Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/71 E. 2006/64 K. 15.03.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/71
KARAR NO : 2006/64
KARAR TARİHİ : 15.03.2006

Mahkemesi : Ankara 2.Tüketici Mahkemesi
Günü : 10.12.2004
Sayısı : 1651-901
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 6.11.2003 gün ve 2003/195-370 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 11.6.2004 gün ve 2004/211-9161 sayılı ilamı ile, (…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, davacının davalı bankadan aldığı kredi kartının kullanımından doğan borçlarını ödeyememesi nedeniyle, 4077 sayılı yasada değişiklik yapılmasına dair 4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesinden faydalanması için açılmıştır. 4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesinden faydalanabilmek için, her şeyden önce borcun kredi veren ile kredi kullanan tüketici arasında kredi kartı sözleşmesinin düzenlenmesi ve bu sözleşmeye dayanılarak verilen kredi kartı ile kredi müşterisinin alışveriş yapması ve nakit para çekmesinden kaynaklanmalıdır. Ayrıca kredi kartını kullanan tüketicinin bu yasanın yayınlanmasından önce temerrüde düşmesi, ödenmeyen kredi kartı borcu nedeniyle hakkında icra takibi aşamasına gelinmesi veya icra takibi yapılması ve yasanın yayınlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde kredi kartı veren kuruluşa yazılı başvurusunun bulunması gerekir.
Yasanın uygulamasında öncelikle temerrüt tarihinin belirlenmesi önemlidir. Kural olarak Borçlar Kanununun 101. maddesine göre, kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihi sözleşmede belirtilen günün hitamı ile gerçekleşir. Banka tarafından gönderilen son hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte ise de, bu ödeme gününde borcun tamamı değil belli bir kısmının ödenmesi gerektiği bildirildiğinden, borcun tamamının ödenmesi gerektiği bildirilmediğinden, kredi kartı borçları, Borçlar Kanunun 101/2. maddesinde öngörülen, miktarı önceden belli olan kesin vadeli borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi bakımından, anılan maddenin uygulanması mümkün değildir. Kredi kartının bu özelliği nedeniyle, borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise, bu sürenin bitiminden itibaren oluşur. Banka tarafından kredi borçlusuna ihtarname gönderilmemiş ise, kredi borçlusunun gönderilen son hesap ekstresinde belirtilen tarihte istenen asgari miktarı ödememesi nedeniyle, bu tarih itibariyle ödenmeyen kredi kartı borcu icra takibi aşamasına geldiğinden, bankaca hesabın kat edildiği tarih, şayet hesap kat edilmemiş ise, gönderilen son hesap ekstresindeki belirtilen ödeme tarihinin temerrüt tarihi olarak kabulü gerekir. Bu şekilde belirlenecek temerrüt tarihindeki, asıl alacak + akdi faizden oluşan ana alacağa, temerrüt tarihinden bankaya başvuru tarihine kadar yıllık %50 faiz uygulanacaktır. Bu biçimde oluşan toplam alacağa 4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesi, icra takibi varsa tahsil harcı, icra masrafları, faizin vergisi ve avukatlık ücretini ortadan kaldırmadığından, asıl alacak ve akdi faizden oluşan ana para alacağına yıllık %50 gecikme faizi uygulandıktan sonra, Banka Sigorta Mevduatı Vergisi uygulanmak, varsa icra takibinde istenen miktarı geçmemek üzere tahsil harcı, icra masrafları, avukatlık ücreti ve faizin Banka Sigorta Mevduatı Vergisini borca ilave etmek, bankaya başvuru tarihine kadar borçlu tarafından yapılan ödemelerinde, Borçlar Kanununun 84. maddesi nazara alınarak ödeme tarihi itibariyle borçtan (temerrüt tarihindeki ana paradan) mahsup edilmeli ve kalan toplam alacak tutarı 12 eşit takside bölünmelidir.
