YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/609
KARAR NO : 2007/595
KARAR TARİHİ : 19.09.2007
MAHKEMESİ : İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/04/2007
NUMARASI : 2007/7-99
Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil alacak“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 7.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın Reddine dair verilen 15.12.2005 gün ve 2003/887-450 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 26.4.2006 gün ve 2006/2691-4841 sayılı ilamı ile, (…Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 5043 ada 14 parselde bulunan 5 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 davacı payının vekil aracılığıyla 19.4.2001 tarihinde 1.600.000.000 TL. bedelle davalıya temlik edildiği görülmektedir.
Davacı, söz konusu işlemin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir…” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3.maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2.maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacının davalı M..’e 23.3.2001 tarihinde satış yetkisini de içeren vekaletname verdiği, adı geçenin diğer davalı H.’ı vekaletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak vekil tayin ettiği ve H.’nın vekaletiyle çekişmeli taşınmazdaki davacı payının davalı M.’ye intikal ettirildiği anlaşılmaktadır. Vekalet ilişkisinin geçerli işlemlere dayalı olduğu sabittir.
Ancak, tapuda 1.600.000.000 TL.bedelle satışa konu yapılmasına karşın, çekişmeli payın gerçek değerinin 11 milyar olduğu bilirkişi raporuyla belirlenmiştir. Bu durumda, davacı kayıt malikinin yapılan işlemle zararlandırıldığı açıktır. Söz konusu işlemin de vekil ile ondan taşınmazı edinen davalı arasında el ve işbirliğiyle gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temliki işlemin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle sağlandığı düşünülerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak istemine ilişkindir.
Somut olayda davacı R.ile davalı M.nin evli olduğu, 23.3.2001 tarihinde boşanma davası açıldığı ve aynı gün R. tarafından M.’ye satış yetkisini de içeren bir genel vekaletname verildiği, Münip’in bu vekaletnamedeki tevkil yetkisine istinaden eniştesi olan diğer davalı H.’a 19.4.2001 tarihinde vekaletname verdiği, H.’nın da aynı tarihte dava konusu taşınmazdaki davacı payını davalıya 1.600.000.000 TL. bedelle satarak devrettiği, anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 184/5. maddesine göre; “Boşanma ve ayrılığın fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.”
Taraflar boşanma davası sırasında, her ne kadar hakim huzurunda 8.5.2001 tarihinde; aralarında herhangi bir mal ve eşya uyuşmazlığı olmadığı yönünde beyanda bulunmuşlarsa da, bu beyanın hakim tarafından onaylanması söz konusu olmadığı gibi, beyanın içeriği incelendiğinde uyuşmazlık konusu taşınmazın davalı M.’de kalması, arabanın ise davacı R.’ye bırakılması konusunda anlaşmaya vardıkları hususu açık bir şekilde anlaşılamamaktadır. Yani taraflar arasındaki anlaşma protokolünde bu hususlara yer verilmemiştir.
Hal böyle olunca, vekaletname ve azil tarihleri, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamı birlikte düşünüldüğünde; davacı R.’nin sözü edilen vekaletnameyi davaya konu taşınmazın satılması ve 1/2 payının kendisine ödenmesi amacı ile verdiği, davalı M.’nin vekalet görevini kötüye kullanarak, önce tevkil yetkisi ile eniştesi H.’yi vekil olarak atadığı, sonrada onunla el ve işbirliği içinde, raiç değeri 22.000.000.000 TL., 1/2 pay değeri 11.000.000.000 TL. olan taşınmazın 1/2 payını 1.600.000.000 TL. gibi çok düşük bir bedelle kendisinin satın aldığı, bu şekilde BK.m. 390/2’de açıklanan hüsnüniyetle davranma yükümlülüğünü ihlal ederek, kötü niyetli davrandığı ve müvekkilini zarara uğrattığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gereğine değinilen Özel Dairenin bozma kararına uyulmak gerekirken, ilk hükümde direnilmesi hatalı olmuştur. Direnme kararının bozulması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme hükmünün yukarıda ve Özel dairenin bozma ilamında açıklanan nedenlerle HUMK’nun 429.mad.gereğince, BOZULMASINA, istek halinde temyiz ilam harcının iadesine, 19.9.2007 gününde oyçokluğu ile karar verilmiştir.