Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/368 E. 2008/393 K. 28.05.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/368
KARAR NO : 2008/393
KARAR TARİHİ : 28.05.2008

MAHKEMESİ : Ankara Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/01/2008
NUMARASI : 2007/225-2008/4
Taraflar arasındaki “FSEK-Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.12.2005 gün ve 2004/970-2005/608 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.03.2007 gün ve 2006/1431-2007/4583 sayılı ilamı ile ; (…Davacılar vekili, müvekkillerinin ünlü şair A..N..A..’nın mirasçıları bulunduğunu, yapımcı olan davalının bu şairin ‘Fetih Marşı’ isimli şiirini ‘Yelkenler Biçilecek-Y..G..’ isimli müzik eserinde şarkı haline getirdiğini, kaset ve CD üzerine kaydını yaparak çoğalttığını, müvekkillerinin FSEK’ nun 14,15,19 ve 21 ve devamı maddelerinde düzenlenen haklarını ihlal ettiğini ileri sürerek, FSEK’ nun 70/1 nci maddesi uyarınca davacı F..A.. ve M. M.. A..için ayrı ayrı 1 milyar TL manevi tazminatın, aynı Yasa’nın 68 nci maddesi uyarınca tüm müvekkilleri için 500 milyon TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, eser sahibinin adının gerek işletme belgelerinde gerekse kaset ve CD lerde açıklandığını, bu edebi eserin Y..G..tarafından musiki eserine dönüştürüldüğünü, hak sahibinin anılan kişi olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, eserin davacıların murisi A.N..A..’ya ait olduğu, şiirin müzik eseri haline dönüştürüldüğü, davalının yapımcısı bulunduğu fonograma müteveffa sanatçı Y.. G.. tarafından okunup,’Yelkenler Biçilecek’ isimli 25.000 adet kaset ve 5000 adet CD olarak satışa çıkarıldığı,taraflar arasında mali hakkın devrine ilişkin sözleşme bulunduğunun iddia edilip ispat edilemediği,mali ve manevi haklarının tecavüze uğradığı,davacılar tarafından emsal sözleme sunulmadığı,davalı tarafından sunulan sözleşmelerin ise geçersiz ve öznel olmaması nedeniyle dikkate alınmadığı,maddi tazminatın somut olaya özgü şekilde eser sahibinin ünü, yeteneği, eserin beğeni durumu v.s dikkate alındığında 700 YTL olarak tespit edilmesinin uygun olduğu, FSEK’nun 68 nci maddesi uyarınca üç katı olan 2.100 YTL talep edilebileceği,taleple bağlı kalındığı, çocuklarına intikal eden umuma arz yetkisinin ihlali nedeniyle manevi zararın doğduğu gerekçesiyle,tüm davacılar için 500,00 YTL maddi,M..A.. ve F..A.. için ayrı ayrı 1 milyar TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı,davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, FSEK’ nundan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda davacıların murisine ait ‘Fetih Marşı’ isimli şiirin bir takım dizeleri kullanılarak ve yerleri değiştirilerek dava dışı besteci Y..G.. tarafından izinsiz şekilde bestelendiği, davalı tarafından yine izinsiz olarak ses kaseti ve CD üzerine kayıt yaptırılıp, umuma sunulduğu hususları uyuşmazlık konusu değildir. Taraflar arasındaki çekişme, davalının bu eylemi dolayısıyla eser sahibinin mirasçıları davacıların maddi ve manevi tazminat talep edip edemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.Davalının,davacıların mali haklarını ihlal ettiği sabit olup,hükmedilen maddi tazminatta bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Mahkemece, ayrıca eser sahibinin çocukları davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmiştir.Ancak,manevi tazminat bakımından hükmün yeterli gerekçe taşıdığını söylemek mümkün bulunmamaktadır.
