Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2007/453 E. – K. 04.07.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/453
KARAR NO : –
KARAR TARİHİ : 04.07.2007

MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/03/2007
NUMARASI : 2007/42-101
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.03.2005 gün ve 2004/209-2005/102 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.12.2006 gün ve 2006/12914-2006/16303 sayılı ilamı ile; (…Davacı, davalıya mutfak dolabı sattığını ve teslim ettiğini ancak 1.500.000.000 TL bedelinin ödenmediğini, bu nedenle yaptığı icra takibine de davalının itiraz ettiğini öne sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, bedeli ödediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalıya mutfak dolabı sattığını ve teslim ettiğini ancak 1.500.000.000 TL bedelinin ödenmemesi nedeniyle, icra takibi yaptığını belirterek bu davayı açmıştır. Davalı, yargılama sırasında borcunu ödediğini ödeme belgelerini ibraz edeceğini savunmuş ise de, ödemeye ilişkin belgeleri ibraz etmemiştir. Mahkemece, davalı tarafın 1.500.000.000 Lira borcu olduğu kabul edilmiştir. Davalı temyiz dilekçesine ekli olarak karar verildikten sonra ödeme makbuzlarını ibraz ederek borçlu olmadığını bildirmiştir. Davalının temyiz sırasında ibraz ettiği makbuzlar, borcu söndüren belgelerden olduğu için mahkemece incelenmeli ve davalının ödediğini belirttiği bu belgelerden ayrı bir ödeme olup olmadığı saptanmalı ve sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Kararın, bu nedenle bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, İcra ve İflas Kanununun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı vekili; müvekkilinin davalıya bir takım mutfak dolabı sattığını ve teslim ettiğini, ancak davalının, faturası kesilen mutfak dolabı bedelini ödemediğini ve davalı aleyhine başlattıkları ilamsız icra takibine haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini ileri sürerek; itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı/borçlu isticvap edildiği duruşmada; davacı Şirkete sipariş etmiş olduğu mutfak dolabını teslim aldığını, ancak davacı ile bir milyar lira bedel üzerinden anlaştıklarını, bedeli davacıya ödediğini, ödeme belgelerinin ibrazı için süre verilmesini ve davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “mutfak dolabı imalatı nedeni ile davalının davacıya 1.500.000.000.TL borçlu bulunduğu, davalının duruşmada alınan beyanı üzerine ödeme belgelerini ibraz etmek üzere 10 günlük kesin süre verildiği, kesin süre içersinde ödeme belgelerini ibraz etmediği, bu itibarla davacının bu miktarı davalıdan talep etmekte haklı olduğunun anlaşıldığı” gerekçesiyle “davanın kabulüne, icra takibine davalının itirazının iptali ile, alacağa 9.3.2004 takip tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, 600.000.000 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “yargılama aşamasında verilen kesin süre içerisinde davalının ödeme belgelerini ibraz etmediği, bu aşamadan sonra ibraz edeceği delillerin değerlendirilmesine yasal olanak bulunmadığı, hüküm tarihinden sonra yapılmış olan ödemelerin ancak kararın icrası sırasına nazara alınabileceği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Davacının, taraflar arasındaki mutfak dolabı alım satımı nedeniyle düzenlenen fatura bedelinin ödenmemesi üzerine 1.500.000.000 TL alacağın icra gideri, vekalet ücreti ve takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek faizi ile birlikte tahsili için ilamsız icra takibine giriştiği, davalının borca itirazı üzerine takibin durduğu ve 27.04.2004 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı/borçlunun yargılama aşamasında, borcu ödediğini ve ödeme belgelerini ibraz edeceğini beyan etmesine karşın ödemeye ilişkin belgeleri ibraz etmediği; ne var ki 24.03.2005 hüküm tarihinden sonra, 23.03.2005, 27.04.2005 ve 05.05.2005 tarihli ödeme makbuzlarını temyiz dilekçesine ekli olarak ibraz ettiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık; davalının, temyiz dilekçesi ekinde ibraz ettiği ödeme makbuzlarının mahkemece incelenmesi ve davalının ödediğini belirttiği bu belgelerden ayrı bir ödeme olup olmadığının belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi; davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki mahkeme itirazın iptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
