Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/178 E. 2008/211 K. 27.02.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/178
KARAR NO : 2008/211
KARAR TARİHİ : 27.02.2008

MAHKEMESİ : Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/07/2007
NUMARASI : 2007/211-2007/199
Taraflar arasındaki “ Elatmanın Önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.12.2006 gün ve 2006/14 E., 2006/376 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 11.04.2007 gün ve 3073-3991 sayılı ilamı ile; (…Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve eski hale getirilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu … parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalı Köy Tüzel Kişiliğinin taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, ancak taşınmazın batısından geçen su arkını davacıya ait çekişmeli taşınmazın içerisine kaydırarak zararını oluşturacak şekilde elattığı ve ayrıca, 3091 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca Uşak Valiliği’nin 3.8.2005 gün ve 8 sayılı kararı ile davacı hakkında men kararı almak suretiyle muaraza yarattığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sonunda elde edilen bilirkişi raporunda, davalının açmış olduğu su arkının kısmen davacının mülkiyet alanında kaldığı bildirilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mülkiyet hakkı, bir kimseye malik olduğu eşya üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarruf etme ve yararlanma hakkını sağlar. Mülkiyet hakkının kapsamını belirleyen Türk Medeni Kanununun 683/1.maddesi hükmü bu düzenlemeye yer vermiş iken, aynı hükmün 2.fıkrası da, malikine mülkiyet alanına dışarıdan gelecek her türlü tehlikeleri def’etmek ve varsa tecavüzün önlenmesini isteme hakkı tanımıştır. Oysa, davalı somut olayda, mevcut su arkını genişletmek suretiyle hem fiilen davacının mülkiyet alanına tecavüz etmiş, hem de elde ettiği idari karar ile davacının mülkiyetinde bulunan taşınmazı kullanımına mani olmuş ve muaraza yaratmıştır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Davacı; kayden maliki olduğu 12 parsel sayılı taşınmazın yanından ve kısmen içinden köy tüzel kişiliğine ait su arkı geçtiğini, Köy tüzel kişiliğinin 3091 sayılı Kanun uyarınca men talebinde bulunduğunu ve Valilikçe men kararı verildiğini ileri sürerek, su arkının davacının arazisine vaki müdahalesinin men’i ile inşaatın kaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkeme ”Dava konusu arkın davacıya ait parsele fen bilirkişi raporunda gösterildiği şekilde tecavüz ettiği sabit ise de, dinlenen taraf tanıklarının beyanlarıyla arkın köy tüzel kişiliği veya köy halkına ait olmadığı, bunlar tarafından kullanılmadığı anlaşılmış olup, bu nedenle davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı ” gerekçesi ile davanın reddine karar vermiş, davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme ”Davalı İdarenin idari karar ile davacının arka müdahalesinin önlenmesi yönünde talepte bulunmasının, tek başına arkı kullandığı anlamına gelmediği “ gerekçesi ile kararında direnmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davalı Köy Tüzel Kişiliğine husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya kapsamına göre, davacının maliki olduğu çaplı taşınmazı kullanırken Köy Tüzel Kişiliği adına Köy Muhtarının şikayeti üzerine, Valilikçe 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun’a göre açılan soruşturma sonucunda, davacının mülkiyeti kendisine ait çaplı taşınmazının bir kısmından men edildiği ve bu taşınmazın Köy Muhtarlığına teslimine karar verilerek, kararın infaz edildiği, bu nedenle de davacının mülkiyeti kendisine ait taşınmazın bir bölümünü kullanamaz hale geldiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, çap iptale kadar geçerlidir. Kişi çap kapsamındaki yerini her türlü elatmadan uzak olarak, kanunların izin verdiği ölçüde, dilediği gibi tasarrufta bulunmaya yetkilidir.Bu yetki mülkiyet hakkının zorunlu bir sonucudur.
1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35.maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz “ 46.maddesinde ise; “kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıkları peşin ödenmek koşuluyla özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları kamulaştırabileceği” öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir.
Türk Medeni Kanunu’nun 683.maddesinde (önceki Türk Kanunu Medenisi’nin 618.maddesinde) ; “Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” denmektedir.
Bu anayasal ve yasal düzenlemeler karşısında, idari makam tarafından alınan; kişinin mülkiyet hakkını sınırlayıcı, tasarrufunu önleyici nitelikteki önleme kararının infazı ve Köy Muhtarına teslimi suretiyle Köy Tüzel Kişiliğinin muaraza (sataşma) ortaya çıkardığı belirgin hale gelmektedir.Bu durumda yapılan müdahalenin ve çıkarılan muarazanın (sataşmanın) haklı olduğunu söyleyebilme olanağının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Özel Daire bozma kararında davalı Köy Tüzel Kişiliğinin taşınmaza fiilen el attığı belirtilmiş ise de; Köy Tüzel Kişiliğinin davacının mülkiyet alanına doğrudan ve eylemli bir tecavüzü bulunmamaktadır. Ne var ki, idari kararla davacının çaplı taşınmazının bir bölümünün de karar kapsamına alınarak, malik olan davacının burayı kullanmasının önlenmesi, kararın infazından kaynaklanan hukuksal bir elatmadır. Çünkü, yönetsel önleme kararının infazı ile davacıdan arazisinin bir kısmını kullanmaması istenilmekte ve davacının bu karara uymaması durumunda her an 3091 sayılı Kanunun öngördüğü yaptırımın tehdidi altında bulunmaktadır. Bu nedenlerle, davacının mülkiyet hakkının kendisine tanıdığı yetkilere kavuşabilmesi için kararın infazı sonucu taşınmazı teslim alan Köy Tüzel Kişiliğine karşı dava açması yerindedir.
O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.