YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/261
KARAR NO : 2008/278
KARAR TARİHİ : 26.03.2008
MAHKEMESİ : Demre Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 14/03/2007
NUMARASI : 2007/1-2007/54
Taraflar arasındaki “Yenileme Kadastrosuna İtiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Demre Kadastro Mahkemesince, davanın Hazine yönünden reddine, davalı Demre Belediye Başkanlığı yönünden kabulüne dair verilen 23.12.2005 gün ve 2005/24-17 sayılı kararın incelenmesi davalı Demre Belediye Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 02.11.2006 gün ve 2006/5465-6919 sayılı ilamı ile; (…Yenileme kadastrosu sırasında davacı ve müştereklerine ait eski 1172 parsel sayılı 12800 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ..ada ..parsel numarasıyla 12166.07 metrekare yüzölçümünde tespit edilmiştir. Davacı A.. U.., yasal süresi içinde taşınmazının eksik miktarı olan 633.93 metrekarelik kısmının hiç bir bedel ödemeden doğuda kalan yola bırakıldığı iddiasına dayanarak dava açmıştır. Yargılama sırasında M..ve Y..U..vekili aynı nedenlerle dahili davacı olarak davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın Hazine yönünden husumet yokluğundan reddine, davalı Belediye yönünden kabulüne ve çekişmeli parselin yenileme işlemleri sırasında yol içinde bırakılan ve bilirkişi krokisinde “A” harfi ile gösterilen 426.05 metrekarelik kısmının iptali ile bu kısmın davacı parsel içine dahil edilmesine, davacı parselin yenileme sınırlarının bu şekilde büyüklüğünün 12592.12 metrekare olarak tespitine karar verilmiş; hüküm, davalı Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davacının davasının kabulüne, krokide “A” harfiyle gösterilen 426.05 metrekarelik kısmın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş ise de, değerlendirme dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Yenileme kadastrosu sırasında davaya konu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmediği ve bu arazinin yol olarak haritasında gösterildiği anlaşılmaktadır. Kadastro mahkemelerinde davaya bakılabilmesi için davaya konu edilen taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması zorunludur. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 7.maddesi gereğince mahkemelerin görevi kamu düzenine ilişkin olup re’sen gözetilmesi gerekir. Bu nedenle mahkemece davanın görev yönünden reddine, dava dosyasının görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Mahkemece görev hususu nazara alınmadan işin esasına girilip yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Demre Belediye Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2859 Sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun uyarınca yapılan yenileme işlemine itiraza ilişkindir.
Davacı A..U..; ..parsel sayılı 12800 metrekare yüzölçümündeki taşınmazının, kadastro yenileme çalışmaları sırasında ..ada ..parsel numarasıyla 12166.07 metrekare yüzölçümünde tespit edildiğini ve taşınmazın doğusundan 633.93 metrekare alanın hiçbir bedel ödenmeden yola bırakıldığını ileri sürerek; taşınmazın yola bırakılan 633.93 metrekarelik kısmının adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında M..U.. ve Y…U.. aynı nedenlerle davacı yanında davaya katılmışlardır.
Davalı Hazine temsilcisi davanın reddini savunmuş; diğer davalı Demre Belediye Başkanlığını temsilen duruşmaya katılan olmamış ve cevap dilekçesi ibraz edilmemiştir.
