YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/830
KARAR NO : 2007/801
KARAR TARİHİ : 31.07.2007
MAHKEMESİ : Afşin Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/05/2007
NUMARASI : 2007/13-2007/257
Taraflar arasındaki “muhtesatın aidiyetinin tespiti“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afşin Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.05.2007 gün ve 2007/213 E. 2007/77 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 12.10.2006 gün ve 2006/3173 E. 2006/3174 K. sayılı ilamı ile, (…İddia ve savunmaya mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre dava niteliği ve içeriği itibariyle 166 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatların aidiyetinin tesbitine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Saptanan dava niteliği ve dosya içeriğine göre davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı belirlenmiştir. Kural olarak tesbit davasının dinlenebilmesi için genel dava şartlarından başka iki özel koşula daha ihtiyaç vardır. Gerçekten sözü edilen ve aşağıda açıklanan koşulların öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında “tesbit davasının kendine özgü koşulları olarak nitelendirilmektedir.”
Sözü edilen özel koşullara gelince;
1-Özel koşulların İlki, tesbit davasının konusunu ancak bir hukuki ilişkinin oluşturabileceği tartışmasızdır. Gerçekten, tesbit hükmü, hak ve alacakların doğduğu hukuki ilişkinin mevcut olup, olmadığını tesbit etmekte olup, miktarları hakkında bir şey içermez. Bu nedenle uygulamada, konusu, yalnızca maddi vakıa yada vakıalar olan tesbit davaların dinlenemeyeceği sonucuna varılmıştır Kural olarak maddi vakıa yada vakıalar ancak hukuki bir ilişki ile birlikte tesbit davasına konu olabilirler.
2-Davacının sözünü ettiği açık bir anlatımla öne sürdüğü hukuki ilişkinin, mevcut olup olmadığının, hemen tesbitinde, hukuki bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yarar koşulu, tesbit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır.
Öte yandan, bir hukuki ilişkinin, hemen tesbitinde, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte olması zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse;
A)Davacının bir hakkı veya hukuki durumunun hali hazır bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olması ve sözü edilen tehlikenin yakın ve tehdidin ciddi olması gerekir.
B)Bu ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt yada belirsizlik içinde olması, bu hususun davacı için bir zararı meydana getirebilecek nitelikte bulunması gerekir. Tehdit, objektif olarak değerlendirildiğinde, bir zarar doğurabilecek nitelikte olmalıdır.
C)Yalnızca koşulları usulün 237. maddesi hükmünde tanımlanan biçimde kesin hükmün sonuçlarını meydana getiren, cebri-icraya yetki vermeyen bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tesbit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, davacının, hukuken korunma ihtiyacı da hali hazırda bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulu tesbit davasının açıldığı günde mevcut olmalı ve hüküm verilene değin varlığını’da sürdürmesi zorunludur. Açıklanan nedenle davacının, hukuki korunma (himaye) ihtiyacını, başka bir vasıta ile tamamen tatmin edebilmesinin, mümkün olduğu hallerde, hukuki ilişkinin mücerret tesbitinde, hukuki yararının bulunmadığı bu nedenle tesbit davası açamayacağı kuşkusuzdur.
Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında “Eda Davası” açılmasının mümkün olduğu hallerde tesbit davası açılmasında hukuki bir yararın bulunmadığı kabul edilmiştir.
Sözü edilen kuralın ayrık hali olarak “eda davası” ile elde edilecek tesbit hükmünün kapsamı, tesbit davası ile elde edilecek tesbit hükmünün kapsamından daha dar ise, “eda davası” açılması mümkün olmasına rağmen, eda davasından, bağımsız olarak ayrı bir tesbit davası açılabileceği’de öğretide ve uygulamada kararlılık kazanmıştır.
Az yukarıda genel dava şartlarından ayrık olmak üzere tesbit davasına özgü koşulların mahkemece resen gözetilmesi zorunludur. Bu hukuksal olguların ışığı altında duraksamasız belirtmek gerekirse Hukuki yarar, dava koşuludur. Dava ve temyize konu aidiyetlerinin tesbiti istenen muhdesatların üzerinde bulunduğu taşınmaz hakkında açılan, derdest ortaklığın giderilmesi davasının bulunmadığı taşınmaz hakkında kamulaştırılma işleminin yapılmadığı dikkate alındığında davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava muhtesatın aidiyetinin tespiti isteğine ilişkindir.
Davacı, paydaşı bulundugu …parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan dört evden ikisini, davalı kardeşleriyle birlikte yaptırdığını; bu iki evin payı oranında kendisine aidiyetinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalılar duruşmada davanın reddini cevaben bildirmişler; mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Davacı, bozmadan sonraki 1.5.2007 tarihli oturumda, bu davadan önce açılan Afşin Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/144 Esas sayılı dosyasında görülen ortaklığın giderilmesi davasının yargılaması sırasında, kendisine verilen mehil ve yetkiye dayanarak görülmekte olan davayı açtığını, tespitte hukuki yararı bulunduğunu beyan etmiştir. Davacının beyanı üzerine mahkemece anılan dosya getirtilmiş, incelenmiş, iddiasının yerinde olduğu, ortaklığın giderilmesi davasında 166 parsel üzerindeki iki evin kardeşleriyle birlikte, kendisi tarafından yapıldığını ileri sürdüğü, mahkemece verilen mehil ve yetki üzerine görülmekte olan davayı açtığı anlaşılmıştır.
Yargılamanın başladığı andan itibaren varlığı ileri sürülmeyen ortaklığın giderilmesi davasının bozmadan sonra bildirilmesi, incelenmesi ve mahkemece bozmadan esinlenmek suretiyle direnme hükmü kurulması olgusu karşısında, ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararı bulunmayıp, yeni bir hüküm kurulduğunun kabulü gerekir.
O halde dosya, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklandığı üzere, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 7.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine 31.10.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.