YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/158
KARAR NO : 2008/154
KARAR TARİHİ : 20.02.2008
MAHKEMESİ : Ankara 21.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29.11.2007
NUMARASI : 2007/319 E-2007/388 K.
Taraflar arasındaki “Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 21.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.11.2005 gün ve 2005/106 E- 2005/400 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15.02.2007 gün ve 2006/1850-2007/1687 sayılı ilamı ile; (“…Davacılar, Zaman Gazetesinin 07/02/2005 günlü nüshasında “Laiklik hukukla korunmalı mı? Başlıklı yazıda kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, basının haber verme, eleştiri hakkı sınırları içinde, Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, yazının kişilik haklarına saldırı içerir yönü olmadığı, yargı kararının tahlil ve değerlendirilmesi niteliğinde olduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28.maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3.maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25.maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu olayda; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04/02/2005 tarihli kararının Türk yargı sisteminin özlenen bir kararı olduğu, hukuk devletinde asıl olanın uygun yasaların kabul edilmesi değil hukukçuların hukuku yorumlama ve özgürlük anlayışında yattığı belirtilmiştir. Ceza yasasının kabul edilmesi sırasında “insanları terbiye etme, ezme, etkisiz hale getirme” düşüncesinin esas alındığı, “Türk’lüğün, Cumhuriyet’in, devletin, ordunun, yargı mercilerinin manevi şahsiyetinin korunması” amacına yönelik düzenlemelerin buna örnek oluşturduğu, Ceza Yasasında, “laikliği korumak” amacıyla konulmuş bir madde olmadığı halde, Türk hukuk uygulayıcılarının laikliği koruma içgüdüsüyle TCK’nun 312.maddesini laikliği koruma maddesi haline dönüştürdüğü, bunun “ideolojik kutsal devlet” anlayışının bir dayatması olduğu belirtildikten sonra, “AB uyum yasaları” ile düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırıldığı halde, Türkiye’ de yargıçların yasalardaki özgürlükçü gelişmeleri, evrensel ölçütlere uygun olarak yorumlama anlayışının gelişemediği, hatta bazı yargı mensuplarının özgürlüklerin önünde engel oluşturdukları; buna örnek olarak da anılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararına karşı oy bildiren üyeler gösterilmiştir. YCGK kararına karşı oy yazan üyelerin ilmi, hukuki niteliği olan gerekçeler yerine, yargıç bakışına uymayan biçimde ideolojik saplantılarını ortaya koydukları, bu durumun kaygı verici olmasına karşın bunların kısa sürede tasfiye olacakları açıklanmıştır.
Şu halde yayında, davacıların da içinde yer aldıkları anılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına karşı oy yazan üyelerin ilmi ve hukuki niteliği olan gerekçeler yerine ideolojik saplantılarını ortaya koydukları, tarafsız, hukuku evrensel değerlere göre özgürlükçü biçimde yorumlama yeteneğine sahip olamadıkları, kısa süre içinde tasfiye edilecekleri ileri sürülerek hakaret edilmiş, toplumun belli bir kesimine karşı hedef olarak gösterilmek suretiyle kişilik haklarına saldırıda bulunulmuştur. Bu yüzden davacılar lehine uygun miktarda manevi tazminat takdiri gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.12.2006 gün ve E:2006/4-763 K:2006/770; 07.02.2007 gün ve E:2007/4-23 K:2007/51; 02.05.2007 gün ve E:2007/4-224 K:2007/228 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsendiğine ve dava konusu yayının içeriği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle hukuka aykırılık ve davacılar yönünden matufiyet unsuru gerçekleştiğine göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20.02.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.