Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2007/444 E. 2007/554 K. 18.07.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/444
KARAR NO : 2007/554
KARAR TARİHİ : 18.07.2007

MAHKEMESİ : Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/12/2006
NUMARASI : 2006/494-479
Taraflar arasındaki “hakem kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 26.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.02.2006 gün ve 2005/40-2006/27 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 06.07.2006 gün ve 2407-4263 sayılı ilamı ile ; (…Taraflar arasında imzalanan 02.12.1993 tarihli sözleşmenin uygulanmasından doğan uyuşmazlık nedeniyle ICC kurallarına göre seçilerek oluşturulan hakem heyetince verilen karara karşı Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca iptal davası açılmış, mahkemece iptal davasının kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dava konusu olayda hakemlerce oluşturulan karara karşı HUMK.nun 516 ve devamı maddelerindeki hükümler uyarınca temyiz yoluna mı gidileceği, yoksa 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu uyarınca iptal davası mı açılacağı hususunun öncelikle çözümlenmesi gerekir. Yanlar arasındaki sözleşme 05.07.2001 günlü resmi gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’ndan önce imzalanmıştır. Sözleşmenin “İhtilafların Halli” başlıklı 67.maddesinde, ihtilaf konusu hususların Uluslararası Ticaret Odası’nın anlaşma ve tahkim kurallarına göre ve seçilmiş üç hakem tarafından çözümleneceği kabul edilmiş, aynı maddenin devamında “hakemler Türk Yasalarına tabi olacaklardır” hükmüne yer verilmiştir. Görülüyor ki taraflar arasındaki sözleşmede Türk Yasalarına göre hakemlerin karar verecekleri kararlaştırılmıştır. Bu kuraldan anlaşılması gerekenin sözleşme tarihinde mevcut olan Türk Yasaları olduğu ortadadır. Taraflarca daha sonra yeniden tahkim anlaşması yapıldığı kabul edilebilir ise de yeni bir anlaşmanın varlığı ileri sürülmüş değildir. Asıl olan taraf iradelerinin kabul ettiği ve düzenlemesi HUMK. nun 516-526 maddeleri arasında bulunan hükümlerin uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda, Kanunun yürürlüğe girdiği tarih hakkında ayrı ve özel bir hüküm bulunmadığından, Kanunun 05.07.2001 tarihinden sonraki uyuşmazlıklar hakkında uygulanacağının, daha önce var olan ve devam eden uyuşmazlıklarda ise tarafların serbest iradeleri ile bu tarihteki mevzuat uygulamasını seçtiklerinin kabulü zorunludur. Bu nedenlerle hakemlerce verilen kararın 4686 sayılı Yasa uyarınca incelenip hükme varılması bozma nedenidir…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yanlar arasında 02.12.1993 tarihinde imzalanan sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlığı karara bağlayan Hakem Kurulu Kararının; 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümleri uyarınca iptali, istemiyle açılmıştır.
Davacı iş sahibi/ T.C.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; davalı yüklenici şirkettir.
TC.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen II.Tarımsal Yayın ve Uygulamalı Araştırma Projesi Çerçevesinde Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ve Tarımsal Geliştirme Uluslararası fonundan alınan kredilerle Eskişehir Araştırma Kompleksi inşaatı işinin yaptırılması amacıyla Dünya Bankası esaslarına göre hazırlanmış sözleşme formu ve ekleri uyarınca 8.10.1993 tarihinde açılan uluslararası ihale sonucu iş sahibi/Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ile Davalı/Yüklenici ….Mühendislik İnşaat Turizm ve Yatırım Ticaret A.Ş.arasında 2.12.1993 tarih 61878 sayılı sözleşme imzalanmış ve bu sözleşme 2.12.1993 tarih 419/32518 sayılı Maliye Bakanlığı vizesini müteakip Sayıştay tarafından 7.12.1993 gün 6636-9111 sayı ile tescil edilerek yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmenin “İhtilafların Halli” ana “İhtilafların Halli, Hakeme Başvurma” alt başlıklı 67.maddesinde, ihtilaf konusu hususların Uluslararası Ticaret Odası’nın anlaşma ve tahkim kurallarına göre ve seçilmiş üç hakem tarafından çözümleneceği kabul edilmiş, aynı maddenin devamında “Hakemler Türk Yasalarına tabi olacaklardır” hükmüne yer verilmiştir.