Mahkemenin, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve “ilk tesis kadastrosunda 1172 parsel numarası ile 12.800 metrekare olarak işlem gören dava konusu parselin, yenileme öncesi yapılan yol genişletme çalışmasındaki fiili sınır esas alınarak yenileme çalışmaları sırasında 426.05 metrekare küçültüldüğünün anlaşıldığı” gerekçesiyle “davanın Demre Belediye Başkanlığı yönünden kabulüne, dava konusu parselin kadastro yenileme çalışmaları sırasında yol içinde bırakılan ve krokide (A) harfi ile gösterilen 426.05 metrekarelik kısmın davacı parsel içine dahil edilmesine ve davacı parselin yenileme sınırlarının bu şekilde büyüklüğünün 12.592,12 m2 olarak tespitine, davanın Hazine yönünden husumet yokluğundan reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece “ilk tesis kadastrosunda davacı parseli içinde kalan bir kısım yer 2004 yılında yapılan yenileme çalışması sonunda davacı parselin dışına çıkarıldığına ve uyuşmazlığın özü yenileme işlemi olduğuna göre, 2859 Sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca davanın kadastro mahkemesinde görülmesi gerektiği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, 1979 yılında yapılan genel kadastro uygulamasında …parsel sayılı taşınmazın 12800 metrekare yüzölçümünde tespit edilip, dava konusu bölümün de bu parsel sınırları içinde tespit ve tescil edildiği; sonradan, 2859 sayılı Kanun uyarınca 2004 yılında yapılan yenileme işleminde taşınmazın … ada …parsel numarasıyla 12166.07 metrekare olarak tespit edilip çekişmeli kısmın yol olarak bırakıldığı; bu nedenle davacının yasal süresi içerisinde Hazine ve Belediye aleyhine görülmekte olan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, göreve ilişkin olup; davanın Kadastro Mahkemesinde mi, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiği noktasındadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre yapılan yenileme kadastrosunun kapsamı ve hukuki niteliğinin açıklanmasında yarar vardır.
Ülkemizde ilk kadastro işlemleri, 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2613 Sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile başlamıştır. Şehir Kadastrosu adıyla da anılan bu yasanın amacı, il ve ilçe merkezlerinde bulunan taşınmazların hukuki ve hendesi (geometrik) durumlarını tesbit etmek ve göstermektir.
Daha sonra kadastro faaliyetlerinin yurt çapına yayılması, il ve ilçe merkezleri dışındaki yerlerin de kadastro kapsamına alınması düşünülmüş, bu düşüncelerle, sırasıyla 22.03.1950 tarih 5602; 17.07.1964 tarih 509; 12.05.1966 tarih 766 Sayılı Tapulama Yasaları çıkarılmış; zaman içerisinde duyulan ihtiyaçlarla, anılan yasalar 6091, 6335, 1617 Sayılı Yasalarla değişikliklere uğramıştır.
Son olarak, şehir, köy ayrımını ortadan kaldırmak, yurdun her yerinde uygulama birliği sağlamak düşüncesiyle, 2613 Sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile 766 Sayılı Tapulama Kanununun fonksiyonlarını bünyesinde birleştiren 3402 Sayılı Kadastro Kanunu 07.07.1987 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur.
Az yukarıda da ifade edildiği gibi, başlangıcından beri değişiklikleri ile beraber sekiz kanun yürürlüğe girmiş, bu alanda başarılı sonuçlar alınmıştır. Ne var ki, Kadastro ve Tapulama Kanunu ile üretilen paftalar, 2859 Sayılı Kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı gibi kadastro yapım tekniğindeki değişiklikler, gelişmeler, arazilerdeki yüksek yoğunluklu yerleşim alanları karşısında yetersiz kalmıştır.
Yapıldığı dönemdeki basit ve ilkel tekniklerle üretilen paftaların ihtiyacı karşılamadığı, böylece paftaların yenilenmesinin zaman zaman zaruret haline geldiği bilinen bir gerçektir. Bunun için 23.06.1983 tarihinde 2859 Sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş ve bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştır.
2859 Sayılı Kanunun “Yenileme” başlıklı 1. maddesinde, “Teknik nedenlerle yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve enaz bir mevkii yada ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun şekilde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları bu kanun hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teklifi ve ilgili bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır” hükmü öngörülmüş; “Yenilemenin esasları” başlıklı 4. maddesinde, “Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.
Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro ve tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunması esas alınır.
Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni bulunan değerler aynen kabul edilir.
Parselin zemindeki sınırları değişmiş veya işaretsiz ise ilk kadastro veya tapulamanın pafta ve fenni belgelerinden yararlanarak sınırlar tespit edilir.