5846 sayılı FSEK’nun 19 ncu maddesine göre, bu Yasa’nın tanıdığı mali haklar eser sahibinin mirasçılarına intikal ettiği halde, manevi haklar açısından aynı durum söz konusu değildir. Ancak, eser sahibinin ölümünden sonra manevi hakları kullanabilecek kimseler FSEK’nun 19 ncu maddesinde belirtilmiştir.
FSEK’nun 19/1 nci maddesine göre, eser sahibi 14/1 ve 15/1 nci maddesi ile tanınan yetkilerinin kullanılış tarzlarını tespit etmemişse yahut bu hususu herhangi bir kimseye bırakmamışsa bu yetkilerin ölümünden sonra kullanılması,vasiyeti tenfiz memuruna, bu tayin edilmemişse sırasıyla sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana-babasına, kardeşlerine aittir.
Aynı Yasa’nın 19/2 nci maddesine göre de eser sahibinin ölümünden sonra yukarıdaki fıkrada sayılan kimseler eser sahibine 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları hak sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl kendi namlarına kullanabilirler.
Somut olayda mirasçı çocukların manevi tazminat talep edebilme koşullarının varlığı için öncelikle FSEK’nun 19 ncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının mirasçılara sağladığı hak ve yetkilerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
5846 sayılı FSEK’nun 19 ncu maddesinin düzenleme biçimi göz önüne alındığında, anılan maddenin birinci fıkrasında sayılan kişilere “sırasıyla” FSEK’nun 14/1 ve 15/1 nci maddelerinde düzenlenen manevi hakların “kullanım tarzını tespit etme yetkisinin” verildiği, ikinci fıkrada ise aynı yasanın 14, 15 ve 16 ncı maddelerinin üçüncü fıkrasında sayılan manevi hakları 70 yıl için “kendi namlarına kullanma hakkının” verildiği anlaşılmaktadır.Böylece,19 ncu maddede ayrı ayrı hak ve yetkilerin niteliği,bu hakları kullanabilecek kimseler ve sınırları belirtilerek eser sahibinin ölümünden sonra da bu maddede sayılan manevi haklar koruma altına alınmıştır.
FSEK’nun 19/1 nci maddesinde sayılan kimseler,14/1 ve 15/1 nci fıkrası kapsamındaki manevi hakların kullanım tarzını eser sahibinin ölümünden sonra onun arzusuna uygun olarak belirleyecek ve bu haklarını koruyacaklardır. Başka bir anlatımla, yasada adı geçenler murise ait eserinin umuma arz edilip edilmemesi, yayımlanma zamanı ve tarzını tayin yetkisi ile eseri sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak umuma arz etme veya yayımlama yetkisinin kullanımını murisin arzusuna uygun bir biçimde yerine getireceklerdir. Ayrıca, murisin sayılan manevi haklarına bir tecavüz halinde de adı geçen kişiler kendilerine tanınan bu yetkinin doğal bir sonucu olarak tecavüz edene karşı tecavüzün ref’i ve men’i davalarını açabileceklerdir.
FSEK’nun 19/2 nci fıkrasında da adı geçenlerin sahip oldukları haklar ve bunların sınırları birinci fıkradan farklı bir biçimde düzenlenmiştir. İkinci fıkrada 14, 15 ve 16 ncı maddelerin üçüncü fıkralarında sayılan manevi haklar bakımından adı geçenlere eser sahibinin ölümü ile birlikte halefiyet veya mirasçılık sıfatından ayrı olarak 70 yıl süre ile kanundan doğan bağımsız bir hak tanınmıştır. Söz konusu hak ile eser sahibinin ölümünden sonra şeref ve haysiyetini zedeleyecek nitelikteki manevi hak ihlallerinin ortaya çıkması veya eser sahipliğinin ihtilaflı olması hallerinde maddede adı geçenlere her türlü önleyici (tecavüzün ref’i ve men’i) ve tazminat davaları ile yine eser sahipliğinin tespiti davasını açmak imkanı verilmiştir.
