Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2007/621 E. 2007/615 K. 26.09.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/621
KARAR NO : 2007/615
KARAR TARİHİ : 26.09.2007

MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/02/2007
NUMARASI : 2006/459-2007/31

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 9. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.4.2004 gün ve 2003/60-2004/145 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 29.9.2006 gün ve 2005/8389-2006/9991 sayılı ilamı ile, (…1- Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan doğan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, takas mahsup talebi dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine onanmış olması nedeniyle davacının karar düzeltme istemi ile dosya yeniden incelenmiştir.
Davalılardan H. A. davaya hiç gelmemiş ve savunmada bulunmamıştır. Bu nedenle davalı H. A. yönünden ayrıca karar verilmesi gerekirken adı geçen davalının da takas mahsup talebi varmış gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekmiştir. Davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Davalı N. A.’ya 3 sayfalık tamamlanmış dava dilekçesi 12.04.2003 tarihinde tebliğ edilmiştir. Buna karşılık takas mahsup defi 10 günlük esasa cevap süresi geçirildikten sonra ileri sürülmüştür. Davacı vekili 16.07.2003 günlü dilekçe ile davalı tarafından ileri sürülen takas defini kabul etmediklerini bildirmiştir. Şu durumda geçerli ve usulüne uygun takas mahsup talebi bulunmamaktadır. Bu nedenle davalının takas mahsup talebi doğrultusunda davanın reddi yerinde görülmemiştir. Kararın bu nedenle bozulması gerekirken onanmış olması nedeniyle davacının karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı E. Ç.vekili, davalılardan N. A.’nın sahibi, diğer davalı H. A.’nın ise sorumlu yazıişleri müdürü olduğu Vakit Gazetesi’nin 24.11.2002 tarihli nüshasında “Dedesini Aratmıyor” başlığıyla yayımlanan haberde, davacıyı küçük düşürücü, halkın kin ve nefretine maruz bırakacak nitelikte gerçek dışı iddiaların ortaya atıldığını, ağır hakaretlerde bulunulduğunu, bu şekilde davacının kişilik haklarına saldırıldığını ileri sürerek, 40 milyar TL. manevi tazminatın yayım tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faiz oranı üzerinden faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan N.A., yasal süre geçtikten sonra verdiği 24.2.2003 günlü cevap dilekçesinde özetle, kendisine tebliğ edilen dava dilekçesinde üçüncü sayfanın mevcut olmadığını; dava konusu yayının hukuka uygun bulunduğunu, tazminat gerektirmediğini, davacının daha önceki yazılarında ve dava konusu yayından sonra kendisine hakaret ettiğini, istenilen miktarın da fahiş olduğunu cevaben bildirmiş; dava dilekçesinin eksiksiz olarak 12.4.2003 tarihinde tebliğinin ardından bu davalının vekilince verilen 2.6.2003 havale günlü dilekçede ise; davaya konu haberin yayımından sonra, davacının imzasıyla 26.11.2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayımlanan “Hem Yalancı, Hem Cahil” başlıklı köşe yazısında, dava konusu yazıdan alıntılar yapılmak suretiyle davalı N.A.’nın kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu, bu saldırı nedeniyle müvekkilinin de davacıdan -ayrı bir dava açılmaksızın, takas yoluyla eldeki dava içerisinde karara bağlanmak üzere- 40 milyar TL. manevi tazminat talep etmekte olduğu belirtilmiştir.
Yerel Mahkeme; Vakit Gazetesinin 24.11.2002 tarihli nüshasında yayımlanan dava konusu haberin gerçeğe uygun olmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu ve manevi tazminatı gerektirdiği; ancak, davacının da, haberin yayınlandığı tarihten iki gün sonra 26.11.2002 tarihinde Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde kaleme aldığı yazıda, dava konusu haberden söz ederek davalıların kişilik haklarına saldırdığı, dolayısıyla davalıların da manevi tazminata hak kazandıkları; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın alım gücü, manevi tazminatın niteliği gözetilmek suretiyle, hem davacının davalılardan ve hem de davalıların davacıdan isteyebilecekleri manevi tazminat miktarının ayrı ayrı 3’er milyar TL. olarak takdir edildiği gerekçesiyle ve takas-mahsup istemini gözeterek davanın reddine karar vermiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire hükmü onamış, yine davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine de, yukarıdaki gerekçeyle bozma kararı vermiştir.