Parsel sınırlarının tespit edilememesi halinde yol, dere ve benzeri tabii ve suni tesislerle çevrili parseller topluluğu bir bütün olarak ele alınır. Bu topluluk içindeki parsellerin konumu dikkate alınarak yüzölçümü farklılıkları her bir parselin sicilindeki yüzölçümü ile orantılı olarak bütün parsellere dağıtılmak suretiyle dengelenir. Bu işlemler sırasında parseller içindeki mevcut daimi yapı ve tesislerin aynı parsel içerisinde bırakılması, hak sahiplerinin birbirleri ile uyuşmazlık çıkarmadan kabullendikleri yerleşme biçimlerinin olduğu gibi muhafazası gözönünde bulundurulur. Bu topluluk içindeki sınırları değişmemiş parseller dengelemeye dahil edilmeyip haklarında üçüncü fıkra hükmü uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Görülüyor ki; 2859 sayılı Kanunda daha önce belirlenen ve kesinleşen mülkiyet hakkı yeniden inceleme konusu yapılmayıp sadece teknik çalışmalarla paftaların yenilenmesi amaçlandığı için, ikinci bir kadastro sayılmamıştır.
Nitekim, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/3 maddesinde de, 2859 sayılı Kanun uyarınca yapılan kadastro işleminin ikinci kadastro sayılmayacağı belirtilmiştir.
O halde; yenileme işlemi, önceki kadastro ile saptanan mülkiyet ve geometrik durumu yok sayan veya tamamen hükümsüz kılan yeni bir kadastro çalışması değil, mümkün olduğu kadar aslına sadık kalınarak onun eksikliklerini tamamlayan, sınırlarında ve yüzölçümlerinde görülen yanlışlıkları “orantı” ve “dengeleme” kurallarına göre düzelten bir önceki kadastroya ek bir işlemdir.
İşte bu nedenledir ki; 2859 sayılı Kanun uyarınca yapılan yenileme kadastrosunda, somut olayda olduğu gibi, kesinleşmiş tapulama paftasındaki sınırlara dokunulması, bir başka ifadeyle ilk tesis kadastrosunda kesinleşen sınırların değiştirilip yola ayrılması olanaklı değildir. Ayrıca, taşınmazda fiili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni oluşum, yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olduğundan, yenileme paftalarında nazara alınamaz.
Önemle vurgulanmalıdır ki; 2859 sayılı Kanun uyarınca yapılan uygulamada, bu şekilde mülkiyete ilişkin bir tasarrufta bulunulduğu takdirde, buna itiraz ve dava usulü aynı Kanunun 5. maddesinde düzenlenmiş; anılan maddede, “Yenileme tespitlerine yapılacak itirazlar ve komisyon kararlarına karşı açılacak davalar 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanununun ilgili hükümlerine göre sonuçlandırılır” hükmüne yer verilmek suretiyle, yargılama usulüne ilişkin olarak 2613 ve 766 sayılı Kanunlara atıf yapılmıştır.
Her ne kadar, 07.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 Sayılı Kadastro Kanunu, 2859 sayılı Kanunun 5. maddesinin atıfta bulunduğu 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanununu yürürlükten kaldırmış ise de; 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 48/2. maddesinde açıkça, “Diğer kanunların, 2613 ve 766 sayılı Kanunlara yaptığı atıflar bu Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır” hükmüne yer verilerek, her iki kanuna ya da bunlardan birine yollama yapıldığı hallerde, sözü edilen kanunlar yerine geçen 3402 sayılı Kadastro Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanması öngörülmüş ve böylece kanuni bir boşluk doğması engellenmiştir.
Yine, 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanunun 6. maddesi uyarınca hazırlanan, Tapulama ve Kadastro Paftalarını Yenileme Yönetmeliğinin 30. maddesinde, yenileme çalışmalarına askı ilanı süresi içerisinde Kadastro Mahkemesinde dava açmak suretiyle itiraz edilebileceği öngörülmüştür.
Bu itibarla, yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen Kanun hükümlerine göre; 2859 Sayılı Kanun uyarınca yapılan yenileme işlemi sırasında mülkiyete ilişkin tasarrufta bulunulması nedeniyle açılan davaların 3402 sayılı Kadastro Kanununda yer alan usul çerçevesinde ve özellikle kadastro mahkemelerinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. 2859 Sayılı Kanun uyarınca yapılan yenileme işleminin yeni bir kadastro değil önceki kadastroya ek bir işlem olduğundan, tutanak düzenlenmemiş olması da bu sonuca etkili değildir.
