YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/414
KARAR NO : 2008/420
KARAR TARİHİ : 04.06.2008
MAHKEMESİ : Kadıköy 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/03/2008
NUMARASI : 2007/64-2008/71
Taraflar arasındaki tazminat ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İş Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 29.12.2006 gün ve 2006/199-857 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8.7.2007 gün ve 2007/15557-22231 sayılı ilamı ile, (…Mahkemece Dairemiz bozma ilamının ve tensip zaptının davacı vekiline Tebligat Kanunu ve ilgili Tüzük hükümleri uyarınca usulünce tebliğ edilmeden yokluğunda yargılama yapıp karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş akdinin haksız şekilde feshedildiği iddiasına dayalı, kıdem ve ihbar tazminatları ile hafta tatili çalışma ve yıllık ücretli izin alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı R..K..vekili, davacının davalıya ait işyerinde 1.5.1997 tarihinde mobilyacı olarak çalışmaya başladığını, kendisine başka işler de yaptırıldığını, 2001 yılından 2003 yılına kadar maaşına zam yapılmadığını, resmi kayıtlarda ücretinin düşük gösterildiğini, şehir dışında çalıştırıldığı işler için vaad edilen ek ücretin de ödenmediğini, 1998,1999 ve 2003 yıllarında ücretli izin hakkını kullanmadığını, 28.4.2003 tarihinde iş akdinin hasız olarak feshedildiğini ileri sürerek, 3.900.000.000 TL. kıdem tazminatı, 3.000.000.000 TL. ihbar tazminatı, 3.000.000.000 TL. bildirim süresine uyulmaması nedeniyle bildirim süresi kadar tazminat, 750.000.000 TL. şehir dışında devamlı olarak çalıştığı dokuz ay için hafta tatili çalışma ücreti, 1.000.000.000 TL. fazla çalışma ücreti ve 1.950.000.000 TL. yıllık ücretli izin alacağı olmak üzere toplam 12.925.000.000 TL. nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Proje İnşaat ve San.A.Ş. vekili, davacının iş akdinin 26 gün süreyle işe gelmemesinden dolayı ve haklı nedenle feshedildiğini cevaben bildirmiştir.
Yerel Mahkemenin; yıllık ücretli izin alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer taleplerin reddine dair 7.12.2004 günlü birinci kararı, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece 14.12.2005 günlü ilamla esasa ilişkin nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme, 7.12.2004 günlü birinci kararın temyizi sırasında davacı taraftan aldığı masrafı kullanarak, 14.12.2005 günlü bozmadan sonra düzenlediği tensip tutanağı ile duruşma gününü, davacı vekilinin dava ve temyiz dilekçelerindeki adresine tebliğe göndermiş, ancak, davacı vekilinin sonradan o adresten ayrılmış olması nedeniyle tebligat yapılamamış (muhatabın adreste tanınmadığı belirtilmek suretiyle tebligat iade edilmiş); anılan bozmadan sonraki 25.5.2006 günlü ilk oturuma davacı ve vekili katılmamış, davalı vekilinin mazereti kabul edilmek suretiyle duruşma ertelenmiş, sonraki 23.8.2006 günlü oturumda da taraflar ve vekilleri hazır bulunmamışlar ve Yerel Mahkeme o oturumda, dosyanın HUMK. nun 409.maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar vermiş; bilahare 29.12.2006 günü, herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve karar metninde tarafların iddiaları ile savunmaları dışında hiçbir hususa yer vermeksizin, davanın açılmamış sayılmasına hükmetmiştir.
Davacı vekili bu kararı, tensip tutanağının ve duruşma gününün kendisine tebliğ edilmediği gerekçesiyle temyiz etmiş, Özel Daire, metni yukarıda bulunan ilamla hükmü bozmuştur.