FSEK’nun 19/1 nci maddesindeki hallerde ise adı geçenlere kendi namlarına kullanabilecekleri müstakil bir hak tanınmamıştır. Bu fıkrada sayılan haklar eser sahibinin 14/1 ve 15/1 nci fıkralardaki hakların kullanım tarzını belirleme yetkisi ile sınırlı olup, anılan hakların ihlali halinde maddede adı geçenlere tecavüzün giderilmesi ve önlenmesi için gerekli davaları açabilmek hakkını verdiği halde FSEK’nun 70/1 nci maddesine dayalı tazminat isteme hakkı vermez.
Somut olayda davacılar vekili dava dilekçesinde genel olarak FSEK’nun 14,15,19 ve 70 nci maddelerine dayanarak manevi tazminat talep etmiş olup, mahkemece genel olarak anılan Yasa’nın 14 ncü maddesinin ihlal edildiği kabul edilerek yazılı şekilde manevi tazminata karar verilmiştir. Bu durum karşısında, davacıların istemi,yukarıda açıklanan Yasa maddeleri ve somut olayın özellikleri de dikkate alınıp,manevi tazminat isteme koşulları oluşup oluşmadığı yeterince tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş,kararın bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İşin esasına geçilmezden evvel; direnme kararında yer alan gerekçenin yasal çerçevede gerekçe genişletilmesi mi yoksa bozmadan esinlenilerek oluşturulmuş yeni bir hüküm mü olduğu ön sorun olarak ele alınmış; yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından ikinci görüşmede; davacıların dava dilekçesinde yer alan talepleri ve dayandıkları yasal hükümler gözetildiğinde, mahkemece manevi tazminat isteme koşullarının oluşup oluşmadığının yeterince tartışılıp tartışılmadığına işaret eden bozma kararının içeriğine göre direnme kararında yer alan gerekçenin yasal çerçevede gerekçe genişletilmesi olduğu sonucuna varılarak oybirliği ile ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince; dava, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre uyuşmazlık manevi tazminat noktasındadır.
Davacılar “Fetih Marşı” isimli eserin sahibi şair A..N..A..nın mirasçıları, davalı ise bu eserin kullanıldığı “Yelkenler Biçilecek-Y..G..” isimli müzik eserinin yapımcısıdır.
Eldeki dava, taraflar arasında mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme olmadığı halde davacılar murisinin anılan eserinin davalının yapımcısı olduğu eserde izinsiz kullanılması ve eserin bütünlüğünü bozacak şekilde değişikliğe uğratılması iddialarına dayalı maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.
Mahkemece her iki talebin de kabulüne karar verilmiş; davalının temyizi üzerine Özel dairece davalı yanın maddi tazminata yönelik temyiz istemlerinin reddiyle, hüküm; eser sahibinin mirasçısı çocukları lehine hükmedilen manevi tazminat noktasından bozulmuştur.
Yargılama konusunun eser olduğu, davacılar murisi şair A..N..A..’ nın “Fetih Marşı” isimli şiirinin, bir takım dizeleri kullanılarak ve yerleri değiştirilerek dava dışı besteci Y..G..tarafından izinsiz şekilde bestelendiği ve “Yelkenler Biçilecek” isimli müzik eserinde kullanıldığı, davalı yapımcı tarafından yine izinsiz olarak ses kaseti ve CD üzerine kaydedilerek, çoğaltılıp dağıtımının yapıldığı, satışa çıkarıldığı, davacı mirasçılar ya da murisleri ile davalı arasında eylemden önce veya sonra mali hakların devri anlamında bir sözleşme bulunmadığı, uyuşmazlık konusu olmadığı gibi; mali haklar karşılığı hükmedilen maddi tazminata ilişkin hüküm de bozma dışında kalmakla uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eser sahibinin ölümünden sonra 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)’nun 14/1. ve 16/3. maddelerinde sayılan manevi haklarının ihlali halinde eser sahibinin mirasçılarının aynı Kanunun 70/1. maddesine dayalı olarak manevi hak tazminatı davası açıp açamayacaklarına ilişkindir.
