Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/278 E. 2008/254 K. 19.03.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/278
KARAR NO : 2008/254
KARAR TARİHİ : 19.03.2008

MAHKEMESİ : Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 11/10/2007
NUMARASI : 2007/32-2007/373
Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 7.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 24.05.2005 gün ve 2003/686-2005/213 sayılı kararın incelenmesi davacılar N..D.., M..D..ve C..Ç.. ile davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13.11.2006 gün ve 2005/6445-2006/6462 sayılı ilamı ile ;
“1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacılardan N..D..08.03.2000 ve M..D..da 17.06.1999 tarihli teslim tutanakları ile kendilerine isabet eden bağımsız bölümleri eksiksiz olarak teslim almış olmalarına ve bu bağımsız bölümlerdeki kusurlu işlerin de açık ayıp niteliğinde bulunmasına ve bu ayıplarla ilgili olarak da ihtiraz kayıt dermeyan etmemiş olmalarına göre bu davacılar, ancak bağımsız bölümlerinin kirası ile ortak yerlerdeki eksik ve ayıplı işler bedellerinden paylarına düşeni talep edebilirler. Bu durumda diğer taleplerinin reddi gerekir.
Diğer davacı C.. Ç.. ise 25.06.1999 tarihli ibraname ile kendisine düşen bağımsız bölümler yönünden sözleşmeden doğan alacaklarından dolayı yükleniciyi ibra ettiğine göre, bu davacı da, ancak ortak yerlerdeki eksik ve ayıplı işler bedelinden payına düşeni talep edebilir. Bunun dışındaki taleplerinin reddi gerekir.
Mahkemece teslim ve ibra tutanakları dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar oluşturulması doğru olmamıştır. Yapılacak iş, gerekirse yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bilirkişilerden ek rapor alınmak suretiyle gerekli değerlendirmenin yapılmasından ve sonucuna göre karar oluşturulmasından ibarettir.
3-Kabule göre de, ıslah ile artırılan alacak kısmına, ıslah tarihi itibariyle faize hükmedilmesi gerekirken, tüm alacak miktarları yönünden esas dava tarihinin faize başlangıç alınması doğru olmamıştır.”
gerekçesiyle “(1.) bent uyarınca tarafların sair temyiz itirazlarının reddine, kararın (2.) bentte açıklanan nedenlerle taraflar, (3.) bentte açıklanan nedenlerle davalı yüklenici yararına” bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen davalar, Gayrımenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacılar M..ve C..yönünden davanın kısmen kabulüne, davacı Nurettin yönünden ise fazlaya ilişkin hakları saklı bırakılarak davanın kabulüne karar verilmiş; bu davacıların ve davalı vekillerinin temyizi üzerine karar, başlık bölümüne aynen alınan bozma ilamının ikinci bendinde açıklanan nedenlerle taraflar yararına, üçüncü bendinde belirtilen kabul biçimine göre bozma nedeniyle de davalı yararına, bozulmuştur.
Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında davacılar vekili önceki kararda direnilmesini; davalı vekili ise bozmaya uyulmasını istemişlerdir.