Somut olaya gelince; ilk tesis kadastrosunda, dava konusu yerin de içinde bulunduğu 1172 parsel sayılı taşınmaz 12800 metrekare yüzölçümünde tespit ve tescil edildiği halde; sonradan 2859 sayılı Kanun uyarınca yapılan yenileme işleminde taşınmaz 369 ada 87 parsel numarasıyla 12166.07 metrekare olarak tespit edilmiş ve çekişmeli kısım yola bırakılmıştır. Davacının davası, parselin doğu sınırında bulunan ve 2859 Sayılı Kanuna göre yapılan yenileme işlemi sırasında mülkiyetine ilişkin tasarrufta bulunularak, yol olarak bırakılan bölüme yöneliktir. Bir başka ifadeyle, önceki kadastroda kesinleşen çap içerisinde kaldığı halde, yenileme çalışmaları sırasında bu yerin ayrılarak yol olarak gösterilmiş olması nedeniyle davacı, askı ilanı süresi içerisinde yenileme çalışmasına Kadastro Mahkemesinde dava açmak suretiyle itiraz etmiştir.
Yenileme işlemine karşı, 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanunun 5. maddesi uyarınca açılan bu davada; aynı maddede yapılan atıf gereği 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerinin uygulanması ve davanın kadastro mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; temyize konu davanın kadastro mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin Yerel Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir. Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı Demre belediye Başkanlığı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 16. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 26.03.2008 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yenileme kadastrosu sırasında davacı ve müştereklerine ait eski 1172 sayılı 12800 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 369 ada 87 parsel numarasıyla 12166,07 metrekare yüzölçümüyle tesbit edilmiştir. Davacı A…U, yasal süresi içinde taşınmazın eksik miktarı olan 633,93 metrekarelik kısmının hiçbir bedel ödenmeden doğuda kalan yola bırakıldığı iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı Belediye yönünden davanın kabulüne ve çekişmeli parselin yenileme işlemleri sırasında yol içinde bırakılan ve bilirkişi krokisinde “A” harfi ile gösterilen 426,05 metrekarelik kısmının davacı parsel içine dahil edilmesine, davacı parselinin yenileme sınırlarının bu şekilde büyüklüğünün 12592,12 metrekare olarak tesbitine karar verilmiş; hükmün davalı Belediye tarafından temyizi üzerine Yüksek 16.Hukuk Dairesince karar, tutanağı düzenlenmeyen dava konusu bölüm yönünden görev hususu nazara alınmadan işin esasına girilip yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmasının isabetsizliğine değinilerek bozulmuştur. Mahkemece davanın özü yenileme işlemi olduğuna göre yenileme parseli dışında da 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesine göre Mahkemenin görevli olduğu kanaatine varılarak önceki hükümde direnilmesine dair hüküm kurulmuş, davalı Belediye tarafından direnme kararı temyiz edilmiştir.
Yüksek Hukuk Genel Kurulu sayın çoğunluğu tarafından direnme kararı onanırken yenileme işleminin tam olarak bir kadastro işlemi değil, sadece teknik çalışmaları içeren tamamlayıcı ve ek bir işlem olduğu, bu nedenle Kadastro Mahkemesinin yenileme parseli sınırları ile bağlı olmadığı ve 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi gereğince Kadastro Mahkemesinin tutanağı düzenlenmeyen yerler için dahi yenileme sırasında açılacak bütün davalar yönünden görevli olduğu kabul edilmiştir. Hal böyle olunca; sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık yenileme kadastrosunun bir kadastro işlemi olup olmadığı ve askı ilan süresi içinde yenileme kadastrosu işlemine karşı açılacak davanın görev noktasından yenileme parseli sınırı ile alakalı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Kanaatimizce yenileme işlemi de bir kadastro işlemidir ve askı ilan süresi içinde yenileme tutanağının dışındaki yerler hakkında açılacak davalarda kadastro Mahkemesi değil yerel mahkemeler görevlidir. Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi Kadastro Mahkemesinin görevine ilişkin yeni bir düzenleme getirmemiş sadece yenileme kadastrosundan doğan ihtilafların Kadastro Kanunları hükümlerine göre çözüleceğini düzenlemekle yetinmiştir.