Somut olayımızda davacının, 4822 sayılı yasanın yayımlanmasından önce, davalı bankanın gönderdiği 23.11.2001 tarihli ihtarın 27.11.2001 tarihinde tebliği, verilen bir günlük sürenin dolması ile davacının 29.11.2001 tarihinde temerrüde düştüğü, hakkında 31.1.2002 tarihinde icra takibine geçildiği, icra takibine davacının itiraz ettiği davalı bankanın başvurusu üzerine Ankara 11. İcra Tetkik Merciinin 2002/337 esas, 2003/748 karar sayılı 15.11.2002 tarihli kararı ile itirazın kaldırılmasına karar verildiği, davacının 27.3.2002 ve 20.4.2002 tarihlerinde iki adet toplam 200.000.000 lira ödeme yaptığı, 4822 sayılı yasadan faydalanmak üzere 11.4.2003 tarihli ihtarla bankaya başvurduğu anlaşılmaktadır. Davacının temerrüdünün gerçekleştiği 29.11.2002 tarihinden, 11.4.2003 tarihli ihtarın bankaya ulaştığı tarihe kadar ana borca faiz yürütülmesi, ayrıca icra tetkik mercii kararında belirtilen masrafların da hesaba katılması gerekirdi. Temerrüt tarihinin 9.11.2001 tarihi olarak kabulü ve tetkik mercii kararındaki masrafların hesaba katılmaması doğru değildir. Mahkemece açıklanan hususlar göz önünde tutularak bilirkişilerden ek rapor alınıp, sonucuna göre karar verilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3-Davacının başvurusu üzerine davalı bankaca, davacının 5.547.000.000 lira borcu olduğu bildirilmiştir. Davacı açtığı dava ile bankanın bildirdiği kadar borcu olmadığını bildirdiğine göre, mahkemece müddeabbihin tesbiti için davacıdan borcunun olması gerektiği miktar sorulmalı, bankanın bildirdiği miktar ile mahkemece daha az miktar borç olduğu belirlendiği takdirde aradaki fark miktar davacının haklı çıktığı kısım olduğundan bu miktar üzerinden davacı lehine, mahkemece hükmedilen miktar ile davacının borcunun olması gerektiğini bildirdiği miktar arasındaki fark davacının haksız çıktığı kısım olduğundan bu miktar üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, masrafların da buna göre pay edilmesi gerekirken, sadece davacı vekili lehine ve hüküm altına alınan miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilip, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve masrafların tamamının davalıya yüklenmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4822 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (Bundan böyle kısaca “4822 S.K.” denilecektir) Geçici 1. maddesi çerçevesinde yapılan başvuru sonucunda, davalı Banka tarafından hesaplanan borç miktarının fahiş ve Kanuna aykırı olduğu iddiasına dayalı, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı M. Ş. G..vekili, davalı bankaca davacıya verilen kredi kartının kullanımından doğan borcun ödenememesi nedeniyle icra takibi yapıldığını, bilahare davacının 4822 S.K. nun Geçici 1. maddesi çerçevesinde davalıya başvurduğunu, bu başvuru üzerine davalıca gönderilen yazı cevabında, toplam borç miktarının 5.547.000.000 TL. olduğunun bildirildiğini, davalının daha önceki 23.11.2001 tarihli ihtarnamesinde belirtilen borç miktarının ise 2.387.351.936 TL. olduğunu, gerçekte, 4822 S.K. nun uygulama alanı içerisinde her iki miktarın da gerçek borç miktarı olmadığını, davacının yaptığı kısmi ödemelerin de bu hesaplamalarda dikkate alınmadığını, Kanunun açık hükmüne rağmen temerrüt faizi eklenmek suretiyle borç miktarının hesaplandığını, 4822 S.K. nun Geçici 1. maddesine göre temerrüt tarihindeki borca en çok %50 oranında faiz uygulanması gerekirken, davalı bankanın fahiş oranda temerrüt faizi eklediğini ileri sürerek; 4822 S.K. kapsamında, daha önceki ödeme miktarları da göz önüne alınarak davacının gerçek borcunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı HSBC Bank A.