YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/428
KARAR NO : 2008/442
KARAR TARİHİ : 18.06.2008
MAHKEMESİ : Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla )
TARİHİ : 20/11/2007
NUMARASI : 2007/395-2007/625
Taraflar arasındaki “iptal-tesbit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Rize 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.03.2006 gün ve 29-96 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 30.04.2007 gün ve 7527-7280 sayılı ilamıyla; (…Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
2-Davacı, davalı Kurum işleminin iptali ile isteğe bağlı sigortalılığının geçerli olduğunun tesbitiyle 31.12.1998 tarihli tahsis başvurusuna göre yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Dava, Tarım işçileri Sosyal sigortalar kanunu olan 2925 sayılı Yasa’ya göre sigortalı olan kişinin daha sonra 506 sayılı Kanunun 85. maddesine göre isteğe bağlı sigortalı olup olamıyacağına ilişkindir. Dosya içeriğine göre; davacı 02.05.1968-01.06.1977 tarihleri arasında zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı olduğu ancak bu çalışmasının fiili olmadığının müfettiş raporu ile belirlenerek çalışmasının iptal edildiği açılan dava sonucunda da bildirilen çalışmaların hayali olduğunun anlaşılması üzerine davacının açtığı tesbit ve iptal davasının reddine karar verildiği ve bu kararın Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 27.12.2002 tarihinde onanarak kesinleştiği, 01.01.1985-31.12.1987 tarihleri arasında 2925 sayılı Yasa’ya göre sigortalı , 01.01.1988-31.12.1998 tarihleri arasında da 506 sayılı Yasa’nın 85.maddesine göre isteğe bağlı sigortalı olduğu 31.12.1998 tarihinde yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, ancak Kurumun, önceki sigortalılık süresi olarak 2925 sayılı Yasa’ya göre sigortalı olan kimsenin 506 sayılı Yasa’ya göre isteğe bağlı sigortalı olamıyacağını belirterek isteğe bağlı sigortalılığını iptal ettiği davacının Kurum işleminin iptali için açtığı iş bu davanın ise mahkemenin davacının daha önce açtığı davanın sonuca bağlanarak reddedildiğini sonradan çıkan bir genelge gerekçe gösterilerek yeniden dava konusu yapılamayacağından red ettiği anlaşılmaktadır.
Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu olan 2925 sayılı Yasa’da sigortalı olabilmek için hizmet akdi ile süreksiz olarak tarım işinde çalışması esas alınmıştır. 506 sayılı Yasada da hizmet akdi ile çalışma esastır. Ancak, 2925 sayılı Yasa’da işverene prim ödeme külfeti yüklenmemiş, sigortalıdan % 20 oranında prim alınması öngörülmüştür. Adı geçen Yasa’nın 5. maddesinde ise bu Kanun kapsamına girenlerin istekleri halinde sigortalı alacakları kabul edilmiştir. Yasa’nın 31. maddesinde ise prime esas kazanç olarak 506 sayılı Yasa’ya ekli gösterge tablosundaki en düşük göstergenin katsayı ile çarpımının otuzda biri günlük ücret olarak kabul edilmiş ve tüm sigorta kolları yönünden 506 sayılı Yasa’da öngörülen haklar kabul edilmiştir. Bu Yasa’ya tabi olanların Kurumu ise SSK.’dır. Primlerin ödenmesinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 01.01.1985-31.12.1987 tarihleri arası 2925 sayılı Yasa’ya tabi primler, 01.01.1988-31.12.1998 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa 85.maddesine göre isteğe bağlı sigortalılık primlerin ödendiği anlaşılmıştır.