İnşaat işinin geçici kabulü 20.04.1998 tarihinde, kesin kabulü ise 04.03.1999 tarihinde yapılmış; bilahare, taraflar arasında iç kaynak kesintilerinin miktarı ve bağlantılı konularda uyuşmazlık çıkmıştır.
Tahkim şartı uyarınca, iş sahibi iç kaynaktan yapılan kesinti miktarını tekrar tespit etmesi için işi kendi mühendisine havale etmiştir. Hazırlanan raporda iç kaynaktan yapılan ihtiyat kesintisi miktarı 26.10.2000 tarihinde 121.595 ABD Doları olarak tespit edilmiştir.
İş sahibinin bu meblağı ödememesi üzerine yüklenici firma Ankara 26. İcra Müdürlüğünde 2001/7239 (yenilenmekle 2002/9898) esas sayılı dosya ile idare aleyhine 114.907.275.000 TL takip talebinde bulunmuştur. İş sahibi, bu takibe karşı Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinde menfi tespit ve alacak davası açmış ise de sözleşmedeki tahkim şartı nedeniyle dava usulden reddedilmiş ve karar 15. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır.
İş sahibi müteakiben, tahkim sözleşmesinin gereğini yerine getirerek uyuşmazlığın çözümlenmesi için Tahkim yoluna başvurmuştur.
Hakem heyeti taraflarca, konunun uzmanı hukukçular “Prof. Dr. Ali Bozer”, “Prof. Dr. Sabih Arkan” ve “Prof. Dr. Kemal Dayınlarlı”dan oluşturulmuş; tarafların iddia ve savunmasını aldıktan sonra dosyada mevcut kararını vermiştir.
İş sahibi, hakem kararının iptali için 16.02.2005 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
Yargılama esnasında Asliye Mahkemesi konuyu 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümleri çerçevesinde ele almış ve bilahare 21.02.2006 tarihinde hakem kararının 4686 sayılı Kanun hükümleri uyarınca iptaline karar vermiştir.
Davalı yanın temyizi üzerine 15.Hukuk Dairesi “uyuşmazlığa konu inşaat sözleşmesinin 05.07.2001 günlü resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunundan önce imzalandığını, sözleşmenin “İhtilafların Halli” başlıklı 67. maddesinde ihtilaf konusu hususların uluslar arası ticaret odasının anlaşma ve tahkim kurallarına göre seçilmiş üç hakem tarafından çözümleneceği kabul ettiğini aynı maddenin devamında “hakemler Türk yasalarına tabi olacaklardır” hükmü yer aldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin Türk yasalarına göre hakemlerin karar vermesi gerektiği, sözleşme tarihinde mevcut olan Türk yasaları olduğunu, taraflarca yeniden tahkim anlaşması yapıldığı kabul edilebilir ise de yeni bir anlaşmanın varlığının ileri sürülmediğini, asıl olan taraf iradelerinin kabul ettiği ve düzenlenmesi HUMK’un 516-526. maddeleri arasında bulunan hükümlerin uygulanması gerektiğini, sonradan yürürlüğe giren Milletlerarası Tahkim Kanununda, yürürlüğe girdiği tarih hakkında ayrı ve özel bir hüküm bulunmadığından kanunun 05.07.2001 tarihinden sonraki uyuşmazlıklar hakkında uygulanacağını, daha önce var olan ve devam eden uyuşmazlıklarda ise tarafların serbest iradeleri ile bu tarihteki mevzuatı seçtiklerinin kabulü gerektiği” gerekçesi ile Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını esasa girmeden usul yönünden bozmuştur.
Mahkemece; önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Yanlar arasındaki 02.12.1993 tarihli sözleşmenin, 5.7.2001 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’ndan önce imzalandığı, uyuşmazlık konusu değildir.