Ş. vekili, davacının 4822 S.K. çerçevesindeki başvurusu üzerine, borcunun Kanuna ve tebliğlere tamamen uygun şekilde yeniden hesaplanarak ödeme planına bağlandığını, ancak davacının ilk taksiti ödemediğini, o nedenle 4822 SK. dan yararlanma hakkını kaybettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece verilen; Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi ile 4822 S.K. nun Geçici 1. maddesinin uygulanmasına yönelik olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yayımlanan 2003/2 ve 2003/3 nolu Genelgelerdeki açık hükümler ve ayrıca, davalı Banka tarafından tüketiciye her ay gönderilen hesap ekstresinde bir sonraki ayın hesap kesim tarihinin bildirilmiş olması karşısında, davacı tüketicinin ayrıca ihtara gerek olmaksızın, ekstredeki son ödeme tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerekeceği; somut olayda davacının 9.11.2001 tarihinde ödemesi gereken 2.217.397.543 TL. yi ödemeyerek temerrüde düştüğü, bilirkişi raporuna göre, 14.3.2003 tarihi itibariyle toplam borcunun 3.810.445.813 TL. olduğu, sonradan kısmi ödemeler yaptığı, bu ödemelerin ilk taksitten düşülmesinin uygun olacağı gerekçesine dayalı; davanın kabulüne, kredi kartından dolayı oluşan borcun 3.810.445.813 TL olduğunun tespitine, bu miktarın 12 eşit taksitte ödenmek suretiyle tasfiyesine, davacı lehine 364.835.665 TL. avukatlık ücretine, davacının yaptığı 109.700.000 TL. yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini genişleterek direnme kararı vermiş; direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, temerrüt tarihinin ve borç miktarının ne şekilde belirlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı bu yön itibariyle, öncelikle şu hususun belirtilmesinde yarar görülmüştür:
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a (Bundan böyle kısaca “4077 S.K. denilecektir) 4822 Sayılı Kanun ile eklenen ve 14.3.2003 günü yürürlüğe giren Geçici 1. Madde çerçevesinde, kredi kartı sahiplerince yapılan başvurular sonucunda Bankalarca düzenlenen ödeme planlarındaki hesaplamanın yanlış ve dolayısıyla çıkarılan toplam borcun fahiş olduğu iddiasıyla ve borç miktarının mahkemece belirlenmesi istemiyle kredi kartı sahiplerince açılan davalarda; eğer Bankaca daha önce hesap kat edilip, kredi kartı sahibine kat ihtarı ve hesap özeti gönderilmek suretiyle borcun ödenmesi istenilmiş ise, temerrüt tarihinin, gönderilen hesap kat ihtarında verilen ödeme süresi gözetilmek suretiyle belirlenmesi gerektiği, 13. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış içtihatlarıyla kabul edilmiş; bu uygulamanın hukuka uygun bulunduğu, çok sayıdaki direnme kararının temyiz incelemesi sonucunda Hukuk Genel Kurulunca da kabul edilmiştir.
Görülmekte olan davada verilen direnme kararının Hukuk Genel Kurulu’ndaki temyiz incelemesi sırasında da, Özel Dairenin aynı yöndeki bozma ilamındaki gerekçenin ve varılan sonucun yerindeliği oybirliğiyle benimsenmiştir.
Ne var ki, gerek Yerel Mahkemenin direnme kararından ve gerekse Özel Daire’nin bozma ilamından sonra, 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5464 sayılı Banka Kartları Ve Kredi Kartları Kanunu’nun (Bundan böyle kısaca “5464 S.K” denilecektir) geçici 4. maddesinde, aynen “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 31/1/2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçluları, altmış gün içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa veya avukatına yazılı olarak, güncel tebligat adresi de belirtmek suretiyle müracaat ederek, borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde, düzenlenecek ödeme plânını imzalamaları ve ilk taksiti de peşin ödemeleri şartıyla kendisine bildirilen son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık % 18 faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını; icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçları, vekâlet ücreti ile birlikte onsekiz eşit taksitte ödeme hakkına sahip olurlar.
