Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/429 E. 2008/437 K. 18.06.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/429
KARAR NO : 2008/437
KARAR TARİHİ : 18.06.2008

MAHKEMESİ : Artvin Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29.11.2007
NUMARASI : 2007/156-255
Taraflar arasındaki “ menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Artvin Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.3.2006 gün ve 245-241 sayılı kararın incelenmesi davalılar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 7.5.2007 gün ve 9093-7605 sayılı ilamı ile; (..Dava, davacının murisi olan A..K..’in 1951-1955 arasında davalı Karayolları Genel Müdürlüğüne ait işyerinde geçen ve kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmaların tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının 1955 yılı Nisan, Mayıs,Haziran ve Temmuz aylarında çalıştığının tespitine karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
506 sayılı Kanunun 79/10.maddesi hükmünce kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenilen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Davacının tespitini istediği 1951-1955 tarihleri arasındaki çalışmanın bittiği yılın sonundan itibaren dava tarihi olan 12.7.2005 tarihi itibariyle 5 yıldan fazla süre geçmiş olması nedeni ile istemin hak düşürücü süreden reddi gerekir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önüne tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum ile dahili davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı ve Dahili Davalı vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, 1955 yılındaki çalışma dönemlerine ilişkin talebi yönünden hak düşürücü sürenin söz konusu olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. ve 6.maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3.maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanunun 6/1 maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi, koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması halinde ise bildirimsiz/kaçak çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada işçinin bir takım yasal haklarından yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte ; bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79.maddesinin 10 (eskisi 8) nolu bendi olup; bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere bu tür tespit davasını ancak sigortalılar açabilir ve kimlerin sigortalı sayılacağı da az yukarıda ifade edildiği gibi Kanunun 2 ve 3.maddelerinde hükme bağlanmıştır. Sigortalı tarafından açılan davada her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
İşverenin , çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİ.Yön.madde 16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİ.Yön. madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİ. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanunun 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta ; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, kurum tarafından yapılan bir tespitin olması halinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.6.2004 gün ve 2004/21-369 E., 2004/371 K.sayılı ilamı, 18.10.2006 gün ve 2006/10-629 E.,2006/669 K.sayılı ilamı)
Halen yürürlükte olduğu şekliyle dava açma süresi beş yıl olup, hak düşürücü süredir. SSK nun yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 20.06.1987 tarih ve 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmışken, 01.06.1994 tarih ve 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle, tekrar beş yıla indirilmiştir.
Somut olayda davacının murisinin 1955 yılı Nisan/Mayıs/Haziran ve Temmuz aylarında davalı Karayollarının 10.Bölge Müdürlüğü emrinde çalıştığının düzenlenen Hizmet Çizelgesi, dinlenen tanık beyanı ve tüm dosya kapsamına göre sabit olduğu, bu tarihlerde davalı Kurumca düzenlenen “Bordro ve Tahakkuk Müzekkereleri”nde davacının murisinden ihtiyarlık primi kesintisinin yapılmış olduğunun belirgin olduğu, hal böyle olunca Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre, artık hak düşürücü sürenin uygulanmaması gerektiği, dolayısıyla davacının murisinin, sözü edilen sürede sigortalı olarak davalı işyerinde çalıştığının tespitine ilişkin olarak kurulan hükmün doğru ve yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı ve Dahili davalı vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile,direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA , gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 18.6.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.