Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/363 E. 2008/366 K. 07.05.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/363
KARAR NO : 2008/366
KARAR TARİHİ : 07.05.2008

MAHKEMESİ : İzmir 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/04/2008
NUMARASI : 2008/31-2008/159

Taraflar arasındaki “rücuan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 2. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.07.2007 gün ve 243-431 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13.12.2007 gün ve 17170-21097 sayılı ilamı ile, (…Dava; iş kazasından doğan rücuan tazminat istemine ilişkin olup, yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
Bozma kararımızda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile, 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu hakkından düşülmesine imkan yoktur. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kurumun rücu hakkı kanundan doğan bağımsız rücu hakkına dönüşmüştür.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerine davalıların toplam % 65 kusur oranının uygulanmasıyla belirlenecek miktardan, ilk rücu davasında ilk peşin değere ilişkin olarak hükmedilen miktar düşülerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bahse konu yasa değişikliğinden önce verilip kesinleşen ilk rücu davasındaki peşin sermaye değerine ilişkin miktar, ilk peşin sermaye değerin yanında kanun, kararname, katsayı artışı nedeniyle gerçekleşen artışları da içermektedir. Hal böyle olunca, mahkemece, o davada hükmedilen artışlara ilişkin miktarın iş bu davadaki gelirin ilk peşin sermaye değerinden düşülemeyeceği olgusu da gözetilmelidir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26469 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas, 2006/106 sayılı Kararı ile, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve gelir artışlarından doğan Kurum zararının işverenden tahsiline olanak tanıyan “… sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere …” bölümü Anayasa’nın “sosyal devlet” ve “hukuk devleti” ilkelerine aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğü girmekte olup, yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır (Anayasa m. 153). Diğer taraftan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76. maddesinde “Hakim re’sen Türk Kanunları mücibince hüküm verir” yönündeki yasal ilke gözetildiğinde, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının, kesin hüküm halini almamış (derdest) davalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
İptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular karşısında Kurumun rücu hakkı, Kanun gereğince sigortalıya veya haksahiplerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin toplamı ile gelir bağlanırsa, bu gelirin ilk peşin sermaye değeri ile sınırlı bulunmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2007 gün ve 2007/10-973-975 sayılı kararı)..
İşverenin davalı olarak gösterildiği kesinleşen ilk rücu davasında, davaya konu zararlandırıcı sigorta olayının oluşumunda % 50, dava dışı işveren vekili ise %15 oranlarında kusurlu bulunmuştur. Anılan davada, sigortalıya bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin ilk peşin sermaye değeri ile birlikte, bu gelirde meydana gelen artışlar talep edilmiş, davalının kusur oranı dikkate alınarak karar verilmiştir. Eldeki davada, işveren yanında, ilk davada taraf olmayan işveren vekili de davalı gösterilerek müştereken ve müteselsilen istemde bulunulmaktadır.
Uyuşmazlık; ilk (kısmi) rücu davasında hüküm altına alınmış olan gelir artışının, (o davada) hüküm altına alınmayan ilk peşin değerli gelirin kusur farkına mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Sorunun çözümünde; “kazanılmış hak” ve “kesin hüküm” kavramlarının üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:
Kazanılmış haklar, hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Diğer yandan, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal kararlara tanınan hukuksal gerçeklik niteliğidir. Maddi anlamda kesin hüküm sayesinde, mahkeme kararlarına güven duyulması ve bu kararların uygulanması, yanlar arasındaki uyuşmazlığın bütün bir gelecek için son bulması, çelişik kararlar verilmesine engel olunması, toplumsal yaşam için zorunlu olan hukuksal istikrarın sağlanması amaçlanır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesinde 506 sayılı Kanunun 26. maddesine dayalı olarak açılan davalarda Kurumun rücu alacağı, sigortalı ya da hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği miktarla sınırlıdır. Davacı Kurumun, belirlenen bu miktar ile sınırlı olmak üzere; gelirin ilk ve artışa ilişkin peşin sermaye değerleri karşılığının tahsilini istemesi, iptal öncesi yasal düzenlemelere uygun bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının mahkemeleri bağlayıcı niteliği açıktır. Ne var ki bu etki, kararın yayımlanması ile ortaya çıkar, derdest olan davalar açısından geçerlidir. Artışların bir bölümünün ilk rücu davasında hüküm altına alınmış olması, maddi anlamda kesin hüküm niteliğindedir. Davacı Kurumun rücu hakkının hukuksal temelinin ve kapsamının Anayasa Mahkemesi iptal kararı sonrasındaki tanımı, kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı, engelleyici nitelikte sonuç doğurmayacaktır.
Sigortalı veya haksahiplerine bağlanan gelirde meydana gelen her artış ya da değişiklik ayrı bir olgu niteliğindedir. İlk peşin değerli gelir ile artışlar nedeniyle açılan ilk rücu davasının kesinleşmiş olması, ilk peşin değerli gelirin (ilk davada hüküm altına alınmayan) kusur farkı nedeniyle kesin hüküm engeli oluşturmayacağı da belirgindir. Eldeki davada, sürekli iş göremezlik gelirinin ilk peşin sermaye değeri, artışlardan bağımsız, ayrı bir olgu, ayrı bir değer ifade etmektedir.
Davacı Kurum yönünden kazanılmış hak oluşturması ve kesin hüküm nedeniyle olumsuz dava şartı niteliğinde bulunmaması karşısında, mahkemece, ilk peşin değerli gelirin hüküm altına alınmayan bölümünün kabulü gerekirken, ayrı birer olgu durumunda bulunan gelir artışlarına ilişkin hüküm altına alınan miktar nedeniyle istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alınarak yapılacak inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.