Yerel Mahkeme, davacı vekilinin bozulan birinci kararın temyizinden sonra adresini değiştirdiği halde bu hususu dosyaya bildirmediği, temyiz sırasında kendisinden alınan masrafın duruşma gününün tebliği için kullanıldığı, davacı vekilinin adresini değiştirmesi nedeniyle tebligatın yapılamadığı, Tebligat Kanunu’nun 35/2 maddesine göre tebligat yapılabilmesi için gereken masrafın dosyada mevcut olmadığı, davalı vekilinin de davayı takip etmediği gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; direnme kararını da davacı vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yukarıda açıklanan olgular itibariyle, Yerel Mahkemenin, birinci bozmadan sonra tensip tutanağı ile duruşma gününün davacıya tebliği konusunda yaptığı işlemlerin doğru, yeterli ve usule uygun bulunup, bulunmadığı; bu konuda varılacak sonuca bağlı olarak da, takip edilmediği gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasının ardından verilen, davanın açılmamış sayılmasına dair kararın usule ve yasaya uygun olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı vekilinin, Yerel Mahkemece verilen 7.12.2004 günlü birinci kararı 21.2.2005 günlü dilekçeyle temyiz ettikten sonra adresini değiştirdiği ve bu değişikliği Mahkemeye bildirmediği dosya kapsamıyla sabittir ve davacı vekilinin de kabulündedir. Yine, anılan birinci kararın temyizi aşamasında davacı vekilinden alınan masrafın, bozmadan sonraki tensip tutanağı ile yeni duruşma gününün kendisine bildirilmesi için kullanıldığı, tebliğ evrakının adres değişikliği nedeniyle iadesinden sonra, davacı vekiline yeni bir tebligat yapılması için kullanılabilecek bir masrafın dosyada mevcut olmadığı da, çekişmesizdir.
Bu noktada, uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu konuyla ilgili yasal durum ve ilkeler hakkında şu genel açıklamanın yapılmasında yarar görülmüştür:
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesine göre, temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmesi zorunludur. Buradaki “giderler” ifadesinin, hükmün bozulması halinde, bozmadan sonraki aşamada durumun gereklerine göre yapılacak tebligat giderlerini de kapsadığı açıktır. Anılan Kanun’un 429. maddesine göre de, temyiz edilen kararın Yargıtay tarafından bozulması -ve bu bozmaya karşı karar düzeltme yolunun da kapalı bulunması- halinde, dosya kendisine intikal eden mahkemenin, temyiz eden taraftan daha önce 434.madde uyarınca peşin olarak aldığı gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya çağırması gerekir. Somut olayda da karar düzeltme yolu kapalıdır.
Anılan Kanun hükümleri ile öğreti ve yerleşik Yargıtay uygulaması gözetildiğinde, konuya ilişkin olarak, daha geniş olarak şu genel çerçeve çizilebilir: Yargıtay’ın ilgili dairesi bir hükmü bozduğunda, dosya kendisine gelen yerel (veya 429/1.madde uyarınca dosyanın kendisine gönderilen başka) mahkeme, öncelikle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca, bozmaya karşı karar düzeltme yolunun açık olup, olmadığını değerlendirmeli; bu yol açık ise, bozma ilamını taraflara tebliğ edip, karar düzeltme yoluna başvurma olanağını tanımalıdır. Karar düzeltme yoluna gidilmez veya gidilip de talep yahut dilekçe reddedilir ise, yerel mahkeme dosyayı yeni bir esasa kaydedip, duruşma gününü belirlemeli ve bozulan kararın temyizi aşamasında temyiz eden taraftan/taraflardan peşin alınan masrafı kullanmak suretiyle, bozmadan sonraki duruşma gününü taraflara tebliğ etmelidir. Bozmaya karşı karar düzeltme yolunun kapalı olduğu durumlarda ise, bozma ilamı tebliğ edilmeksizin, dosya yeni bir esasa kaydedilip, duruşma günü belirlenmeli ve yine aynı şekilde önceden alınmış olan masraf kullanılarak, taraflar duruşmaya davet edilmelidir.
Eğer, yerel mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesindeki açık hükme rağmen, bozmadan sonraki aşamada tarafların çağrılması için gereken masrafı, hükmün temyizi sırasında temyiz eden taraftan almamış ve o nedenle de 429/2.madde çerçevesinde tarafları çağırmasına olanak yok ise, 409/II. madde uyarınca, taraflardan birinin oradaki bir aylık süre içerisinde başvurusunu beklemeli ve sonucuna göre işlem yapmalıdır.