Yargılamanın 26.06.2007 tarihli oturumunda mahkemece bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünden verilen ara kararında aynen ;
“1-Davacı N..D..vekilinin açtığı davada ıslah da nazara alınarak mahkememizin 24.05.2005 günlü hükmünde faiz başlangıç tarihi haricinde direnilmesine, faiz başlangıcı ile ilgili olarak Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 13.11.2006 günlü bozmasına uyulmasına,
2-Ankara 12. Asliye hukuk Mahkemesi’nin 2004/60 Esas sayılı dosyası ile açılan davacı M.. D..’la ilgili davanın M.. D.. yönünden dava konusu yapılan 9. ve 15. bağımsız bölümlerdeki geç teslimden istenen kira alacağına dair toplam 765 YTL talebin reddine ve bağımsız bölümlerdeki gizli ayıba karşı verilen 1.500 YTL’lik tazminat ile ilgili ve ıslah olmadığından faiz başlangıcına ilişkin bozmaya karşı direnilmesine, hükmedilen 2.673.03 YTL’lik alacaktan 1.500 YTL ile ayıplı noksan işlerinde 2.707.95 YTL tuttuğu anlaşılmakla, noksan ve ayıplı işler yönünden Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 13.11.2006 günlü bozmasına uyulmasına,
Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/60 Esas sayılı dosyasındaki davacı C..Ç..’le ilgili olarak açılan davada Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13.11.2006 günlü bozmasına, kira tazminatı talebinin reddine ve bağımsız bölümlerdeki gizli ayıpla ilgili tazminat hükmedilmesine dair kısmına karşı direnilmesine, gizli ayıplı bağımsız bölümlerdeki 3.000 YTL Iik alacakla birlikte toplam alacağın 5.531.96 YTL olması nedeniyle bu yönden bozmaya uyulmasına”
Karar verilmiş;
11.10.2007 tarihli son celsede verilen kısa kararda ise aynen;
“1-Davacı vekilinin davacı N..D..ile ilgili açtığı davanın ıslah da nazara alınarak Mahkememizin 24.5.2005 günlü hükmünde faiz başlangıcı haricinde kalan Yargıtay 15 HD.sının 13.11.2006 bozmasına karşı 24.5.2005 günlü kararında direnilerek ıslah edilen miktarda nazara alınarak davanın kabulü ile ortak yerlerdeki noksan işlerden dolayı 2.187.21 YTL ile açık ayıplı işlerden dolayı 356.20 YTL gizli ayıplı işlerden dolayı 670.36 YTL bağımsız bölümlerdeki gizli ayıplardan dolayı 3.300 YTL ve kira mahrumiyetinden dolayı 1.125 YTL ki 7.638,77 YTL nın 6.000 YTL lik kısmına 28.7.2003 dava tarihinden 1.638.77 YTL lik kısmına ıslah tarihi olan 23.3.2005 tarihinden itibaren % 70 oranını aşılmamak kaydı ile değişken avans faizi ile davalı E.. M..’den alınıp Davacı N..D..’a verilmesine,
2-Davacıların Ankara 12 Asliye Hukuk mahkemesinin 2004/60 esasta açıp ta dava dosyası ile birleştirilen dosyasına ilişkin olarak
a- Davacı M..D..açtığı davaya ilişkin olarak noksan ve gizli ayıplı iş bedeli olarak Mahkememizin 24.5.2005 günlü kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay 15 HD nın 13.11.2006 günlü bozmasına ilişkin olarak da 24.5.2005 günlü Mahkememiz kararında dava konusu olan 9 ve 15 bağımsız bölümlerdeki geç teslim de istenen kira alacağına dair toplam 765.00 YTL talebin reddine ve bağımsız bölümlerdeki gizli ayıba karşı verilen 1500 YTYL lik tazminatla ilgili ıslah olmadığından faiz başlangıcından ilişkin bozmaya karşı direnilmesi ile 2.707,95 YTL nın birleştirilen dosyanın dava tarihi 28.1.2004 den itibaren değişken oranlardaki ve % 48 oranı aşılmak kaydı ile avans faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
Fazla talebin reddine,
b- Davacı C..Ç..’in açtığı davaya ilişkin noksan ayıplı iş bedeli olarak mahkememizin 24.5.2005 günlü kararının bozulmasına dair Yargıtay 15 HD nın 13.11.2006 günlü bozmasına ilişkin olarak da dava konusu olan 4-5-16 bağımsız bölümlerin geç tesliminden kira tazminatı reddine ve bağımsız bölümdeki gizli ayıpla ilgili tazminat hükmedilmesine dair kısmına karşı direnilmesi ile noksan ve ayıplı iş bedellerinden 5.551, 96 YTL nın birleştirilen dosyanın dava tarihi 28.1.2004 tarihinden itibaren değişken oranlardaki ve % 48 oranı aşılmamak koşulu ile avans faizi ile davalıdan alınıp bu davacıya verilmesine,
Fazla talebin reddine,”
Hükmedilmiştir.
Böylece, mahkemenin kararın gerekçesinde de açıkladığı üzere N.. D..yönünden sadece bozma ilamında kabul biçimine göre faiz başlangıcı yönünden yapılan eleştiri mahiyetindeki açıklamalar da bozma kabul edilerek uyulmuş; diğer yönlerden direnilmiştir. Yine davacı M..yönünden geç teslimden kaynaklanan kira talebinin reddine, gizli ayıptan kaynaklanan 1.500 YTL tazminat ve ayrıca yine kabul biçimine göre faiz başlangıcı yönünden yapılan eleştiri mahiyetindeki açıklamalar da bozma kabul edilerek direnilmiş, ayıplı ve noksan işler yönünden ise kısmi olarak bozmaya uyulmuştur. Davacı C.. yönünden ise kira tazminatının reddine ve bağımsız bölümlerden dolayı gizli ayıpla ilgili tazminata hükmedilmesine ilişkin kısım yönünden direnme kararı verilmiş; gizli ayıpların bağımsız bölümlerle ilgili kısmına ilişkin alacak yönünden bozmaya uyulmuştur.