O halde; itirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan (İİK.m.67/1); alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre; gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda; ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından da itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
Şu da eklenmelidir ki; takip konusu alacak için borçlunun icra dairesi dışında yaptığı ödemeler, takip konusu alacaktan İcra Müdürlüğünce kendiliğinden mahsup edilemeyeceğinden; eş söyleyişle, harici ödemelerin İcra Müdürlüğünce kabulü için, alacaklının muvafakati gerektiğinden; itirazın iptali davasında mahkemece kısmi ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğuna dair bir karar verilmesi gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu itibarla, icra takibinden sonra borçlu tarafından ödeme yapılmış olması halinde mahkemece, söz konusu ödemeler düşülerek, bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2004 gün, E:2004/9-508 K:2004/562; 30.03.2005 gün, E:2005/19-200 K:2005/210; 08.06.2005 gün, E:2005/19-270 K:2005/365 ve 18.04.2007 gün, E:2007/19-159 K:2007/220 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde üzerinde durulması gereken bir başka yön ise; borçlunun, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge (makbuz) ibraz etmesi halinde, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilip verilemeyeceği konusudur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1990 Cilt, 1 s:900; Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt 1-II-İst.1997 s:28 ve 871).
Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu kuşkusuzdur. Dava hakkının varlığı ya da düşmüş bulunmasının incelenmesi, doğrudan hakime verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yargıtay Dairesi, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının tamam olup olmadığını kendiliğinden gözetebilir.
Davanın hukuksal niteliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Gerçekten de, yargılamada davayı inkar eden davalının savunması borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine, delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından da söz edilemeyecektir (HUMK. Md. 202).
Sonuç itibariyle; yargılama aşaması henüz tamamlanmamış böyle bir durumda, borcu itfa eden belgenin veya dava şartının söz konusu olduğu hallerde, dava sonuçlanıp kesinleşmemiş ise, ibraz edilen ve borcu söndüren yazılı belgenin dikkate alınması gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.04.2000 gün, E:2000/11-745 K:2000/734; 24.03.2004 gün, E:2004/2-183 K:2004/165 ve 26.10.2005 gün, E:2005/9-546 K:2005/611 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; aşamalarda borcunu ödediğini savunan davalının temyiz dilekçesi ekinde ibraz ettiği, 23.03.2005, 27.04.2005 ve 05.05.2005 tarihli ödeme makbuzları, görülmekte olan davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşımaktadır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, davalının temyiz sırasında ibraz ettiği makbuzların incelenmesi ve davalının ödediğini belirttiği bu belgelerden ayrı bir ödeme olup olmadığının saptanması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.07.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY

Dava, İİK’nun 67 nci maddesi uyarınca açılmış bulunan itirazın iptali davası olup, Yüksek Özel Daire’nin bozma konusu yaptığı ödemeler takip ve davadan sonra yapılan ödemeler olup, sunulan makbuzlarda da açıkça ödemelerin takip konusu yapılan borca mahsuben yapıldığı anlaşılmaktadır. Dolayasıyla alacaklı tarafın imzasını havi bu ödeme belgelerinde yer alan ödemelerin icraca nazara alınması mümkün bulunduğundan ve bu hususta icrada bir çekişme çıktığında bunun yetkili ve görevli İTM’ce çözümlenmesi mümkün olduğundan Yüksek Özel Dairece “takip ve davadan sonra yapılan ödemelerin icraca nazara alınmasının mümkün bulunmasına” şeklinde bir gerekçe ekleyerek yerel mahkeme kararını onaması gerektiği ve dolayısıyla da bu nedene dayalı olarak da ısrar kararının onanması gerektiği görüşünde olduğundan sayın çoğunluk kararına karşıyım.