Bilindiği üzere, Ülkemizde ilk kadastro işlemleri 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile başlamıştır. Şehir Kadastrosu adıyla da anılan bu yasanın amacı, il ve ilçe merkezlerinde bulunan taşınmazların hukuki ve hendesi (geometrik) durumlarını tesbit etmek ve göstermektir. Daha sonra kadastro faaliyetlerinin yurt çapına yayılması, il ve ilçe merkezleri dışındaki yerlerin de kadastro kapsamına alınması düşünülmüş, bu düşüncelerle, sırasıyla 22.03.1950 tarih 5602; 17.07.1964 tarih 509; 12.05.1966 tarih 766 sayılı Tapulama Yasaları çıkarılmş; zaman içerisinde duyulan ihtiyaçlarla, anılan yasalar 6091, 6335, 1617 sayılı Yasalarla değişikliklere uğramıştır. Son olarak şehir, köy ayrımını ortadan kaldırmak, yurdun her yerinde uygulama birliği sağlamak düşüncesiyle, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun fonksiyonlarını bünyesinde birleştiren 3402 sayılı Kadastro Kanunu 07.07.1987 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur. Belirtilen tüm düzenlemelerin amacı,3402 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde de ifade edildiği gibi, memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak, taşınmaz malların sınırını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tesbit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü tapu sicilini oluşturmak, böylece kadastral harita ve planlara bağlanan tapu sicillerini Medeni Kanunun güvencesi altına almak, korumak ve sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere iletmek ve teslim etmektir. Yukarıda da değinildiği gibi, başlangıcından beri değişiklikleri ile beraber sekiz kanun yürürlüğe girmiş, bu alanda başarılı sonuçlar alınmıştır. Ne var ki, Kadastro ve Tapulama Kanunu ile üretilen paftalar, 2859 sayılı Kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı gibi kadastro yapım tekniğindeki gelişmeler, arazilerdeki yüksek yoğunluklu yerleşim alanları karşısında yetersiz kalmıştır. Nitekim, birçok Avrupa Ülkelerinde, teknik niteliğini ve uygulama yeteneğini kaybetmiş paftalar, ikinci hatta üçüncü defa yenilenmiştir. Yurdumuzda da kadastro yapımındaki metod alet ve malzeme yetersizlikleri sınırların zeminde işaretlendirilmemesi, adım ya da şerit metre ve pusula ile yapılanın yanında grafik ölçü sistemiyle, büyütülmüş fotoğraflar gibi ilkel metodlar kullanılarak yapılmıştır. Kullanıldığı zamanlarda bile harita yapımının gerektirdiği nirengi ve poligon gibi sabit tesislerden yoksun üretilen bu haritalar genellikle küçük ölçeklerde ve kötü vasıflı malzemeler üzerine çizimleri yapılmış ve bunlar üzerinden yüzölçümleri hesaplanmıştır. Yapıldığı dönemlerdeki basit ve ilkel tekniklerle üretilen paftaların ihtiyacı karşılamadığı, böylece paftaların yenilenmesinin zaman zaman zaruret haline geldiği bilinen bir gerçektir. Bunun için 23.06.1983 tarihinde 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş ve ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştır. Ne var ki yasanın uygulaması sırasında teknik işlemler sonucunda zaruri nedenlerle mülkiyet hakkının değişmesi sonucu doğmakta ve çelişki uygulamada sıkıntı doğurmaktadır. 22.2.2005 tarih 5304 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Yasa’nın 22/a maddesindeki değişiklik de bu sıkıntıların giderilmesine yöneliktir.