Önemle belirtilmelidir ki; yerel mahkemenin bozmadan sonraki aşamada 409/II. madde uyarınca taraflardan birinin başvurmasını beklemesi gereken tek durum, budur. Başka bir ifadeyle, temyiz eden taraftan giderin peşin olarak alınmış olduğu durumlarda, mahkeme taraf başvurusunu beklemeksizin, yukarıda açıklanan şekilde işlem yapmakla yükümlüdür(Konu hakkında geniş bilgi için: Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C:IV, Sh: 4059 ve devamı).
Somut olayda da, Yerel Mahkeme, 7.12.2004 günlü birinci kararını temyiz eden davacı taraftan temyiz sırasında gerekli masrafı almış ve aldığı masrafı kullanarak, 14.12.2005 günlü bozmadan sonraki tensip tutanağı ile duruşma gününü, davacı vekilinin dosyadaki adresine tebliğe göndermiş; böylece, yukarıda değinilen yasal çerçeveye uygun şekilde işlem yapmıştır. Ne varki, davacı vekilinin temyiz dilekçesini verdikten sonra dosyaya bildirimde bulunmaksızın adresini değiştirmiş olması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca saptanamaması nedeniyle tebligat yapılamamıştır.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun “Adres Değiştirmenin Bildirilmesi Mecburiyeti” başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasına göre; bir dava sırasında kendisine veya adresine kanuna uygun şekilde tebligat yapılmış olan kimse sonradan adresini değiştirdiği takdirde, yeni adresini hemen tebliği yaptırmış olan mahkemeye bildirmeye mecburdur. Böylesi bir bildirimde bulunulmuş ise, bildirimden sonraki tebligatlar bildirilen yeni adrese yapılır. Görüldüğü üzere; Kanun, daha önce kendisine tebligat yapılan adresini değiştiren kimseye, adres değişikliğini bildirme zorunluluğunu getirmiş ve üstelik bu bildirimin ‘hemen’ yapılması gerektiğini özellikle vurgulamıştır.
Somut olayda davacı vekiline ait bulunan bu bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği çekişmesizdir.
Belirtilmelidir ki; adresinden ayrılan ve değişikliği bildirmeyen tarafa 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen yapılacak tebligat ayrı ve yeni bir işlem olup, bunun yapılabilmesi, sadece ve ancak, taraflarca o amaçla yatırılmış bir masrafın varlığı halinde mümkündür.
Açıklanan duruma göre, somut olayda; Yerel Mahkemenin bu çerçevede davacı vekiline yeni ve ayrı bir tebligat yapmak üzere kullanabileceği bir masrafın mevcut olmadığı; yine, somut olay özellikleri itibariyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 415. maddesi çerçevesinde masrafın Hazineden karşılanmasını gerektiren bir halin de bulunmadığı açık ve çekişmesizdir.
Hal böyle olunca temyiz aşamasında aldığı masrafı kullanarak dosyayı Yargıtay’a gönderen mahalli mahkemeye, sonraki adres değişikliğini temyiz eden davacı vekili bildirmediğinden, bozma kararı duruşma günü ve tensip zaptı ile birlikte davacı vekilinin ilk adresine peşin alınan posta pulu kullanılarak tebliğe çıkarıldığından, ilgilinin tanınmaması nedeniyle bila tebliğ iade edildiğinden, peşin alınan masrafın tamamı harcandığından, dosyada yeni bir işlem ve tebligat yapılabilecek masrafta bulunmadığından Yerel Mahkemenin, usul ve yasaya uygun bu işleminden sonra yeni adresini mahkemeye bildirmeyerek görevini yapmayan davacı vekilinin, dosyanın takipsiz bırakılmasına ve işlemden kaldırılmasına sebep olduğundan, mahkemenin daha sonra sürenin geçmesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi doğrudur.
Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 4.6.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.