Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2008/16 E. 2008/25 K. 23.01.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/16
KARAR NO : 2008/25
KARAR TARİHİ : 23.01.2008

MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 10/05/2007
NUMARASI : 2007/206-2007/162
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karadeniz Ereğlisi Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.5.2006 gün ve 220-51 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 31.10.2006 gün ve 3100-3449 sayılı ilamı ile; (…Kadastro sırasında .. ada ..parsel sayılı 218 m2 yüzölçümündeki taşınmaz davalı olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir. Asliye hukuk mahkemesinde davacı Hazine ile davalı E..Ö.. arasında gösterilen tapu iptali davası görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine aktarılmıştır.
Mahkemece, aktarılan dava dosyası ile kadastro tutanağı birleştirilerek yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, dava konusu .. ada ..parselin kıyı niteliğiyle kadastro dışı bırakılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava ve temyize konu .. ada …parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbit gününden önce genel mahkemeye açılan ve görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılan dava ile davalı tarafın tutunduğu tapu kaydının yüzölçümünün artırılmasına ilişkin ve hazinenin taraf olduğu dava sonucunda oluşan ve kesinleşen 29.12.1966 günlü, 1966/422-635 E.K. sayılı kesin hükmün dayanağı haritanın kapsamında kaldığı, mahkemece yapılan keşif, uygulama, toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir.Kural olarak, kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olup, istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi zorunludur.Kesin hüküm taraflarını, akdi ve irsi haleflerini de bağlar.Kesin hükmün varlığı halinde başkaca delil aranmaksızın aynı taşınmaz yada taşınmazlara ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki günlü kesin hükme göre çözümlenmesi zorunludur. Hal böyle olunca, dava ve temyize konu taşınmazın kıyı kenar şeridi kapsamında kaldığı yolundaki uzman bilirkişi raporu ile çekişmeli taşınmazın kıyı kenar şeridi kapsamı dışında kaldığı yolunda dosyaya ibraz edilen ve birbiriyle çelişen raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesine de gereksinim yoktur.
Mahkemece usulün 237 ve 295.maddeleri hükümleri göz önüne alınarak ve kesin hükme değer verilerek davanın reddine dava ve temyize konu taşınmazın tesbit gibi davalı taraf adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve terkin istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi sınırlarının deniz yönünde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, tespitin iptaline, 2 numaralı parselin kıyı vasfında tapulama dışı bırakılmasına karar verilmiş, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm bozulmuştur.
Mahkemece her ne kadar dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle Hazine tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Dosya kapsamından Karadeniz Ereğlisi Sulh Hukuk Mahkemesinin 23.3.1964 gün ve 1964/330-205 sayılı kararına ait mahkeme dosyasının getirtilmediği, bu dosyada uygulanan tapu kaydının tesis ve tedavül kayıtlarının bulunmadığı, bu kaydın revizyon gördüğü tüm parsel ve komşu parsellerinin kayıtlarının celp edilmediği, bu tapu kaydının revizyon gördüğü parsellere ilişkin açılmış dava yada davaların bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, davaya konu taşınmazın gerçekten sözü edilen ilamın ve bunun çap kaydının kapsamı içerisinde kalıp kalmadığı tespit edilmeden hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Daha önce mahkemece verilen bir hükmün kesin hüküm teşkil ettiğinden bahsedilebilmesi için, HUMK.m.237 gereğince dava sebebinin (maddi vakıalar), dava konusunun (müddeabihinin) ve taraflarının aynı olması gerekir.