Uyuşmazlık yenileme kadastrosu sırasında çap kapsamındaki yerin bir bölümünün yola terki halinde tutanağı düzenlenmeyen ve yola terk edilmiş bölüm hakkında genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinin mi yoksa Kadastro Mahkemesinin görevli mi olduğuna ilişkindir. Aynı ihtilafın tesis kadastrosu sırasında doğması halinde kadastro mahkemesinin tutanağı düzenlenmeyen yer hakkında görevli kılınması imkanının bulunmadığı tüm gayrimenkul dairelerinin kabulündedir. Kadastro Mahkemesinin davayı görebilmesi için dava konusu taşınmaz hakkında tesbit tutanağı düzenlenmesi ve yasal süresi içerisinde davanın açılmış olması gerekir. Yol niteliği nedeniyle kadastro dışı bırakılan taşınmaz bölümü hakkında tutanak düzenlenmemiş ise bu işlemin kesinleşmiş bulunması halinde artık ihtilafın Genel Mahkemede çözümlenmesi zorunludur. Tesis kadastrosu sırasında bir yerin tapulama dışı bırakılması 3402 sayılı Yasa’nın 7/4 (766 sayılı Yasanın 2. maddesi) uygulanması yoluyla yapılmış bir kadastro işlemidir. Bu işleme karşı kanun yolu 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesinin atıf yaptığı 766 sayılı Yasa’nın 2. (tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerler tapulamaya tabi tutulmaz birlik sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya tabi olup olmadığı konusunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa tapulama tutanağı ve krokisi yapılır anlaşmazlık sebebi tutanakta belirtilir) maddesinde belirtilmiş olduğu gibi sonradan yürürlüğe giren 3402 sayılı Yasa’nın 7/4. maddesinde de (çalışma alanı sınırı içinde veya bitişiğindeki taşınmaz mallar ile dışında toplu olarak bulunan taşınmaz mallardan kadastro tutanağı düzenlenmeyen yerlerin kadastroya tabi olması yolunda iddia vaki olursa, bu kanun gereğince tahdit ve tesbiti yapılarak tutanak düzenlenir ve iddia sebepleri açıklanarak Kadastro Komisyonuna tevdi edilir.) Hükmü getirilmiştir. İlgililer kadastro mevzuatı gereği tapulama sırasında hazır bulunmak zorundadırlar. İlgili kişiler arasında kadastro sırasında kadastro parseli dışında bırakma yönünden uyuşmazlık çıkmadıkça ve tutanak düzenlenmedikçe bu işlem kesinlik kazanır. Kadastro dışı kalan yer hakkındaki kadastro işleminin kesinleşmesini ancak ve ancak tutanak düzenlenmesi önler. Tutanak düzenlenen yer için yapılan itirazın ve açılan davanın bitişikte yola terk edilen yerin kesinleşmesine tesiri olamaz. Yol niteliğindeki taşınmazlar tapuya tescil edilemezler. Kadastro sırasında haritasında ölçülü ve planlı bir biçimde gösterilirler. Bunlar hakkında tapulama tutanağı düzenlenmez. İlgili kadastro sırasında itiraz ettiği takdirde o yerin tutanağı düzenlenir, haritası yapılır ve uyuşmazlık tutanakla belirtilir. Böyle bir işlem yapılmadıkça yol hakkındaki isteklerin kadastro Mahkemesinde incelenmesi mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle Kadastro Mahkemeleri kadastro parselinin mahkemeleridir. 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi yollamasıyla Gerek 766 sayılı Yasa’nın 2, 47/son maddeleri, gerekse 3402 sayılı Yasa’nın 7/4 ve 25. maddeleri sarahati karşısında tutanağı düzenlenmeyen yollar hakkında askı ilan süresi içinde açılan davaların Kadastro Mahkemesinde görülmesi olanağı yoktur.