1-Yerel Mahkemenin, davalılardan H. A. hakkındaki bozmaya uymak suretiyle bu davalı hakkında verdiği karar yeni bir hüküm niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin buna yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi, Özel Daireye aittir.
2-Davalılardan N. A. yönünden yapılan incelemede:
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 16.7.2003 günlü dilekçesindeki ifadelerin, davalılardan N.A. vekilinin yasal süreden sonra bildirildiği çekişmesiz olan takas talebi (takas-mahsup defi) yönünden, davacı tarafın savunmanın genişletilmesine itiraz etmiş olduğunun kabulüne yeterli bulunup, bulunmadığı; başka bir ifadeyle, ortada, davalı tarafça süresinden sonra bildirilmiş ve fakat davacı tarafın ‘savunmanın genişletildiği’ yönündeki itirazına uğramadığı için Yerel Mahkemece dikkate alınması gereken bir takas talebinin var olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, davalı N. A.’ya dava dilekçesi eksiksiz biçimde 12.4.2003 tarihinde tebliğ edilmiş; bu davalının vekilince cevap süresi geçtikten sonra verilen 2.6.2003 günlü dilekçeyle ve takas-mahsup talebinde bulunulmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 204. maddesinde, takas-mahsup talebinin davayı mütekabile (karşı dava) addolunacağı belirtilmiştir. Ancak, Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca, takas, borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirmesiyle vaki olacağından, takasın sağlanması için mutlaka ayrı bir dava veya karşı dava açılması gerekmez. Borçlu, kendisine karşı açılmış olan bir dava içerisinde takas-mahsup talebinde bulunabilir ve böylesi bir talep, usul hukuku anlamında bir defi niteliği taşır.
Bilindiği üzere, ilk itirazlardan (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Md.187) farklı olarak, defilerin esasa cevap süresi içinde bildirilmeleri zorunlu değildir. Dolayısıyla, takas-mahsup defi, esasa cevap süresi geçtikten sonra dahi bildirilebilir. Ne varki, bir definin esasa cevap süresi geçtikten sonra bildirilmesi savunmanın genişletilmesi anlamına geleceğinden, böylesi bir definin mahkemece dikkate alınabilmesi için, karşı tarafın buna muvafakat etmiş olması gerekir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 202/2. maddesinde savunmanın genişletilmesi yasağının istısnalarından biri olarak gösterilen muvafakat, açık veya zımni olabilir. Bir davada, davalı tarafın savunmasını genişletmesi üzerine, davacı taraf buna hemen itiraz etmez; başka bir ifadeyle, savunmanın genişletilmesine muvafakati bulunmadığını hemen bildirmez, özellikle de, genişletilen savunmaya yönelik cevaplar verir ise, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş sayılır. Davacı tarafın, savunmanın genişletilmesine muvafakat etmediğine dair beyanını bildirmesi (bu yönde itirazda bulunması), genişletmenin gerçekleştiği aşamaya göre, daima belirli bir zaman dilimine tabidir. Somut olaydaki gibi, savunmanın bir dilekçeyle genişletildiği hallerde, davacı taraf buna muvafakati olmadığını en geç, dilekçenin kendisine tebliğini izleyen oturumda bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş sayılır. Davacı tarafın zımni muvafakati, davalı taraf yararına, davanın genişletilen savunma çerçevesinde seyri (genişletilen savunmanın mahkemece dikkate alınması) şeklinde bir usuli kazanılmış hak doğurur; davacı taraf savunmanın genişletilmesine yargılamanın sonraki aşamalarında itiraz ederek, davalı yararına oluşan bu usuli kazanılmış hakkı ortadan kaldıramaz (Gerek, bu konuda geniş bilgi için ve gerekse yukarıdaki bir kısım açıklamalara referans olarak, bkz: Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, Demir Yayınevi, İstanbul 2001; s: 1801 ve devamı).