5846 Sayılı FSEK’nun 14,15,16 ve 17. Maddelerinde sayılan eser sahibinin manevi hakları; eser ile sahibi arasındaki bağ nedeniyle eser sahibinin kişiliğine bağlı olarak oluşan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak ve inhisari yetkilerdir. Anılan hak ve yetkilerin Medeni Hukuk’ta tanımlanan ve MK’nun 24. ve BK’nun 49. maddeleri ile korunan kişilik haklarından farkı, fikri hukuk alanında eser sahibinin manevi haklarının doğumu için alenileşmiş bir eserin varlığını gerektirmesidir.
5846 Sayılı FSEK’nda sayılan manevi hakları kullanma ve tasarrufta bulunma yetkisi sadece eser sahibine aittir. FSEK’nun 27. maddesi uyarınca, eser sahibine tanınan mali hakların korunma süresi eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren de 70 yıl devam etmekle birlikte, manevi haklara ilişkin koruma herhangi bir süre ile sınırlı değildir.
Ayrıca, eser sahipliğinden kaynaklanan manevi haklar miras yoluyla intikal etmeyecekleri gibi, ölüme bağlı tasarruflara konu olmazlar ve sağlararası işlemlerle de devir edilemezler. Manevi haklardan feragat de geçerli değildir. Ancak, manevi hakların kullanılma yetkisi devredilebilir.
5846 Sayılı FSEK’nun 63. maddesine göre, eser sahibine tanınan mali haklar miras yoluyla intikal etmesine karşın, manevi hakların kişiye bağlı nitelik taşımaları onların miras yoluyla intikaline olanak vermediğinden; aynı Kanunun 19.maddesinde eser sahibinin ölümünden sonra, manevi hakları kullanabilecek kimseler başlığı altında, bu hakların bazılarını kullanabilecek kişiler sınırlı olarak sayılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, davacıların tecavüz edildiğini öne sürdüğü “Fetih Marşı” isimli şiirin eser sahibi olan şair A..N..A..’nın mirasçıları oldukları ve FSEK’nun 19. maddesinde sayılan eser sahibinin yakınlarından oldukları hususunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yine, somut uyuşmazlıkta, FSEK’nun 48. ve 52. maddelerine uygun sözleşme olmaksızın, davacıların murisi A..N.. A..ya ait “Fetih Marşı” adlı şiirin dava dışı Y.. G.. tarafından kısaltılıp, dizelerin ve sözlerin yerleri değiştirilerek işlenmek suretiyle musiki eserinin güftesi haline getirildiği ve bu haliyle gerçekleştirilen icrasının davalının yapımcısı olduğu fonograma tespit edilip çoğaltılarak kaset ve CD formatında piyasaya sürüldüğü de tartışmasızdır.
Yerel Mahkemece, FSEK’nun 19. maddesi uyarınca murisin sağlığında manevi haklarının kullanılma yetkisine ilişkin bir belirlemede bulunmadığı hallerde, ölümünden sonra da eserden kaynaklanan manevi hak ve yetkileri sona ermediğinden, bu yetkilerin yakınlarına geçtiği, murisin mirasçısı olan davacıların bu hakları miras ile iktisap etmeyip FSEK’nun 19. maddesi uyarınca aslen iktisap ettiklerinden, fikri ürün üzerindeki Kanun tarafından tanınmış manevi hakların süjesi konumunda bulundukları ve aslen kazanılan manevi hakların mirasçıların kişilik değerine dahil olması nedeniyle de, manevi hakları kendi namlarına ve diledikleri şekilde kullanabilecekleri, bu bakımdan da; davalı fonogram yapımcısı tarafından eserin izinsiz olarak umuma arzı üzerine her türlü hukuk davalarını açabileceklerinden, aynı Kanunun 70/1. maddesine göre manevi hak tazminatı da isteyebilecekleri kabul edilmiştir.