Tesis Kadastrosu sırasında geçerli olan bu hükümlerin yenileme kadastrosu sırasında da geçerli olup olmadığı meselesinin halli yenileme işleminin kadastro niteliğinde olup olmadığının kabulü ile bağlantılıdır. 2859 sayılı Yasayla getirilen düzenleme ve Tapulama ve kadastro paftalarının yenileme yönetmeliği hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; yenileme kadastrosu da tesis kadastrosu gibi ayrı bir kadastrodur. 3402 sayılı Yasa’nın 22. maddesi ile de yapılan yenileme işlemlerinin 2. kadastro engeliyle karşılaşmaması için 2859 sayılı Yasa uyarınca yapılan kadastro işlemleri 2. kadastronun istisnaları içine alınmıştır. Yenileme sırasında da her parsel için yenileme tutanağı düzenlenir ve yenilemenin kesinleşmesi halinde geçersiz kalan paftalar ve teknik belgeler hukuki değerlerini yitirirler. Yenileme kadastrosu taşınmazın yeni geometrik durumunu 2859 sayılı Yasanın 4. maddesinde belirtilen esaslar dahilinde belirlemek suretiyle saptayan, geometrik durumun değişmesi yoluyla neticede mülkiyet hakkında da değişikliklere sebebiyet veren (somut olayda olduğu gibi taşınmazın miktarının eksilmesi sonucunu doğurabilecek) bir işlemdir. Yalnız teknik çalışmaları kapsaması ve mülkiyete ilişkin hakların inceleme konusu yapılmaması gerektiği ve tesis kadastrosu sınırlarına itibar edilmesi zorunlu olduğu halde fiili ve teknik zaruretler nedeniyle yenileme sırasında da geometrik durum değişebilmekte ve kişilerin ayni hakları kısmen sona erdirilmektedir. Yapılan işlemin niteliği gereği kadastro olarak kabul edilip mahkemelerin denetimine bağlı tutulması ve tesis kadastrosu hükümlerinin aynen uygulanması 2859 sayılı Yasa ve yönetmeliklerinin düzenlenmesi gereğidir. 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi 9.10.1987 günü yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 25 ve evvelce yürürlükte bulunan 776 sayılı Yasa’nın 47. maddesi hükümlerini bertaraf edici nitelikte değildir. Gerçekten 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi “yenileme tesbitlerine yapılacak itirazlar ve komisyon kararlarına karşı açılacak davalar 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre sonuçlandırılır.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm kadastro Mahkemesinin görevine ilişkin yeni bir düzenleme getirmemekte sadece yenileme kadastrosu sırasında askı ilan süresi içerisinde kadastro mahkemesinde açılacak davalarda o tarihte yürürlükte bulunan kadastro Kanunları 766 ve 2613 sayılı hükümlerinin uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Mahkemelerin görevi kamu düzenine ilişkin olup kanunla düzenlenir. Kanunda bulunmayan bir hükmün yorum yoluyla genişletilerek kadastro mahkemesi için yeni görev tanımlaması yapmak mümkün değildir. 5. madde Kadastro Mahkemesinin görevini ortaya koyarken yeni bir düzenlemeye gitmemiş istisnai bir hüküm getirmemiş, kadastro mahkemelerini kadastro tutanağı düzenlenmeyen yerlerde de görevli kılmamıştır. Sadece ihtilafların Kadastro Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesini öngörmüştür. Gerek 766 sayılı Yasa, gerekse 2613 sayılı Yasa sadece tutanağı düzenlenen yerler yönünden kadastro mahkemesini görevli kılmışlar, 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi bu hükümlere atıf yapmış, sonradan yürürlüğe giren 3402 sayılı Yasa’nın 25. maddesi de Kadastro Mahkemesinin görevini tutanağın düzenlenmesiyle başlatmıştır. Yenileme Kadastrosuna karşı açılan davalarda Kadastro Kanunu hükümlerinin uygulanması Kadastro Mahkemesinin genel görevi dışında da istisnai bir düzenleme ile görevli kılındığı yorumunun kabulüne müsait değildir.