Taraflar arasındaki sözleşme 4686 sayılı Kanundan önce akdedilmiş olmakla sözleşmede 4686 sayılı Kanunun uygulanacağı yönünde açık bir hüküm de bulunmamaktadır.
4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ve Sözleşmenin uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin hükmünden yola çıkılarak uyuşmazlığın çözümünde HUMK.nun 516 vd maddelerinin mi, yoksa geçmişe uygulanabileceği konusunda açık bir hüküm içermemekle birlikte 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerinin mi uygulanacağı, öncelikle çözümlenmelidir.
Yine, Hakem Kurulunca düzenlenen görev belgesinin sözleşmeyi değiştirip değiştirmediğinin ve değiştirmişse bunun bir tahkim anlaşması olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı da yine bu çerçevede değerlendirilecek hususlardandır.
Özü itibariyle; somut olayda taraf iradelerinin, hangi usul hükümlerinin uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacağını ortaya koyduğunu belirlemek gerekmektedir.
Açıklanan bu olgular ışığında direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay yönünden hakemlerce oluşturulan karara karşı HUMK.nun 516 ve devamı maddelerindeki hükümler uyarınca temyiz yoluna mı gidilebileceği, yoksa 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu gereğince iptal davası olarak mı ele alınıp çözümü gerektiği, noktasındadır.
Uyuşmazlığın bu niteliğine, Mahkemenin kabul şekline ve bozma nedenine göre iptal davasının esasına ilişkin hususlar Hukuk Genel Kurulunca inceleme konusu yapılmamıştır.
Yukarıda da açıkça ortaya konulduğu üzere, taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği 02.12.1993 tarihinde tahkime ilişkin düzenleme 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 516-526 maddelerinde yer almaktadır.
4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ise bu tarihten çok sonra 05.07.2001 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bilindiği üzere; yargılama yetkisi kural olarak mahkemeler eliyle kullanılmakta, tahkim usulü ise yargılama hukukumuzda istisnai bir kurum olarak düzenleme alanı bulmaktadır.
Bu nedenledir ki, tahkimle ilgili düzenlemelerin genel usul kuralları anlamında geniş yorumlanması ve açık bir hükme yer verilmedikçe tam anlamıyla usul hukukumuza ilişkin ilkelerin tahkim açısından da doğrudan geçerli kabul edilmesi olanaklı değildir.
Eş söyleyişle; usul hükümlerinin geriye yürüme etkisinin tamamen sözleşmeyle hayat bulan ihtiyari tahkim kuralları hakkında uygulama alanı bulamayacağı açıktır. Zira temeli sözleşme olan ve taraf iradelerini baz alan tahkim sözleşmesinde –tahkim şartının konulmasında- tarafların açıkça ortaya koydukları kurallar ve belirledikleri hukuk uygulanacaktır. Yine buna ilişkin değişiklik yapılabilmesi şartları da sözleşmede belirlenen ilkeler çerçevesinde olacaktır.
Tarafların sözleşme tarihinde belirledikleri usul yöntemi ise o tarihte cari olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 516 ila 526 maddeleri arasında düzenlenen hükümlerde yer alan yöntemdir.
Sözleşmenin tanzim ve hayata geçişinden çok sonra 05.07.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda bir geçiş hükmüne de yer verilmemiş; yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Geçiş hükmü taşımayan bu kuralların; temelini, yöntemini, sınırlarını, usulünü sözleşmeden alan taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm mercii durumundaki tahkim usulüne etkili olacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Her ne kadar davacı yan iddiasında ve bunu benimseyen Mahkeme gerekçesinde Hakem Kurulunun Görev Belgesini de baz alarak uyuşmazlığın çıktığı tarih itibariyle sözleşmedeki tahkimin “Türkiye’nin 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa tabi” bir tahkim olduğunu belirtmişlerse de anılan görev belgesi, sözleşmeyle ortaya konulan kanun hükümleri ve bu kanunda belirlenen yöntem dışına çıkan yeni bir tahkim anlaşması anlamına gelmediği gibi sözleşmeyi değiştirme gücüne sahip bir belge de değildir.