Bu açıklamalar çerçevesinde, somut olaya dönüldüğünde:
Davalı N. A. vekilinin takas-mahsup talebini içeren ve esasa cevap süresi geçirildikten sonra verilmiş olması nedeniyle savunmanın genişletilmesine yönelik bulunan 2.6.2003 günlü dilekçesi, davacı vekiline 8.7.2003 günlü oturumda elden tebliğ edilmiş; davacı vekili, anılan oturumda, davalı tarafın savunmayı genişlettiğine ve buna muvafakat etmediğine dair bir açıklama yapmamış; bu konudaki beyanlarını bildirmek üzere süre istemiştir. Davacı vekilinin, kendisine tanınan 20 günlük kesin süre içerisinde verdiği 16.7.2003 günlü dilekçesinde de, yine, davalı tarafça takas-mahsup talebinde bulunulmasının savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu ve buna davacı taraf olarak muvafakatlerinin bulunmadığı şeklinde bir beyan yer almamıştır. Davacı vekilinin 16.7.2003 günlü dilekçesindeki, bu konuyla ilgili beyanı, aynen “…3)Davalı yan beyan dilekçesinin üçüncü maddesinde müvekkilimin 26.11.2002 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yayınladığı yazı dolayısıyla istemde bulundukları takas talebine yer vermiştir. Davalı yanın takas talebi dava konusu yayının hukuka aykırı olduğunun ikrarı niteliğindedir. Anılan tarihli yayının davalı tarafın kişilik haklarına hukuka aykırı müdahalede bulunması iddiası kendilerince söz konusu ise; yayının yeni bir dava konusu yapılması gerekir. Aksi halin kabulü; varlığı iddia olunan hukuka aykırılıkların değişimi anlamını taşımaktadır ki; dava konusu yayının basın hukukunca aranan unsurlardan yukarıda da yaptığımız açıklamalar dikkate alındığında “GERÇEKLİK” unsurunu haiz olmadığı görülecektir. Ancak dava konusu yayında söz konusu olan hukuka aykırılık bu kadar aşikarken ve davalı tarafın dava konusu yayın hakkında beyanda bulunması gerekirken;müvekkilimce kaleme alınan 26.11.2002 tarihli yazının Basın Hukuku gereğince haiz olması gereken unsurları haiz olmadığının açıklanması ve huzurunuzdaki davada anılan yazının da hukuka aykırılığının tespit edilip karara bağlanması talebi hukuken yersiz ve haksızdır. Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın ileri sürdüğü takas talebini kabul etmediğimizi beyan etmek isteriz. Davalı asıl dilekçesinin devamında ileri sürdükleri takas talebinin hükmedilecek tazminatın bedelini indirme fonksiyonunu yerine getirmek adına bu sefer Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin karşılıklı hakaret nedeniyle bölüşük kusura hükmederek tazminat bedelinin indirilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir…Yine davalı tarafın bu beyanlarından dava konusu yayının hukuka aykırılıkları içerdiğini kabul ettiği anlaşılmaktadır…” şeklindedir. Görüldüğü üzere, bu ifadelerle, takas talebinin yerinde olmadığı, kabul edilmediği bildirilmiş ve bunun gerekçeleri ortaya konulmuştur. Başka bir ifadeyle, davacı vekilinin anılan dilekçesi, savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı davranışta bulunulduğu yönündeki bir itirazı değil; tersine, takas-mahsup isteminin dayandırıldığı, davacı tarafından kaleme alınan 26.11.2002 günlü yazının hukuka aykırılığı iddiasının ancak ayrı bir davadaki manevi tazminat istemine konu edilebileceği, o nedenle de söz konusu talebin davacı tarafça kabul edilmediği yönündeki bir beyanı içermektedir. Dolayısıyla, bu dilekçeyle, davacı tarafın yukarıda belirtilen hukuksal çerçeveye uygun şekilde, savunmanın genişletilmesine yönelik bir itirazda bulunmuş olduğundan söz edilemez.
Bu durumda, davacı tarafın, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat ettiği; zımni muvafakatin, davalı taraf yönünden, genişletilen savunmanın mahkemece dikkate alınmasını gerektiren bir usuli kazanılmış hak doğurduğu, bunun sonucu olarak da, uyuşmazlığın davalı vekilince bildirilen takas-mahsup talebi çerçevesinde çözülmesinin zorunlu olduğu kabul edilmelidir.
Yerel Mahkemenin davalı N.A. yönünden aynı gerekçeye dayalı olarak verdiği direnme kararı yerindedir.
Ne var ki; işin esası Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıdaki (1) nolu bent gereğince, davalı H. A. hakkındaki bozmaya uyulmak suretiyle tesis edilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının ve (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, hakkındaki direnme kararı yerinde görülen davalı Nuri Aykon yönünden işin esasının incelenmesi için, dosyanın 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 26.9.2007 gününde, (1) nolu bent yönünden oybirliğiyle, (2) nolu bent yönünden oyçokluğu ile karar verildi.