Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2007/821 E. 2007/897 K. 28.11.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/821
KARAR NO : 2007/897
KARAR TARİHİ : 28.11.2007

MAHKEMESİ : İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/06/2007
NUMARASI : 2007/304-2007/512
Taraflar arasındaki “istihkak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.11.2005 gün ve 484-1348 sayılı kararın incelenmesi davalı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 27.06.2006 gün ve 7315-7106 sayılı ilamıyla; (…Davacı kendisine ait olan ev eşyalarının kocasının borcundan dolayı haczedildiğini, ancak kocası ile birlikte oturmadıklarını ev eşyalarının mülkiyetinin kendisine ait olduğunu ileri sürerek İİK’nun 96 ve devamı maddelerine dayalı olarak istihkak davası açmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; bu karar Dairemizin 27.09.2004 tarihli ilamı ile davacı ile borçlunun haciz yapılan evde birlikte oturulup oturulmadığının açıkça ortaya konulması için araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur.
Bozma doğrultusunda yapılan araştırmalar sonucunda borçlunun her ne kadar resmi işlemlerinde haciz yapılan bu adresini kullanmadığı görülmüş ise de; sunulan belgelerin tamamı borç doğumundan sonraya ilişkindir. Öte yandan haciz tutanağında imzası bulunan ve apartman görevlisi olan Mehmet Demirci’nin alınan ifadesinde, davacı ile borçlunun evlendikten sonra haciz adresinde birlikte yaşadıklarını belirttiği anlaşılmaktadır.
Bu deliller karşısında davacı ile borçlu eşin haciz yapılan ev adresinde birlikte oturdukları ispatlandığından İİK’nun 97/A maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi borçlu dolayısıyla alacaklı yararınadır. Bu yasal karinenin aksinin kesin ve güçlü delillerle ispatlanması gerekmektedir.
Davacı 3. kişi eşyaların mülkiyetinin kendisine ait olduğuna dair hiçbir mülkiyet belgesi ibraz etmemiş sadece önceki evliliğinden edindiğine ilişkin tanık ifadelerine dayanmış ise de, bu ifadeler ispata yeterli olmayıp hükme esas alınacak nitelikte değildir.
Bu nedenlerle davacı 3. kişinin davasının reddi gerekirken varsayıma dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde davalı alacaklının bu yönleri amaçlayan temiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı (Alacaklı) vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen davalar, üçüncü kişinin takip hukukuna ilişkin istihkak davası niteliğindedir.
Yerel Mahkemece; mülkiyet karinesinin davacı üçüncü kişi yararına kanıtlandığı belirtilerek istemin kabulüne dair verilen hüküm, Özel Dairenin yukarıda yazılı kararı ile bozulmuş, yerel mahkemece önceki hükümde direnilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan İcra ve İflas Kanununun 97/a maddesi uyarınca; “Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer.
İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir.”
Anılan madde; borçlu ile üçüncü kişinin taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi malın borçlu elinde addolunacağına ilişkin, borçlu dolayısıyla alacaklı yararına mülkiyet karinesi içermektedir.
Uyuşmazlık; İcra ve İflas Kanununun 97/a maddesinde yer verilen “mülkiyet karinesi”nin aksinin davacı üçüncü kişi yararına kanıtlanıp kanıtlanamadığı, bir diğer anlatımla; borçlu ile istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişinin hacizli eşyaları birlikte ellerinde bulundurma olgusunun somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
İstihkak davacısı üçüncü kişi gelir sahibi olup, taşınır mal haczi uygulanan evin malikidir. 1992 yılında başlayan ilk evliliği, 1999 yılında boşanmayla sona ermiştir. Aralarında eski eşin de bulunduğu bir kısım tanık anlatımlarında; haczedilen eşyaların ilk evlilik nedeniyle satın alınan eşyalar olduğu, bu eşyaların boşanma sonrasında davacı üçüncü kişiye bırakıldığı ifade edilmektedir. Davacı, boşanma sonrasında kendisine bırakılan bu taşınır malların tek başına maliki durumundadır. Davalı borçlu da bu durumu doğrulamaktadır. Anılan adreste, ilk evliliğinden olan kızı ile birlikte yaşamakta iken 12.12.2002 tarihinde davalı borçlu ile evlenmiş, davalı borçlu hakkında evlilik öncesinde başlatılmış olan icra takipleri nedeniyle (17.07.2003 tarihinde) evindeki eşyalar haczedilmiştir. Davacının, uzun yıllar süren evliliği nedeniyle ilk eşiyle, sonraki üç yıl kızıyla birlikte oturduğu adrese, ikinci evlilik sonrasında davalı borçlunun gelmesinin “taşınır malı birlikte ellerinde bulundurma” olgusu olarak kabulünde olanak bulunmamaktadır.
Takip dayanağı belgeler ile icra takibi öncesine, gerekse sonrasına ait tarihler içeren diğer belgelerde, davalı borçlunun ikamet adresinin, haciz uygulanan adres olmadığı da görülmektedir.
Bunun dışında; davalı alacaklı vekilince “yoğun güvenlik önlemleri ile korunduğu” ifade edilen, davacıya ait konutun bulunduğu siteye, davalı borçlunun eşyalarının ya da evlilik nedeniyle edinilen yeni eşyaların getirildiği iddia edilmediği gibi, bir kısım eşyaların davacı üçüncü kişiye aidiyetine ilişkin garanti belgelerinin ibraz edilmesi, bu belgelerin geçersizliğinin kanıtlanamaması, bu durumun eşyaları satan işletme tarafından da doğrulanmış olması karşısında, karinenin aksinin üçüncü kişi tarafından kanıtlandığının kabulü gerekir.
Tanık olarak ifadelerine başvurulan kişilerin eski eş ve ev hizmetlerinde çalışan kişi olmaları, beyanlarına itibar edilmemesi sonucunu doğurmayacaktır. Boşanma sonrasında, kızı ile şahsi ilişki temini kapsamında eski eşin, evde bulunan eşyalar hakkında bilgi sahibi olması “halin icabına” uygun olup, aksi, HUMK 254. maddesinde belirtilen şekilde kanıtlanmamıştır.
Günümüz koşullarında, bir çok evde, birden fazla televizyon, müzik seti gibi elektronik eşyalar bulunmakta, bunlar aile fertlerince kullanılmaktadır. Belirtilen nedenlerle, haciz tutanağında da, televizyon vb. elektronik eşyaların birden çok sayıda bulunması, hayatın olağan akışına aykırı bulunmamaktadır.
Davacıya ait boşanma ilamından, kendisinin ve eski eşinin, …. Tanıtım ve Tasarım Ltd. Şirketi’nin hissedarı olduklarının anlaşılması, davacı vekilinin 07.05.2007 günlü dilekçesinden ise, davacının ayrıca “hastane hissedarı” olduğunun belirtilmesi karşısında, bu şirketlerle iletişimin sağlanması amacıyla faks cihazının da bir evde bulunması doğal karşılanmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı üçüncü kişinin “mülkiyet karinesi”nin aksini yeterli ve inandırıcı biçimde kanıtladığının kabulü gerekmekte olup, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 28.11.2007 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.