Davacının, dava dışı (borçlu) ….Gıda ve Giyim Eşyaları Pazarlama Ticaret Limited Şirketine 5.10.1996 tarihinde ortak olduğu ve noterde düzenlenen 12.11.2001 tarihli sözleşmeyle şirketteki hisselerini, şirket ortağı dava dışı M..K..’ya bu tarih itibariyle devrettiği; kurulduğu tarihten itibaren anılan şirketin yöneticisi olmadığı ve imza yetkisinin bulunmadığı, SSK Tokat İl Müdürlüğü’nün, dava dışı ….Gıda ve Giyim Eşyaları Pazarlama Ticaret Limited Şirketinin 1997/8, 1999/11-12, 2000/1-5, 2001/1-12 dönemlerine ait prim borçlarından dolayı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çerçevesinde hem anılan borçlu şirkete ve hem de davacı ile şirketin diğer ortakları M.. K.., M.. K.. ve H.. B..a ödeme emirleri gönderdiği ve 2000/448, 2000/1207, 2003/606 ve 2003/607 esas sayılı dosyalar üzerinden takipler başlattığı; bu takipler sırasında, borçlu şirketin ve davacının da aralarında bulunduğu ortaklarının banka hesaplarındaki mevduat üzerine haciz konulması istemiyle muhtelif bankalara; araçların kayıtlarına haciz konulması istemiyle Trafik Tescil Denetleme Şube Müdürlüğüne ve taşınmazlar için de tapu sicil müdürlüğüne haciz bildirileri gönderildiği, Tapu Sicil Müdürlüğünün 24.4.2004 günlü yazısında, borçlu şirket adına tapuya kayıtlı taşınmaz bulunmadığının bildirildiği; davacı ve dava dışı ortak M..K..adına tapuya kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz şerhi konulduğu, ayrıca davacının emekli maaşına da haciz uygulandığı; borçlu şirket adına trafiğe kayıtlı….AF 649, …DH 646 ve … HE 914 plaka sayılı vasıtaların bulunduğu ve yazılı talebe istinaden bu araçların kayıtlarına da haciz şerhinin işlendiği; bu araçlardan…. ,HE 914 plaka sayılı olanının, Tokat 1.İcra Müdürlüğünün 2002/2353 sayılı takip dosyasında da hacizli olduğu ve 23.1.2003 tarihi itibariyle satış aşamasına gelindiği, Tokat Sigorta İl Müdürlüğünce, anılan İcra Müdürlüğüne gönderilen 30.1.2003 günlü yazıda, kurum alacağının imtiyazlı alacak niteliğinde bulunduğu belirtilerek, bu çerçevede değerlendirme yapılmasının ve 28.500.000.000 TL. tutarındaki kurum alacağının satıştan elde edilecek paradan kesilmek suretiyle kurum hesabına yatırılmasının istenildiği, bu satışın yapılmış olup, olmadığının dosya kapsamıyla belirgin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan bu olgular çekişmesizdir.
Bu noktada belirtilmelidir ki; her ne kadar, Özel Daire bozma ilamında, Yerel Mahkemenin bozulan önceki kararının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesine de dayandırılmış olduğu açıklanmış ise de, sözkonusu kararda bu hükümden herhangi bir şekilde söz edilmemiş ve karar gerekçesi bu hükme dayandırılmamıştır. Bozma ilamına sehven eklendiği anlaşılan ve aşağıya italik harflerle alınmış olan bölümün, bu nedenle metinden çıkartılması gerekmiştir: “Diğer taraftan mahkemenin gerekçesinde mükerrer 35.maddeden de bahsedilerek, borçlu şirketin diğer ortakları aleyhine yapılan takiplerinin sonuçlanması gerekeceğini belirtmeside usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Zira 6183 sayılı Yasa’nın mükerrer 35. maddesi; “Kanuni temsilcilerin sorumluluğu” başlığını taşır ve “…Tüzel Kişilerle… tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin… şahsi mal varlıklarından bu kanun hükümlerince tahsil edilir” hükmünü içerir.
Görüldüğü üzere bu madde kanuni temsilcilerin sorumluluğunu düzenlenmiş olup, ortakların sorumluluğu ile ilgisi olmadığından somut olayda uygulanamaz. Kaldıki aksine düşünce diğer ortaklarla aynı sorumluluğu taşıyan davacıyı imtiyazlı duruma getirir ki,bu da eşitlik ilkesine aykırıdır.”
Konuya ilişkin hukuksal duruma gelince:
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.7.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35 maddesi “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; Özel Daire bozma ilamından sonra 6.6.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesi ile, 35. maddede yer alan “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi “şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye,
“Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
Şeklindeki iki fıkra eklenmiştir.
5766 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi de “Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümler, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır.” Hükmünü taşımaktadır.
Buna göre, 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde 5766 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin, görülmekte olan davaya konu uyuşmazlığa da uygulanması gerekmektedir.
Açıklanan bu durum karşısında; Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yürürlüğe giren ve açık hüküm uyarınca eldeki davada da uygulanması gereken söz konusu Kanun değişikliği çerçevesinde uyuşmazlığın yeniden değerlendirilmesi ve varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekmektedir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.6.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.