Karadeniz Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen dava mesaha tashihi davası olup, bu dava sebebine ilişkin vakıalar ileri sürülmüş ve mahkemece bu yönde araştırma ve inceleme yapılıp dosya sonuçlandırılmıştır. Eldeki davada ise, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması gereken kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bir yer olduğu iddia edildiğinden, her iki davanın sebepleri birbirinden farklıdır. O halde, olayda HUMK.m.237 anlamında dava şartı niteliğinde bir kesin hüküm bulunmadığının benimsenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Ne varki, 3402 sayılı Kanunun geçici 4.maddesindeki “kesin hükme bağlanmış uyuşmazlık” ifadesi ile HUMK.nun 237.maddesindeki “kesin hüküm” kavramı arasında farklılık bulunmaktadır. 3402 sayılı Kanun tasfiye kanunu niteliğinde olduğundan geçici 4.madde ile amaçlanan; farklı bir hukuki sebebe dayalı olarak açılan bir dava sonucunda verilmiş olsa bile, hukuki durumu açıkca belirlenmiş bulunan taşınmazlarla ilgili olarak yeni uyuşmazlıklar çıkartılmasının ve bunların dava yoluyla mahkeme önüne getirilmesinin engellenmesidir. Hal böyle olunca, mesaha tashihi kararının somut uyuşmazlık yönünden kesin hüküm olmasa dahi, taraflar arasındaki mülkiyet durumunu saptayan kuvvetli bir delil niteliğinde olduğu, bunun aksinin ancak daha kuvvetli bir delille kanıtlanabileceği ve artık farklı bir hukuki neden ileri sürülerek yeniden mülkiyet uyuşmazlığı çıkarılamayacağı kanaatine varılmıştır.
Bundan ayrı olarak, her ne kadar daha önce görülen dava mesaha tashihi davası ise de, o davada Hazinenin de taraf olması ve itirazlarını ileri sürerek niza çıkarması nedeniyle bu davanın çekişmeli yargıya dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, daha önce yanlar arasında görülüp kesinleşen Karadeniz Ereğlisi Sulh Hukuk Mahkemesinin 1966/422-638 sayılı ilamının kapsamının belirlenmesi ve eldeki davada dava konusu olan yeri kapsayıp kapsamadığının tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmesi şarttır.
Bu durumda, eldeki davada sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için; Karadeniz Ereğlisi Sulh Hukuk Mahkemesinin 1966/422-638 sayılı dosyası celbedip, bu dosyadaki davanın dayanağı olan Mart 1961 tarih ve C:125, sf:7, sr:17 nolu tapu kaydının tesis ve tüm tedavülleri, revizyon kayıtları ile birlikte istenip, bu yerde yapıldığı anlaşılan Karayolu kamulaştırma haritası, planı, krokileri ile tüm dayanaklarının getirtilip, yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler ile uzman bilirkişiler ve tarafların gösterecekleri tanıklar marifetiyle taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, davalının dayandığı mahkeme ilamı ve ekindeki kroki zemine uygulanıp infaz kabiliyetinin olup olmadığı hususu tereddüde yer vermeyecek şekilde saptanmalı, gerek kök tapu kaydı, gerekse mahkeme ilamı ekindeki krokinin kapsamı belirlenirken değişmez nitelikteki sınır yerleri esas alınmalı, ayrıca arz üzerindeki doğal ve yapay sınırlardan da yararlanılmalı, kamulaştırma haritası ve planları ile daha sonra arazide yapılan revizyonlara ilişkin her türlü kayıt mahalline uygulanmalı, miktarları belirlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel kayıtları ile denetlenmeli, mahkeme ilamı ile tashih edilen tapu kayıt miktarı ile bu kayıttan revizyon gören tapu kayıtlarının miktarları karşılaştırılmalı, dava konusu taşınmazla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğünden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanak kayıtları, davalı iseler dava dosyaları getirtilmeli; dayanılan kaydın dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45 ve devamı maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilemeyeceği yönü üzerinde durulmalı, vurgulanan bu olgunun dava ekonomisi ve kaydın kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalı, teknik bilirkişilere uygulamayı gösteren, ayrıntılı ve keşfi izlemeye elverişli harita çizdirilmeli, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
Mahkemece böylesine bir araştırma ve inceleme yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.10.2007 gün ve 2007/7-748-761 sayılı kararı da aynı yöndedir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.1.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.