Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/345 E. 2008/338 K. 30.04.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/345
KARAR NO : 2008/338
KARAR TARİHİ : 30.04.2008

MAHKEMESİ : İstanbul 9.İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26.04.2007
NUMARASI : 2007/111 E-2007/402 K.
Taraflar arasındaki “itirazın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9.İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.05.2006 gün ve 2005/1724-2006/850 sayılı kararın incelenmesi Davacı/alacaklı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 19.10.2006 gün ve 2006/16120-19691 sayılı ilamı ile; (“…01.03.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun geçici 4.maddesinde; kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş ve haklarında icra takibi başlatılmış yada 31.01.2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde kredi veren kuruluşa yasada öngörüldüğü şekilde müracaat ederek borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksiti peşin ödemeleri şartıyla son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık %18 faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını icra takip dava masraf ve harçları vekalet ücreti ile birlikte onsekiz eşit taksitte ödeme hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir.
Bu durumda Mahkemece öncelikle Kredi kartı borçlusunun yasada öngörüldüğü şekilde belirlenen sürede alacaklı bankaya başvurusu olup olmadığı ve borçla ilgili yeniden yapılandırma yapılıp yapılmadığını ilgili bankadan sorularak belirlenmelidir. Borçlu tarafından alacaklı bankaya başvurulması sonucu bankaca borçla ilgili yeniden yapılandırma yapılmış olduğunun tespiti halinde 5464 Sayılı Yasanın geçici 4.maddesinin 5.fıkrası uyarınca yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca yaptığı itiraz ortadan kalkacağından alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddi gerekir.
Şayet yasada belirtilen süre içerisinde borçlu başvurusu tespit edilemez ise bu takdirde Mahkemece 5464 Sayılı Yasanın 26.maddesi de dikkate alınarak işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre hüküm tesis edilmelidir.
0 halde, Mahkemece 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu kapsamında değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi için kararın bozulması gerekmiştir.”.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı/alacaklı banka vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı/alacaklı banka borçlu hakkında İstanbul 11.İcra Müdürlüğünün 2005/12426 sayılı dosyasında 10.08.2005 tarihinde borçlu aleyhine ilamsız takibe girişerek kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsilini istemiş; ödeme emrinin 25.08.2005 tarihinde tebliği üzerine borçlu 31.08.2005 tarihinde süresinde takibe itiraz etmiş; takip durmuştur. Borçluya hesap özeti ve kat ihtarı gönderilmekle 31.01.2006 tarihinden önce temerrüde düşmüş ve hakkında icra takibi yapılmıştır.
Alacaklı/banka vekili süresinde 03.10.2005 tarihinde açtığı eldeki davayla borçlunun borca ve faize itirazlarının haksız ve kötüniyetli olduğundan kaldırılmasını, takibin devamını ve borçlunun %40 tazminata mahkûm edilmesini istemiş; borçlu ise davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme icra dosyasını getirtmiş; 02.03.2006 tarihli celsede (ki 01.03.2006 günlü Resmi gazetede 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu yayımlanmış olmakla bu tarihte yürürlüktedir) verilen ara kararında aynen;“HUMK.nun 275.maddesi gereğince uyuşmazlığın bilirkişi aracılığı ile HUMK.328 maddesi gereğince hesaplamayı gerektirdiğinden taraf teşkili sağlanamadığından kendiliğinden A.. B..’nin yetki ve görevlendirilerek alacağın kat edildiği tarihten takip tarihine değin akdi faiz ve akdi faizin sınırlandırıldığı Tüketici Yasası ve 01.03.2006 tarihli kredi kartından kaynaklanan uyuşmazlıkların giderilmesine ilişkin yasa hükümleri de gözetilerek olgusal olarak belirlenmesine, bunun için gerekli olan 60 YTL nin 10 günlük süre içinde davacı tarafından HUMK.414 maddesi gereğince mahkememize sunulduğunda bilirkişinin etkinliklerine başlamasına, bilirkişi raporunu sunduğunda ve giderler ödendiğinde raporun yanlara tebliğine, duruşmanın 25.05.2006 tarihine bırakılmasına” karar vermiştir.
25.05.2006 tarihli celsede de aynen; “Yapılan incelemede davacı yanın son ara kararımızın gereklerini yerine getirmediği, davalı vekilinin de savunmalarını içeren dilekçe vermiş olduğu görülmekle( ki zapta böyle yazılmışsa da davalı tarafı temsilen yargılamaya katılan olmamış, dilekçe de verilmemiştir)” hususları zapta geçirilmiş; Davacı vekili, Bankalar Yasasında meydana gelen değişikliği gözeterek ara kararını yerine getirmediğini beyan etmiş; mahkemece yargılama sonlandırılarak davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi davacı vekilinin ara kararı gereğini yerine getirmemesine dayanmaktadır.