Özel Daire ise, eser sahibinin manevi hakların kullanımına ilişkin bir belirleme yapmadığı hallerde, FSEK’nun 19. maddesinde sayılan kişilerden olan mirasçıların maddede sayılan manevi haklara tecavüz halinde yine, aynı maddede öngörülen koşullarla hukuk davalarını açabilecekleri; 19. maddenin ikinci fıkrasına göre, bu fıkrada sayılan manevi hakları mirasçıların 70 yıl boyunca kendi namlarına kullanma yetkisini aslen iktisap etmeleri nedeniyle, ikinci fıkrada belirtilen eser sahibinin FSEK’nun 14, 15 ve 16. maddeleri üçüncü fıkralarındaki manevi haklara yönelik tecavüz halinde; mirasçıların kanunda sayılan her türlü hukuk davalarını (tecavüzün ref’i, meni, eser sahipliğinin tespiti ve manevi tazminat) açma yetkisinin bulunduğu, ancak, Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasında yazılı 14. maddenin 1. fıkrası (umuma arz yetkisi) ve 15. maddenin birinci fıkrasında (adın belirtilmesi yetkisi) belirtilen haklar bakımından ise, mirasçılara kendi namlarına kullanılabilecek bir hak ve yetkinin tanınmadığı, bu fıkra ile tanınan yetkilerin eser sahibinin FSEK’nun 14. ve 15. maddelerinin birinci fıkralarında sayılan manevi hakların kullanım tarzını murisin arzusuna uygun bir şekilde gerçekleştirmek ve bu haklara tecavüz halinde de önleyici hukuk davalarını açmakla sınırlı olup; somut uyuşmazlıkta, umuma arz yetkisinin ihlali durumunda mirasçı olan davacıların FSEK’nun 14/1 ve 19/1 maddelerine dayalı manevi tazminat davası açamayacakları görüşünü açıklamak suretiyle, hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Her ne kadar, Özel Daire bozma ilamında somut uyuşmazlık bakımından FSEK’nun 16.maddesinin 3. ve 19.maddesinin 2.fıkraları yönünden Yerel Mahkemenin gerekçesi hakkında çok ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamış ise de, bozma ilamındaki genel gerekçe itibariyle, FSEK’nun 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkrasının ihlali halinde; aynı Kanunun 19/2. maddesine göre, mirasçıların her türlü hukuk davalarını ve bu bağlamda da FSEK’nun 70/1. maddesinde düzenlenen manevi hak tazminatı davası açabilecekleri hususunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
0 halde, somut uyuşmazlıkta, öncelikle, Yerel Mahkemenin direnme kararının gerekçelerinden birisini oluşturan FSEK’nun 14.maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan eser sahibinin umuma arz yetkisinin ihlali halinde mirasçıların FSEK’nun 19. maddesine dayalı olarak aynı Kanunun 70/1.maddesine göre manevi hak tazminat isteyip isteyemeyeceklerinin tartışılması gerekmektedir.
Manevi hakların eser sahibine sıkı sıkıya bağlı olmaları ve mirasla intikal etmemeleri, bazı hallerde bizzat eser sahibinin zararına sonuçlar doğurabilir. Bu yetkilerin eser sahibinin talimat ve istekleri doğrultusunda bile, başkaları tarafından kullanılamaması, çözümü güç sorunlar ortaya çıkarabilir. Oysa, eserin korunması amacıyla, eser sahibinin yakınları ile bazı kurumlara ve mali hak sahiplerine bir kısım manevi hakları kullanma yetkileri tanınması gereklidir (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Uçüncü Bası, Shf.163). Bu amaçla, FSEK’nun 19. maddesindeki düzenleme ile eser sahibinin anılan maddede belirtilen manevi haklarını kullanabilecek kişi ve kurumlar ve yetkileri belirtilmek suretiyle, eserin ve eser sahibinin ölümünden sonra da korunması amaçlanmıştır.