Mahkemenin yukarıda açıklanan bozmaya kısmen uyma kısmen direnmeye ilişkin ara kararı ile kısa kararı birbiriyle çelişkili olduğu gibi, gerekçeli kararda ortaya konulan “…bozmaya karşı direnilerek ortak yerlerden dolayı noksan ve ayıplı işler bedeli olarak 5.541 ,96 YTL’ye dava tarihinden itibaren faiz uygulanarak hükmedilmesi gerektiği sonucuna varıldığından bozma ilamına karşı hüküm kurulduğu sırada C..Ç..’le ilgili alacağın 5.531,96 YTL şeklinde hataen tutanağa geçtiği de anlaşılmakla, bozmaya uyulmasına ilişkin 26.06.2007 tarihli celsedeki 5.531 ,96 YTL’lik rakamdaki daktilo hatası ve son kısa karardaki daktilo hatası düzeltilerek 5.541 ,96 YTLye faiz uygulanarak hüküm kurulması yönünde karar verilmesinin doğru olacağı sonuç ve kanısına varılarak aşağıda gösterildiği şekilde her üç davacı ile ilgili kısmi direnme ile hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.” Şeklindeki gerekçeyle de çelişkinin varlığı açıkça vurgulanmış; gerekçeli direnme kararının hüküm fıkrasında ise aynen;
“1-Davacı vekilinin davacı N..D..ile ilgili açtığı davanın ıslah ta nazara alınarak Mahkememizin 24.05.2005 günlü hükmünde faiz başlangıcı haricinde kalan Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 13.11.2006 tarihli bozmasına karşı 24.05.2005 günlü kararında DİRENİLEREK ıslah edilen miktar da nazara alınarak DAVANIN KABULÜ ile ortak yerlerdeki noksan işlerden dolayı 2.187,21 YTL ile açık ayıplı işlerden dolayı 356,20 YTL, gizli ayıplı işlerden dolayı 670,36 YTL, bağımsız bölümlerdeki gizli ayıplardan dolayı 3.300 YTL ve kira mahrumiyetinden dolayı 1.125 YTL ki 7.638,77 YTL nin 6.000 YTL lik kısmına 28.07.2003 dava tarihinden, 1.638,77 YTL lik kısmına ıslah tarihi olan 23.03.2005 tarihinden itibaren % 70 oranı aşılmamak kaydı ile değişken avans faizi ile davalı E..M..’den alınıp davacı N.. D..a verilmesine,
2-Davacıların Ankara 12 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/60 Esas sayılı dosya ile açtıkları ve birleştirilen dava dosyasına ilişkin olarak;
a) Davacı M..D..’ın açtığı davaya ilişkin olarak noksan ve gizli ayıplı iş bedeli olarak mahkememizin 24.05.2005 günlü kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13.11.2006 günlü bozmasına ilişkin olarak da 24.05.2005 günlü mahkememiz kararında dava konusu olan 9 ve 15. bağımsız bölümlerdeki geç teslim de istenen kira alacağına dair toplam 765 YTL talebin reddine ve bağımsız bölümlerdeki gizli ayıba karşı verilen 1.500 YTL lik tazminatla ilgili ıslah olmadığından faiz başlangıcına ilişkin bozmaya karşı DİRENİLMESI ile 2.707,95 YTLnin birleştirilen dosyanın dava tarihi 28.01.2004 tarihinden itibaren değişken oranlardaki ve % 48 oranı aşılmamak kaydı ile avans faiziyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla talebin reddine,
b) Davacı C..Ç..’in açtığı davaya ilişkin noksan ayıplı iş bedeli olarak mahkememizin 24.05.2005 günlü kararının bozulmasına dair Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13.11.2006 günlü bozmasına ilişkin olarak da dava konusu olan 4-5-16 bağımsız bölümlerin geç tesliminden kira tazminatı talebinin reddine ve bağımsız bölümlerdeki gizli ayıpla ilgili tazminat hükmedilmesine dair kısmına karşı DİRENİLMESİ ile noksan ve ayıplı iş bedellerinden 5.541,96 YTL nin birleştirilen dosyanın dava tarihi 28.01.2004 tarihinden itibaren değişken oranlardaki ve % 48 oranı aşılmamak koşulu ile avans faizi ile davalıdan alınıp bu davacıya verilmesine, fazla talebin reddine”
Şeklinde hüküm oluşturulmuş; dolayısıyla, bu hüküm ve ara kararı ile kısa karar arasında çelişki yaratılmıştır.