Davalı Kurumca tahsisler genel müdürlüğünün 08.11.2005 tarih ve 034/864985 sayılı “Genel Yazı” başlılık isteğe bağlı sigorta tescil işlemleriyle ilgili yazının 5.ve 6.paragrafında “primleri uzunca bir süre tahsil edilen sigortalıların tahsis aşamasında mağduriyetlerine yol açılmaması için 2925 sayılı Kanuna göre tescil edildikleri halde, isteğe bağlı sigortaya müracaatları kabul edilerek primleri Kurumca tahsil edilen sigortalıların iradelerini isteğe bağlı sigortalı olma yönünde kullandıkları dikkate alınarak isteğe bağlı sigortalılıkları geçerli sayılacaktır.” ibaresi karşısında, bu genelgeyi nakzeden yeni bir genelgede dosyada bulunmadığı gibi Kurumca da ileri sürülmediğinden mahkemece yapılacak iş, anılan genelge hükümleri çerçevesinde davacının Kuruma başvurması için önel vermek ve kurumun yapacağı işleme göre bir sonuca varmaktan ibarettir.
Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmadan eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmesi usule ve Yasa’ya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, isteğe bağlı sigortalılığın geçerli olduğunun tesbiti ile buna aykırı Kurum işleminin iptali istemine yöneliktir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; isteğe bağlı sigortalılığın geçerli olduğunun tesbitine yönelik olarak daha önce açılarak kesinleşen davada verilen “red” kararının bu dosyadaki talep yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları gerçekleşmeden bir davanın esası incelenemez. Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli); bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddi gerekir.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hükmün bulunması olumsuz dava şartıdır (HUMK m.237). Kesin hüküm, hem bireyler için hem de Devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenirlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Daha önce açılıp kesinleşen “iptal-tesbit” istemli davada; aynı devredeki isteğe bağlı sigortalılığın geçerli olmadığı belirlenerek, istemin reddine karar verilmiştir.
Davalı Kurum tarafından “Genel Yazı” başlığıyla merkez ve taşra teşkilatına iletilen 08.11.2005 günlü genelgede; “2925 sayılı Kanuna tabi tescili olduğu halde, isteğe bağlı sigortaya devam ettirilen sigortalılarla, 506 sayılı Kanun gereği Kuruma verilen Sigortalı İşe Giriş Bildirgesinin gerçek dışı bildirim olup olmadığı hususunda zamanında araştırma yapılmadan tescil edilip isteğe bağlı sigortaya kabulleri yapılan ve primleri uzun bir süre tahsil edilen sigortalıların bulunduğunun tespit edildiği, Kurumca zamanında yeterli araştırma yapılmadan primleri uzunca bir süre tahsil edilen sigortalıların tahsis aşamasında mağduriyetlerine yol açılmaması için; isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin sigortalılık tesciline ilişkin çalışmalarının fiili olup olmadığı konusunda herhangi bir tahkikat istenmeyip, tescilleri ve bu tescile istinaden devam ettikleri isteğe bağlı sigortalılıkları iptal edilmeyerek, 2925 sayılı Kanuna göre tescil edildikleri halde, isteğe bağlı sigortaya müracaatları kabul edilerek primleri Kurumca tahsil edilen sigortalıların, iradeleri isteğe bağlı sigortalı olma yönünde kullandıkları dikkate alınarak isteğe bağlı sigortalılıkları geçerli sayılacağının” belirtilmesi üzerine, davacı tarafından, kendisi hakkında anılan “Genel Yazı” doğrultusunda işlem yapılması istenmiş, iptali istenen Kurum yazısında ise; kesinleşen yargı kararına dikkat çekilerek dilekçe kapsamındaki isteminin reddine karar verildiği belirtilmiştir.
Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Anayasanın 138. maddesi uyarınca yasama, yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Kesin hüküm, uyuşmazlığın gelecek için sona ermesini ve böylece hukuki barışın sağlanmasını amaçlamaktadır. Maddi anlamda kesin hükmün sona erdirilebilmesinin yolu yasada belirtilmiştir. Davalı Kurumun, isteğe bağlı sigortalılığın geçerlilik koşulları yönünden “Genel Yazı” doğrultusunda “tahkikat” yapmayacak olması, idarenin yetkisinin ve sorumluluğunun kapsamı açısından değerlendirilmesi gerekli olup, bu olgunun kesin hükmün sonuçlarını ortadan kaldırıcı etkisinin bulunduğu düşünülemez.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı beşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 18.06.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.