Taraflar arasındaki sözleşme asıl olup; görev belgesi bu sözleşmede değişiklik yapan yeni bir sözleşme veya yeni bir tahkim şartı olarak ta kabul edilemez.
Diğer taraftan, taraflarca sözleşme dışında yeniden tahkim anlaşması yapılabileceği esasen kabul edilebilir. Ancak dosyada bu şekilde yeni bir tahkim anlaşmasının varlığı da iddia ve ispat edilmiş değildir.
Sonuçta, görev belgesi sözleşmeyi değiştirici nitelikte kabul edilemeyeceğinden davada uygulanması gereken ve asıl olan, taraf iradelerinin kabul ettiği ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 516-526 maddeleri arasında düzenlemesi yapılan hükümlerdir. Sonradan yürürlüğe giren Milletlerarası Tahkim Kanununda Kanunun yürürlüğe gireceği tarih hakkında ayrı ve özel bir hüküm bulunmadığından Kanunun 5.7.2001 tarihinden sonraki uyuşmazlıklar hakkında uygulanacağının, daha önce var olan ve devam eden uyuşmazlıklarda ise tarafların serbest iradeleriyle o tarihteki mevzuat uygulamasını seçtiklerinin kabulü zorunludur.
Sonuç itibariyle; istisnai bir yol olan tahkimde taraf iradeleri asıldır ve taraf iradeleri sözleşmede açıkça “Hakemler Türk Yasalarına tabi olacaklardır” şeklinde ortaya konulmuştur. Böylece, sözleşmenin akdedildiği tarihte geçerli olan Türk Kanunlarının uygulanması kabul edilmiş olup, bu kanun da 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’dur.
Böylece somut olayda açık bir geçiş hükmü dahi içermeyen 4686 sayılı Kanunun uygulama yeri olmadığı gibi, eldeki dava da bu kanun anlamında bir iptal davası olarak nitelendirilemez.
Davacı başvurusunu yaparken hakem kararının iptali olarak adlandırmış ise de, tarafların 4686 sayılı Kanundan önce var olan ve devam eden ihtilaflarının, serbest iradeleriyle tayin ettikleri o tarihteki mevzuat hükümlerine göre çözümleneceği açık bulunmasına göre, hakem kararlarının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ortaya koyduğu yönteme göre ancak temyizi olanaklıdır.
Mahkemece, davacı talebinin, uygulama yeri bulunmayan 4686 sayılı Kanun hükümlerine göre iptal davası olarak nitelenip, işin esasına da girilerek kabul edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.2006 gün ve 2006/15-609 esas, 2006/656 Karar sayılı ilamında da açıkça vurgulanmıştır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.07.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
Hakemlerce verilen kararın 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 15.nci maddesi uyarınca iptâli istemiyle mahkemede açılan dava sonunda verilen kararın temyiz edilmesi üzerine, 15.Hukuk Dairesince, bu hakem kararının iptâl davasına konu edilemeyeceği, temyizen incelenmesi gerektiği sonucuna varılarak dosyanın mahalline iade edilmesine oy çokluğuyla karar verilmesi üzerine mahkemece ilk kararda direnilmiştir.
Direnme kararı Yüksek Hukuk Genel Kurulunca Dairenin çoğunluk düşüncesi doğrultusunda bozulmuştur.
Gerek 15.Hukuk Dairesinin kararına ekli muhalefet yazısındaki gerekçe ve gerekse aşağıda açıklanacak nedenlerle karara katılmıyorum.
1-Muhalefet yazısında da belirttiğim üzere 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu Usul hükümlerini içeren bir düzenlemedir. Nitekim hakem kararına karşı iptâl davası açılacağı Kanunun 15.nci maddesinde yazılmıştır. Usûl Kanunları, kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla makable şamil olarak uygulanırlar. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 578.maddesinde de “Kanunun müktesep hakları ihlal etmemek şartiyle makabline şamil olduğu” vurgulanarak kanun koyucunun usul kanunlarının yürürlüğüyle ilgili düşüncesi ortaya konulmuştur.