Davacı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece karar özetle; “Mahkemece 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu kapsamında, kredi kartı borçlusunun yasada öngörüldüğü şekilde belirlenen sürede alacaklı bankaya başvurusu olup olmadığı ve borçla ilgili yeniden yapılandırma yapılıp yapılmadığını ilgili bankadan sorularak belirlenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi” gerektiğinden bahisle bozulmuş; mahkemece “…Verilen 10 günlük sürede bilirkişi incelemesi için gereken masrafın yatırılmadığı, karar tarihinde 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunundaki sürenin dolmuş olduğu” gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü temyize davacı/alacaklı vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Banka kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan alacak nedeniyle girişilen takibe itirazın kaldırılması istemli davanın yargılaması sırasında borçlulara yeni olanaklar getiren 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun geçici 4.maddesi 01.03.2006 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmekle; 02.03.2006 tarihli celsede verilen ara kararında tanınan 10 günlük sürenin borçluların yasada öngörülen 60 günlük başvuru süresinin dolmasından önceye rastlaması ve yine mahkemece verilen bu sürenin kesin olduğuna ilişkin ihtarın da yapılmamış olması karşısında davanın salt ara kararının yerine getirilmediğinden bahisle reddinin ve bozma sonrası davacı/alacaklı vekilinin borçlunun başvurusu olmadığına ilişkin beyanının yeterli kabul edilerek 5464 sayılı Kanun gereğince araştırma yapılmamış olmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu, 01.03.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak; Kanunun 49.maddesi hükmü gereğince yayımlandığı bu tarihte yürürlüğe girmiştir.
5464 sayılı Kanun, Geçici Madde 4;
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 31/1/2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçluları, altmış gün içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa veya avukatına yazılı olarak, güncel tebligat adresi de belirtmek suretiyle müracaat ederek, borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde, düzenlenecek ödeme plânını imzalamaları ve ilk taksiti de peşin ödemeleri şartıyla kendisine bildirilen son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık % 18 faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını; icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçları, vekâlet ücreti ile birlikte onsekiz eşit taksitte ödeme hakkına sahip olurlar.
Temerrüt tarihindeki ana para borcu kart çıkaran kuruluş tarafından kart hamiline o tarihte gönderilen son dönem borcunda belirtilen toplam borç tutarıdır.
Kredi kartı borçlusunun bu maddenin birinci fıkrasına uygun olarak alacaklıya müracaat etmesi ve yapılan ödeme plânı doğrultusunda taksit tutarlarını ödemesi şartıyla, halihazırda yapılmış işlemler baki kalmak kaydıyla icra işlemleri durur, İcra ve İflas Kanununda belirtilen süreler işlemez.
Kredi kartı borçlusu bu ödeme plânına karşı ancak, plân doğrultusunda ödeme yapmak ve ödemelere devam etmek koşulu ile itiraz yoluna başvurabilir.
İşbu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme plânı uyarınca son taksitin de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.
Taksitlerden herhangi birinin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar ortadan kalkar ve bu Kanunun 26 ncı maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden mevcut icra takip işlemlerine devam edilir.
İşbu geçici madde Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce yapılmış ödemeleri geri isteme hakkı vermez.”
Hükmünü içermektedir.
Bu açık hüküm gereğince:
Anılan kanunun yürürlüğe girdiği 01.03.2006 tarihi itibariyle;
a)Kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş veya,
b)Haklarında icra takibi başlatılmış yada,
c)31.01.2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan,
kredi kartı borçlularına, “altmış gün” içerisinde “kredi veren kuruluşa” yine “yasada öngörülen şekilde müracaat etme ve borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etme” olanağı getirilmiştir.
Yine aynı hükümde:
Kanun ile getirilen bu olanağı kullanan ve borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan eden kredi kartı borçlularının;
a) Bu beyanları üzerine düzenlenecek ödeme planını imzalamaları” ve,
b) İlk taksiti de peşin ödemeleri”
şartıyla;
“Son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık %18 faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını”; şayet anılan bu borç icra takibine konu olmuş ise, “Takip, dava masraf ve harçları, vekâlet ücreti ile birlikte hesaplanan borç tutarını”;
“Onsekiz eşit taksitte ödeme” hakkına sahip olacakları belirtilmiştir.