Öğretide de belirtildiği üzere, Türk Hukuku’nda mirasçılara sadece, esere saldırı halinde manevi tazminat davası açma hakkı tanınmıştır (Ü.Tekinalp, age, Shf. 163).
Medeni hukuk sahasında kişilik haklarının manevi menfaatleri ihlal edilenden başka kimseler tarafından kullanılmasına izin verilmemiştir. Gerçi, zarar görenin mirasçılarına da bazı hallerde kendi namlarına tazminat istemek hakkı tanınmışsa da, bu hakkın doğumu murise zarar veren eylemin aynı zamanda mirasçılara da zarar verici vasıfta olmasına bağlı olup ana kuraldan ayrılınmış değildir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda da aynı sistemden ilham alınmıştır. Bu Kanuna göre eser sahibinin şeref ve itibarı ile ilgili olmaları bakımından sırf eser sahibinin şahsına bağlı olan manevi hakların ölümünden sonra yetkili şahıslar tarafından kendi namlarına kullanılması keyfiyeti de, bu şahısların eserin hususiyet ve mahiyetinin muhafazasındaki menfaatleri bakımından kabul edilmiştir. Kanun nazarında eser sahibinin şeref ve itibarını ihlal eden her hareket eserin korunması ile yetkili şahısların da muhik menfaatlerini ihlal etmiş olmaktadır.
Telif Hukukunda eser bizatihi bir hayatiyete sahiptir. Gerçekte, eser sahibinin şerefine yönelik bir tecavüz esere tecavüzdür. Bu halde, eserin korunması, ilgili şahısların kendi namlarına harekete geçebilmeleri eserin korunmasındaki menfaatleri itibariyledir (Halil Arslanlı, Fikri Hukuk Dersleri II Fikir ve Sanat Eserleri, Shf. 90-91, Yıl 1954).
Öğretideki bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FSEK’nun 19. maddesindeki düzenleme ile amaçlanan, bizzat eser ve eser sahibinin manevi haklarının korunması olup, mirasçıların eser sahibinin şerefine yönelik veya eserin mahiyet ve hususiyetini bozan değiştirmeler dışında manevi hakların süjesi durumuna getirilerek onların kişilik değerlerine dahil edilmesi değildir.
5846 Sayılı FSEK’nun 19.maddesinin 1. fıkrasındaki düzenleme itibariyle de, muris aynı kanunun 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkralarında eser sahibine tanınan yetkilerin kullanılış tarzlarını tespit etmemiş ise, yahut, bu hususu herhangi bir kimseye bırakmamışsa bu yetkilerin kullanılması vasiyeti tenfiz memuruna, bu tayin edilmemişse sırasıyla sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana babasına ve kardeşlerine aittir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, bu hakların kullanılması üçüncü kişilere devredilmekle beraber, bu kimseler kendi yararlarına değil, ölmüş bulunan eser sahibinin yararına hareket etmektedirler. FSEK’nun 19. maddesi manevi hakların kullanılmasını sadece belli kişilere bırakmış bulunmaktadır. Miras hakkı içinde kabul edilmediğinden kanun koyucu bu hakkın kullanımını sırasıyla birinci fıkrada sayılan kişilere vermiştir. Temelde bu kimseler ölmüş bulunan eser sahibinin haklarını korurken, kendisinin hayatta iken vermiş bulunduğu talimata uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Herhangi bir saldırı halinde 19. maddede sayılan bu kişiler kendi yararlarına değil, ölmüş bulunan eser sahibinin açık ve olayın gelişimine en uygun olan yararına uyan bir biçimde davranmak yükümlülüğündedirler (Duygun Yarsuvat, Türk Hukukunda Eser Sahibi ve Haklan, Genişletilmiş 2. Baskı, Shf.129, Yıl 1984).