Doktrince büyük ölçüde benimsenen görüş de bu yoldadır.
2-4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 1.nci maddesinde “bu Kanun hükümlerinin hakemlerce uygulanmasının kabul edildiği” hallerde de bu Kanunun uygulanması benimsenmiştir.Dava konusu olayda hakemlerce bu Kanunun uygulanması kabul edildiğinden 1.nci maddedeki yasal zorunluluk nedeniyle 4686 sayılı Kanunun iptâl davasına ilişkin hükümleri uygulanmalıdır.
3-Yine Yasanın 1.nci maddesinde “tarafların bu kanun hükümlerinin uygulanmasını kabul etmeleri halinde de 4686 sayılı yasa uygulanacaktır. Hakemlerce hazırlanan görev belgesinde açıkça yasanın uygulanacağı yazılmıştır. Taraf vekilleri bu belgeyi imza ederek belgeyi kabullenmişlerdir. Bu belge yeni bir tahkim anlaşması hükmündedir. Taraf vekillerinin tahkim anlaşması yapmaya yetkileri olmadığı ileri sürülmediğine göre, taraflar 4686 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda uyuşmazlığın çözümleneceğini kabul etmiş sayılırlar. Görev belgesinin imzalanmasının yeni bir tahkim anlaşması niteliğinde olduğunu doktrin ağırlıklı olarak kabul etmektedir.
Hakem sözleşmesi, tarafların uyuşmazlığın mahkeme dışında çözümleneceği esasından hareketle imzalanır. Taraflar tahkimle ilgili olarak hakem yargılamasında belirlenecek usulû de serbestçe kararlaştırabilirler. Bu belirleme hakem sözleşmesi veya tahkim şartında yer alabileceği gibi sonradan tarafların kabul edecekleri yeni bir anlaşma veya dava konusu olaydaki gibi görev belgesinin imzalanması suretiyle de gerçekleştirilebilir. Bu durumda belirledikleri usûl kuralları çerçevesinde haklarını arayabilirler. Görev belgesinde -dosyada yok ise de- hakem kararının iptâl davasına konu edilebileceği açıkça yazılmış, vekillerce de imzalanmıştır. Bu durumda yargılama sonunda verilen karar iptâl davasına konu edilebilecektir. Nitekim hakemlerce tarafların anlaştıkları usul dışında karar verilmesi 4686 sayılı Kanunun 15.nci maddesinin 1/f maddesinde iptâl nedeni olarak gösterilmiştir. Hal böyle olunca usûle ilişkin uyuşmazlık iptâl davasında incelenecek ve bu kararın temyiz olunması hâlinde Yargıtay’ca denetlenecektir.
Özet olarak, hakemlerce verilen kararın iptâl davasına konu edilmesi yerinde olduğundan, yerel mahkemenin bu yöndeki ısrar kararının onanması ve işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiğini düşündüğümden aksine oluşan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

KARŞI OY
02.12.1993 tarihli tahkim şartını içeren sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlık yabancılık unsuru taşıdığından ve tahkim yeri Türkiye olarak belirlendiğinden Milletlerarası tahkim ile ilgili bulunmakla birlikte, olayda 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununun zaman itibariyle uygulanma olanağı olup olmadığı, Özel Dairenin çoğunluk görüşü ile yerel mahkeme arasındaki görüş aykırılığını oluşturmaktadır.
Olayda Hakem Heyetince oluşturulan karar mahkemece 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunun 15.maddesi gereğince iptal edilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiş, Yüksek Özel Daire çoğunluğunca olayda 4686 sayılı yasanın uygulanamıyacağı gerekçesi ile karar bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Milletlerarası Tahkim Kanununun 18.maddesinde bu kanunun yayınlandığı tarihte yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır. Kanun Resmi Gazetenin 05.07.2001 gün ve 24453 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yürürlüğü ile ilgili başka bir hüküm kanunda yoktur.