Açıklanan durum karşısında:
Mahkemece, öncelikle “Kanundan yararlanmak üzere başvurma hakkı bulunduğu kabul olunan davalı/kredi kartı borçlusu hakkında, 5464 sayılı Kanun’un Geçici Madde 4 hükmünün uygulanmasına yönelik” araştırmaya girişilerek, davacı/alacaklı bankadan;
“Davalı/kredi kartı borçlusunun; kredi veren kuruluşa yani alacaklı bankaya, altmış gün içerisinde yasada öngörülen şekilde yapılmış bir müracaatının ve borcunu taksitle ödemek istediğine ilişkin beyanının bulunup bulunmadığı; şayet böyle bir başvuru ve beyanı varsa taraflarca yasada gösterilen takibi işlemlerin yapılıp yapılmadığı ve böylece yeni bir yapılandırmanın gerçekleşip gerçekleşmediği”
hususları sorulmalı; böylece, borçlunun anılan kanun karşısındaki durumu belirlenmelidir.
Mahkemece, yapılacak bu araştırma sonucunda;
Borçlu tarafından yukarıda açıklanan kanun hükmünde yer alan şekil ve koşullara uygun olarak alacaklı bankaya başvurulduğunun ve bu başvuru sonucunda da bankaca yine bu hükümde aranan biçimde borçla ilgili yeniden yapılandırmaya gidilmiş olduğunun tespiti halinde 5464 Sayılı Kanunun Geçici 4.maddesinin 5.fıkrasında yer alan “İşbu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme plânı uyarınca son taksitin de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.” hükmü uyarınca yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca yaptığı itirazlar, kanun gereği ortadan kalkacağından, alacaklının itirazın kaldırılmasına yönelik isteminin de salt bu nedenle reddine karar verilmeli;
Şayet, borçlunun böyle bir başvuruda bulunmadığının veya başvurmakla birlikte bunun maddede belirtilen süre ve koşullarda olmadığının tespiti halinde ise, 5464 Sayılı Kanunun başta 26.maddesi olmak üzere ilgili diğer hükümleri de dikkate alınarak işin esası incelenerek, oluşacak sonuca göre bir hüküm tesis edilmelidir. Bu araştırma yapılmadan salt banka vekilinin beyanıyla sonuca varılması olanaklı değildir.
Diğer taraftan,1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 414.maddesi uyarınca mahkemece verilen keşif kararında ve bilirkişi dinlenmesinde, bilirkişi ücreti, bilirkişi başka mahkemede dinlenecek ise dosyanın talimat mahalline gidiş geliş ücreti, bilirkişiye tebligat ücreti, bilirkişi dinlenmesi sırasında tarafların hazır bulunması için davetiye giderinin yatırılması için, aynı yasanın 163.maddesi uyarınca ilgili tarafa kesin önel verilmeli, kesin önele ilişkin ara kararında, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının belirtilmesi, bilhassa tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, ayrıca önele uymamanın doğuracağı sonuçların ayırım yapılmadan açıklanması ve tarafların uyarılması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.11.1972 gün E: 8/832, K:935; 26.02.1975 T. 1972/1-1273 E. 1975/258 K;18.02.1983 t, 1980/1-1284 E. 1983/141 K; 30.12.1992 tarih 1992/16-666 E, 1992/769 K.; 26.12.2001 gün 2001/2-1112 E, 2001/1161 K.; 01.05.2002 T. 2002/20-393 E., 2002/337 K.; 12.06.2002 T. 2002/ 2- 473 E. 2002/ 483 K; 07.05.2003 T. 2003/11-319 E., 2003/335 K. Sayılı ilamlarında da açıkça vurgulandığı üzere; mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.
Mahkemece, ilk oturumda verilen kesin süre gereklerinin yerine getirilmemesi, davanın reddi gerekçesi olarak gösterilmiştir. Ne var ki, bu sürenin veriliş biçimi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 163. maddesi anlamında sonuç doğuracak nitelikte olmadığı gibi bu sürenin 5464 sayılı Kanun Geçici Madde 4’te tanınan yasal başvuru süreleri geçmeden ve Kanunun tanıdığı olanaklar yukarıda açıklanan şekilde sağlanmadan verilmiş olması da usule ve anılan yasanın amacına uygun değildir.