Öte yandan, mahkemece bozma ilamının kabule göre açıklamasıyla başlayan ve tavsiye niteliğinde bulunan faiz başlangıcına ilişkin bozma nedenine karşı uyma ve direnme kararları tesis ettiği de belirgindir.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, yukarıda aynen içeriklerine yer verilen kısmen önceki kararda direnilmesine, kısmen de uyulmasına ilişkin mahkemece oluşturulan ara kararı ile kısa ve gerekçeli kararların usulüne uygun olup olmadığı; gerek kendi aralarında gerekse kararın gerekçesi ile çelişki içerip içermedikleri; diğer yandan da kabule biçimine göre eleştiri mahiyetinde ortaya konulan bozma nedenine karşı uyma veya direnme kararı verilmesinin de olanaklı olup olmadığı da usuli sorunlar olarak öncelikle incelenip değerlendirilmiştir.
Durum bu olunca konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür:
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde tekrarlanmış; keza yine aynı Kanunun 381.maddesinde “kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisi yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği gibi bozma kararı karşısında uyulup uyulmama yönünden varılacak sonucun ortaya konulması dolayısıyla direnme ve uymaya yönelik hüküm fıkralarının da aynı unsurları taşıması gerektiği aşikardır.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak ta kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma ilamına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
Ayrıca, bozma ilamlarında “kabule göre de” veya “kaldı ki” gibi söz dizinleriyle başlayan, bozma sebebine göre inceleme sırası gelmemekle birlikte sadece mahkemenin hükmündeki hatanın varlığına işaret eden, hükmü o yönden eleştiren, mahkemenin aynı hataya düşmemesi için ona bir tavsiye ve yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalar; usul hukuku anlamında “bozma” niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla, yerel mahkemelerin, bozma ilamında yer alan bu tür ifade ve açıklamalara ilişkin direnme ya da uyma kararı veremeyecekleri belirgindir. Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 6.3.1996 gün ve 1995/14-966 E.,1996/124 K. sayılı ; 28.02.2007 gün ve 2007/2-91 E., 2007/85 K. sayılı kararları ).
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:
Mahkemece yukarıya aynen alınan ara kararı, kısa karar ve gerekçeli kararda uyulan ve direnilen kalemler gösterilirken birbiriyle çelişen ifadelere yer verildiği gibi, hükmedilen rakamlar da her üç kararda birbirinden farklı gösterilmiştir. Kararın gerekçesinde bu farklılık maddi hataya dayandırılmışsa da aslolan kısa karar ve burada ortaya konulan hüküm fıkrası olduğu gibi, direnme ve uyma kararlarının kapsamını belirleyen ara kararının da ortaya çıkaracağı usuli kazanılmış haklar çerçevesinde kısa karara dolayısıyla da gerekçeli karara etkisi göz ardı edilmemeli; bu kararlar birbiriyle çelişik olmamalıdır. Mahkemenin, çelişki ve ifade bozuklukları ile rakam farklılıkları içeren ara kararı ve bununla olduğu kadar birbiriyle de uyum içinde olmayan kısa ve gerekçeli hüküm fıkraları; bunlarla uyum içinde olmayan gerekçesi, usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Öte yandan, bozma ilamında “Kabule göre de” ibaresi ile başlayan açıklama usuli anlamda bozma niteliği taşımadığı halde, bozma nedeniymiş gibi kabul edilerek faiz başlangıcı yönünden yapılan bu eleştiri mahiyetindeki açıklamalara karşı da uyma ve direnme kararları oluşturulması da usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel mahkeme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usuli eksiklere dayalı olarak bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.3.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.