Milletlerarası Tahkim Kanunu asıl borç sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların halline uygulanacağından, Kanunun zaman itibariyle uygulanması açısından uyuşmazlığın doğduğu asıl sözleşmenin veya tahkim anlaşmasının yapıldığı tarihin önemi yoktur. Önemli olan Kanunun 1.maddesine göre onun uygulanacağı tasrih edilen uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihtir. Buna göre 4686 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklara 4686 sayılı Kanunun uygulaması zorunludur. Dolayısıyla 4686 sayılı Kanunun, doğdukları asıl borç sözleşmelerinin 05.07.2001 tarihinden sonraki bir tarihi taşıyan uyuşmazlıklara uygulanacağı görüşü kanun amacına aykırı düşer. (Kalpsuz, Turgut: Türkiye’de Milletlerarası Tahkim, Ankara 2007, s.32; Akıncı, Ziya: Milletlerarası Tahkim, Ankara 2003, s.65).
4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesi gereken durumlarda uyulması gereken usul kurallarını düzenlemektedir. Kanun bu niteliği itibariyle usul kuralları içerdiğinden usul kurallarının yürürlüğü ile ilgili HUMK.nun 578.maddesindeki düzenlemeyi de belirtmek gerekir. HUMK.nun578.maddesine göre, işbu Kanun müktesep hakları ihlal etmemek şartıyla makabline şamildir. Anılan hüküm uyarınca Milletlerarası Tahkim Kanunu yürürlüğe girmeden önce, bu Kanunda yazılı unsurları içeren tahkim davalarında, önceki mevzuata göre başlamış olup da tamamlanan usûli işlemlerden doğan haklar saklı tutulmuştur. Önceki mevzuata göre başlamış olup da henüz tamamlanmamış usulî işlemlerin ise Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yürütülmesi HUMK.nun 578.maddesindeki düzenlemenin bir sonucudur.
Öte yandan uyuşmazlık 02.12.1993 tarihli sözleşmenin “ihtilafların Halli” başlıklı 67.madde uyarınca Uluslararası Ticaret Odası’nın (ICC) anlaşma ve tahkim kurallarına göre ve seçilmiş üç hakem tarafından çözümlenmiştir. Hakem yargılaması aşamasında Hakem heyeti ve tahkime yetkili taraf vekillerince imzalanmak suretiyle oluşturulan Görev Belgesinde (Terms of Reference) “verilecek Hakem kararına karşı Kanun yolunun 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerince icra edileceği” kararlaştırılmıştır.
ICC tahkim Kurallarına göre; tahkim talebinin sekretarya’ya tevdi tarihinde dava açılmış sayılır, (m.4/2). Hakem mahkemesinin teşkilinden sonra Sekretarya tarafından dosya Hakem Mahkemesine tevdi edilir (m.13).Dosyanın Hakem Mahkemesine tevdi üzerine, hakemler ve tarafların iştiraki ile bir “Görev Belgesi” (Terms of Refernce) düzenlenir (m.18). Görev belgesine dercedilecek hususlardan biri de uygulanacak usul kurallarıdır (m.18/1-91).
Taraflarca imzalanan görev belgesinde hükme bağlanan hususlar, tahkim prosedürü boyunca ve hatta tenfiz safhasında tarafları bağlar. Bu sebeple görev belgesinin tanzimi, Uluslararası tahkim prosedürleri bakımından pratik önem taşır (Ş. C.l “Uluslararası Ticaret Akitlerin Hazırlanması ve Uyuşmazlıkların Çözüm yolları” İstanbul 2002, s.248).
Taraf vekilleri ve Hakem Heyetini oluşturan hakemlerce imzalanan görev belgesinin 10.sayfasının “Dava ve Mukabil Davada Tatbik Edilecek Usul” başlıklı bölümünde Verilecek hakem kararına karşı Kanun yolunun 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerince icra edileceği belirtilmiştir. Taraflar Hakem Kurulu kararına karşı 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerine göre Kanun yoluna gitmekte anlaştıklarından yeni düzenleme nedeni ile de HUMK.516 vd. maddelerin olayda uygulama olanağı bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak olayda Milletlerarası Tahkim Kanununun uygulanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının ONANMASI düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksine görüşüne katılamıyorum.