Ayrıca, Hakim davayı çabuk ve en az masraf gerektirecek şekilde, diğer bir anlatımla ekonomik bir biçimde görmekle yükümlüdür. (HUMK. Md. 77.) Bu çabukluk, basitlik ve ucuzluk ilkesi çok önemli olduğundan Anayasamız dahi hükme bağlama ihtiyacını duymuştur. (Bkz. Anayasa 141/son) Gerçekte de uyuşmazlık bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra artık kamu yararı alanına girmiş sayılır. Davanın çabuk bir şekilde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumunda yararı vardır. Bu nedenle hakim davayı mümkün olduğu kadar çabuk, düzenli ve ekonomik bir şekilde sonuçlandırmakla yükümlüdür. Hakim anılan yasa maddesinin amacını yerine getirmeye çalışırken dava dosyasını tamamen okuyup, dava hakkında tam bilgi sahibi olmadan duruşma günü tayin etmemeye özen göstermelidir. Hâkim davaya iyice hazırlanmalı tarafların hangi hususlarda çekişme içinde bulunduklarını hangilerinde olmadıklarını tesbit etmelidir. Bundan sonra çekişme olmayan hususlarda araştırmaya gerek olmadığı için araştırma daha çok çekişmeli konulara yöneltilmelidir. Bu cümleden olarak hâkim öncelikle esas hakkında tahkikata girişmeden önce dava şartlarının var olup olmadığını tesbit etmeli, bunlardan birinin bulunmadığının sonucuna kavuşursa davayı esasa girmeden dinleme olanağı olmadığından reddetmelidir. Bu nedenle, hakim henüz esasa girişmeden öncelikle davanın başında, görev sorununu ve diğer dava şartlarını doğrudan incelemesi ancak bunların varlığını tesbit ettikten sonra esas hakkında araştırmaya girişmesi gerekir. Hakim, yasal düzenlemeleri takip ve uygulama konusunda da kendini güncellemeli ve usul kurallarını yasanın amacından uzaklaşmadan gereği gibi yerine getirmelidir. Bu gereklere salt yargılamayı süratlendirmek adına uyulmaması, esasın usule boğdurulması anlamına gelir ki, bu da yargılama hukukunun prensipleri ile bağdaşmaz.
Mahkeme, açıklanan tüm bu gereklere uygun olmayan ve savunma hakkını kısıtlar biçimde davalı yan istemlerini reddetmekle, açıklanan yasal düzenlemeler ile yerleşik ilke ve kurallara aykırı karar vermiştir.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle “Kanundan yararlanmak üzere başvurma hakkı bulunduğu kabul olunan davalı/kredi kartı borçlusu hakkında, 5464 sayılı Kanun’un Geçici Madde 4 hükmünün uygulanmasına yönelik” araştırmaya girişilerek, davacı/alacaklı bankadan; “Davalı/kredi kartı borçlusunun; kredi veren kuruluşa yani alacaklı bankaya, altmış gün içerisinde yasada öngörülen şekilde yapılmış bir müracaatının ve borcunu taksitle ödemek istediğine ilişkin beyanının bulunup bulunmadığı; şayet böyle bir başvuru ve beyanı varsa taraflarca yasada gösterilen takibi işlemlerin yapılıp yapılmadığı ve böylece yeni bir yapılandırmanın gerçekleşip gerçekleşmediği” nin sorulması ; böylece, borçlunun anılan kanun karşısındaki durumunun belirlenmesi olmalıdır. Yukarıda da açıklandığı üzere yapılacak araştırma sonucuna göre, borçlu tarafından yukarıda açıklanan kanun hükmünde yer alan şekil ve koşullara uygun olarak alacaklı bankaya başvurulduğunun ve bu başvuru sonucunda da bankaca yine bu hükümde aranan biçimde borçla ilgili yeniden yapılandırmaya gidilmiş olduğunun tespiti halinde 5464 Sayılı Kanunun Geçici 4.maddesinin 5.fıkrası hükmü uyarınca yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca yaptığı itirazlar, kanun gereği ortadan kalkacağından, alacaklının itirazın kaldırılmasına yönelik isteminin de salt bu nedenle reddine karar verilmeli; şayet, borçlunun böyle bir başvuruda bulunmadığının veya başvurmakla birlikte bunun maddede belirtilen süre ve koşullarda olmadığının tespiti halinde ise, 5464 Sayılı Kanunun başta 26.maddesi olmak üzere ilgili diğer hükümleri de dikkate alınarak işin esası incelenerek, oluşacak sonuca göre bir hüküm tesis edilmelidir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı/alacaklı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 30.04.2008 gününde, oybirliği ile karar verildi.