Nitekim, 19. maddenin dördüncü fikrasında da, selahiyetli kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemedikleri taktirde; mahkemenin, eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usulü ile ihtilafı halledeceği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FSEK”nun 19/1. maddesinde sayılan kişilerden olan mirasçıların, 1.fıkrada sayılan aynı Kanunun 14 ve 15. maddelerinin birinci fıkralarındaki hakların kullanımına ilişkin yetkileri, miras hakkından bağımsız olarak kanunla tanınmış yetkiler olmakla birlikte, bu yetkiler murisin doğrudan veya dolaylı ifade edilen arzusuna göre, bu da yoksa, murisin arzusuna en uygun düşecek şekilde kendi tercihlerine göre ve süresiz olarak kullanabilecekleri yetkilerdir.
FSEK’nun 19/1. maddesinin yukarıda açıklanan amacı ve düzenlenme biçimi itibariyle ve aralarında herhangi bir ayırım gözetilmediği halde; mahkemece, mirasçıların 1.fıkrada sayılan diğer kişi veya kuruluşlardan ayrık tutularak manevi hakları diğerlerinden farklı bir biçimde aslen iktisap ettikleri ve kişilik değerlerine dahil edildiğinden, fıkrada sayılan FSEK’nun 14. ve 15. maddelerinin birinci fıkrasındaki manevi hakları muris adına değil de kendi namlarına ve diledikleri gibi kullanabileceklerine ilişkin görüşte isabet bulunmamaktadır.
Bu bakımdan, FSEK’nun 19/1. maddesine göre, fıkrada sayılı manevi hakların ihlali halinde de, mirasçılar bu hükümden doğan yetkilerini eser sahibi muris adına kullandıklarından, söz konusu manevi haklara tecavüz halinde bu yetkileri eser ve eser sahibinin korunması için tecavüzün önlenmesi ve giderilmesi amaçlı davaların açılması ile sınırlı olup, mirasçılara FSEK’nun 70/1. maddesine dayalı manevi hak tazminatı isteme hakkı vermez.
Öte yandan, eser sahibinin manevi haklarının ihlalinden dolayı mirasçılarının üzüntü duyacakları ve manevi tazminat isteyebileceklerine ilişkin Yerel Mahkemenin gerekçesine gelince; eser sahibinin manevi haklarının ihlali yanında, eserin icrası ve başka yollarla yayınlanması eser sahibinin manevi hakları yanında onun kişilik haklarını da ihlal etmiş olabilir. İşte bu gibi hallerde Yargıtay Hukuk Bölümü İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.12.1981 gün ve E:1980/l K1981/2 sayılı kararında vurgulandığı gibi FSEK 70/1. maddesi yanında Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davalı eylemi aynı zamanda eser sahibi murisin kişilik haklarını ihlal ediyorsa koşulların varlığı halinde bu maddeye göre mirasçı olan davacılar da manevi tazminat isteyebileceklerdir. Ancak, somut uyuşmazlıkta davacıların bu yönde bir iddia ve talepleri de bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, FSEK’nun 14/1 ve 19/l. maddesi ile aynı Kanunun 70/1. maddesine göre mirasçıların manevi tazminat talep hakları bulunduğuna ilişkin Yerel Mahkemenin açıklanan yasa maddelerinin yorumuna yönelik direnme gerekçesi yerinde değildir.
Ne var ki, Yerel Mahkeme direnme kararında, sadece açıklanan gerekçeye değil; dava konusu esere müdahale edilmek suretiyle bazı kısımlarının çıkartıldığı ve değiştirildiği, bu durumun eser sahibinin FSEK’nun 16. maddesinden doğan haklarına tecavüz oluşturduğu, mirasçıların FSEK’nun 70/1. maddesi uyarınca manevi tazminat talep hakları bulunduğu, gerekçesine de dayanmıştır.
