Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2007/583 E. 2007/556 K. 18.07.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/583
KARAR NO : 2007/556
KARAR TARİHİ : 18.07.2007

MAHKEMESİ : Dursunbey Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/03/2007
NUMARASI : 2007/19-83

Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Dursunbey Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.6.2006 gün ve 2005/268-2006/107 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 6.12.2006 gün ve 9628-12169 sayılı ilamı ile, (…Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun” fil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit) olmayı kabul ederek” ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fil ehliyeti vardır. “hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahade kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K. ‘nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince; davacı C.’in 18.9.2000 tarihli akitle çekişme konusu 9 parça taşınmazını davalı oğlu K.e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan adı geçenin 12.10.2004 tarihinde vesayet altına alındığı, eldeki davayı vasinin açtığı ve kısıtlının ölümüyle mirasçılarının davayı takip ettikleri görülmektedir.
Mahkemece vesayete esas alınan Balıkesir Devlet Hastanesi 9.1.2003 tarih 283 numaralı Sağlık Kurulu raporuna göre, davacının senil Demans rahatsızlığının bulunduğu, satış işleminin yapıldığı 2000 yılı ile vesayete esas alınan 2003 tarihli rapor arasında 3 yıl gibi bir sürenin geçtiği, 3 yıl içinde vesayeti gerektirir hastalığın aniden baş göstermesinin hayatın olağan akışına uymadığı gerekçesiyle davacının ehliyetinin bulunmadığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Oysa akit tarihinde davacı C.in tasarrufa ehil olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılmış değildir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.7.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.