Tesis kadastrosu sırasında geçerli olan göreve ilişkin genel hükümler aynen yenileme kadastrosu sırasında da geçerlidir. Tesis kadastrosu kesinleşip çap oluştuktan sonra kadastro mahkemesinin görevi sona ermiştir. Artık çapın kapsamına yönelik bütün müdahaleler ister ayni ister şahsi hakka dayansın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi kapsamındadır. Kadastro Mahkemesi, sadece yenileme tutanağı düzenlenen yer yönünden 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesi yollamasıyla 3402 sayılı Yasa’nın 25. maddesine göre görevli hale gelmiştir. Yenileme tutanağın dışında kalan bölümler ilgilisi itiraz edip tutanak düzenletmediği takdirde yenileme işlemi (somut olayda yol olarak yenileme kadastrosu dışında bırakma işlemi) kesinleşmiş olur. Yol olarak bırakma işlemine karşı açılan davaya kadastro Mahkemesinde bakılamaz. Nitekim yenileme yönetmeliğinin 30. maddesinde de aynı ilke benimsenmek suretiyle “Yenileme çalışmalarına askı ilan süresi içerisinde Kadastro Mahkemesinde dava açmak suretiyle itiraz edilebilir. Açılan dava sınıra yönelik ise o sınıra komşu parseller, yüzölçümüne yönelik olup da davalı parsel belirtilmemişse o parsele bitişik veya ilgili bütün parseller davalı sayılır.” hükmü getirilmiştir. 3402 sayılı Yasa’nın 25. maddesi hükmünü teyiden yenileme kadastrosu sırasında da kadastro parselleri esas alınacaktır. Tutanağı düzenlenmeyen yerler çapın içerisinde olsa dahi kadastro mahkemesinin görevi dışında kalacaktır. Esasen tesis kadastrosu tutanağına uygun olarak düzenlenen ve kesinleşen çap kadastro mahkemesinin görevinin sınırını belirlemekte değil, kadastro mahkemesince esasa ilişkin olarak yapılacak değerlendirmede mülkiyet hakkının sınırını tayinde esas alınır. Çap mülkiyet hakkının, yenileme kadastrosu parseli sınırı ise yenileme sırasında kadastro Mahkemesinin görev alanını tayin eder. Kesinleşmiş olan çapın görevi tayin eden ölçüt olarak kabul edilmesi kadastro mevzuatında bulunmayan bir hükmü yorum yoluyla ihdas edilmesi anlamına gelir. Kaldı ki yenileme sırasında taşınmazın bazı bölümlerinin çapın dışında bazı bölümlerinin içinde kalması halinde uygulamada görev yönünden de büyük zorluklar çıkartır. Hal böyle olunca genel hükümlerden ayrılmayı icap ettirecek yasal bir düzenlemenin bulunmaması karşısında yenileme kadastrosunda da, kadastro Mahkemesinin görevini, tesis kadastrosunda olduğu gibi, yenileme kadastrosu parselinin sınırları tayin edecektir. Kadastro Hakiminin kadastro parseli dışına çıkartabilecek yasal bir düzenleme bulunmadığı takdirde yenileme işleminin niteliği de genel hükümlerden ayrılmayı gerektirecek bir husus teşkil etmez. Uygulamada bazı parsellerin tutanaklarına o parsel sahibi tarafından itiraz edildiği görülür ki bu itirazları yenileme parselinin bitişiğinde bulunan ve kadastro dışı bırakılmış olan taşınmazın parsel içine alınması isteğini de kapsar. Aslında bu tür itirazlar kadastro dışı bırakılma işlemini hedef tutmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere yenileme kadastrosu sırasında da 2859 sayılı Yasa’nın 25.maddesi yollamasıyla 3402 sayılı Yasa’nın 7/4. maddesi ve taşınmaz malların sınırlandırma tesbit ve kontrol işlemleri hakkındaki yönetmeliğin 20.maddesi hükümlerinde öngörülen usule uymadıkça kadastro mahkemeleri çapın ister içinde ister dışında olsun bu biçimde ileri sürülen itirazlara el koyamazlar itirazın bitişik parsel tutanağa geçirilmiş olsa dahi hukuki durumu değiştiren bir nitelik taşımaz.
Açıklanan nedenlerle Yenileme Kadastrosunun da kadastro niteliğinde bulunması ve Kadastro Mahkemesinin yenileme parseli dışında görevli olduğuna dair yasal bir düzenleme bulunmaması, 2859 sayılı Yasa’nın 5. maddesinin Kadastro Mahkemesinin görevine ilişkin yeni bir düzenleme getirmemesi karşısında; yenileme sırasında yol olarak terk edilen taşınmaz bölümü hakkında Kadastro Mahkemesinin değil, Genel Mahkemenin görevli olduğu düşüncesiyle direnme kararının bozulması gerekir.