Özel Dairenin bozma ilamında ise, yukarıda da ayrıntısıyla açıklandığı üzere FSEK’nun 19/2. maddesi kapsamında aynı Kanunun 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkralarındaki manevi hakları mirasçıların aslen iktisap ettikleri ve 70 yıl müddetle kendi namlarına kullanabilecekleri ve bu hakların ihlali halinde mirasçı olan davacıların her türlü hukuk davalarını ve bu kapsamda da manevi tazminat davasını açabilecekleri ilke olarak açıklanmışsa da Yerel Mahkeme kararının FSEK’nun 16. maddesinde tanımlanan eserin bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekçesi ile ilgili ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamış ve bozma gerekçesi sadece FSEK’nun 19.maddesinin 1.fıkrası ile aynı Kanunun 14.maddesinin 1. fıkrasına dayandırılmıştır.
Bu nedenledir ki, mahkemenin bu yöne ilişen direnme gerekçesinin de irdelenmesi gerekmektedir:
Az önce de açıklandığı üzere, esasen, FSEK’nun 19.maddesinin 2. fıkrasına göre, aynı Kanunun 14, 15 ve 16. maddelerinin üçüncü fıkralarında tanınan manevi hakları mirasçıların aslen iktisap ederek 70 yıl süreyle kendi namlarına kullanabilecekleri ve anılan haklara yönelik bir ihlalin varlığı halinde de mirasçı olan davacıların manevi tazminat davası da dahil olmak üzere her türlü hukuk davalarını açabilecekleri hususunda Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Gerçekten de, gerek yargı kararlarında ve gerekse de öğretide benimsenen görüşler itibariyle, Kanun koyucu Medeni Hukuk alanındaki murisin şerefine yönelik saldırı halinde mirasçılara tanınan dava hakkı ile Fikri Hukuk’tan kaynaklanan eser sahibinin manevi haklara yönelik tecavüzün eser sahibinin şeref ve haysiyetine de saldırı oluşturması halinde mirasçıların dava hakkı arasında FSEK’nun 19.maddesinin 2. fıkrası vasıtasıyla bağlantı kurmuştur. Çünkü, eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyen, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü ihlal ve değişikliklerin eserin korunması ile yetkili olan murisin yakınları kapsamındaki mirasçılarının da yasal menfaatlerini ihlal edeceği tartışmasızdır. Nitekim, bu amaçla FSEK’nun 19.maddesinin 2. fıkrası ile bu kimselere bu maddede sayılan manevi hakları 70 yıl müddetle kendi namlarına kullanma yetkisi verilmiştir.
5846 Sayılı FSEK’nun 16/3. maddesine göre, eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü değiştirmeleri men edebilir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece alınan 20.06.2005 tarihli uzman bilirkişi raporunda murisin “Fetih Marşı” isimli şiirinin bir kısmının alınıp dizelerin ve sözlerinin yeri değiştirilerek eser parçalanmak suretiyle işlenerek musiki eserinin güftesi olarak kullanıldığı mütalaa edilmiştir. Bu açıklama itibariyle, eserin parçalanması sonucunda mahiyet ve hususiyetinin bozulduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu eylem FSEK’nun 16.maddesinin 3. fıkrasına aykırılık oluşturduğundan, mirasçı olan davacıların aynı Kanunun 19. maddesinin 2. fıkrasından kaynaklanan haklarını kullanarak yine, aynı Kanunun 70/1. maddesine göre manevi tazminat isteyebileceklerinin kabulü gerektiğine ilişkin direnme gerekçesi yerindedir.
Açıklanan bu gerekçe itibariyle manevi tazminata hükmedilmesi ve hükmedilen miktar usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 28.05.2008 gününde yapılan, ön sorun oylaması yönünden ikinci, esas yönünden ilk görüşmede oybirliği ile karar verildi.