Temerrüt tarihindeki ana para borcu kart çıkaran kuruluş tarafından kart hamiline o tarihte gönderilen son dönem borcunda belirtilen toplam borç tutarıdır.
Kredi kartı borçlusunun bu maddenin birinci fıkrasına uygun olarak alacaklıya müracaat etmesi ve yapılan ödeme plânı doğrultusunda taksit tutarlarını ödemesi şartıyla, halihazırda yapılmış işlemler baki kalmak kaydıyla icra işlemleri durur, İcra ve İflas Kanununda belirtilen süreler işlemez.
Kredi kartı borçlusu bu ödeme plânına karşı ancak, plân doğrultusunda ödeme yapmak ve ödemelere devam etmek koşulu ile itiraz yoluna başvurabilir.
İşbu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme plânı uyarınca son taksitin de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.
Taksitlerden herhangi birinin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar ortadan kalkar ve bu Kanunun 26 ncı maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden mevcut icra takip işlemlerine devam edilir.
İşbu geçici madde Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce yapılmış ödemeleri geri isteme hakkı vermez.” Şeklinde hüküm getirilmiştir.
Bu düzenlemenin, aynı konuda daha önce yürürlüğe konulmuş olan 4822 S.K. hükümlerine oranla, tüketici açısından daha da lehe olan bir nitelik taşıdığı açıktır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, bu hükmün eldeki davada da uygulanıp, uygulanamayacağı ayrıca değerlendirilmiş ve şu sonuca varılmıştır:
5464 S.K. nun metni yukarıya aynen alınmış olan Geçici 4. Maddesinde, “…Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 31/1/2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçluları…” ibaresine yer verilmesiyle yetinilmiş, daha önce 4822 S.K. çerçevesinde bankalara başvuran kredi kartı sahiplerinin bu kapsam dışında bulunduklarına ilişkin herhangi bir ifade kullanılmamıştır.
Öte yandan, adından ve içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere, 4077 S.K. nun öncelikli amacı, tüketicinin korunmasıdır. Dolayısıyla, tersini öngören açık bir hüküm bulunmadığı sürece, anılan Kanunun tüm hükümlerinin tüketici lehine yorumlanması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Hukuk Genel Kurulu’nda bu yön üzerinde yapılan görüşme sonucunda; 5464 S.K. nun Geçici 4. Maddesindeki düzenlemenin, maddenin birinci fıkrasında belirtilen durumdaki tüm kredi kartı sahiplerini kapsayan bir içerik taşıdığı, eldeki davanın davacısı durumundaki kredi kartı sahibinin de, birinci fıkra kapsamında bulunduğu, dolayısıyla, maddede öngörülen haklardan yararlanmak üzere başvuru yapmasına hukuken herhangi bir engelin bulunmadığı oybirliğiyle benimsenmiştir.
Bu benimsemeye bağlı olarak; davaya konu uyuşmazlığın, gerek Özel Dairenin bozma kararından ve gerekse Yerel Mahkemenin direnme hükmünden daha sonra yürürlüğe girmiş olan 5464 S.K. nun Geçici 4. Maddesindeki düzenleme çerçevesinde Yerel Mahkemece yeniden ve ayrıca değerlendirilmesi; bu meyanda, davacının 5464 S.K. nun Geçici 4. Maddesi uyarınca, borcunun yeniden yapılandırılması istemiyle yasal 60 günlük süre içerisinde davalı Bankaya veya avukatına bir başvuruda bulunmuş olup olmadığının araştırılması; bu araştırma sonucunda davacının yasal süre içerisinde başvuruda bulunmadığının saptanması durumunda, uyuşmazlığın şimdiki gibi 4822 S.K. çerçevesinde ve ancak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamında açıklanan esaslara uygun şekilde çözülmesi; başvurunun varlığı saptandığı takdirde ise, durumun 5464 S.K. nun Geçici 4. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.
Direnme kararı, açıklanan bu nedenle bozulmalıdır.
Son olarak, belirtilmelidir ki; somut olayın açıklanan bu özelliği karşısında, direnme kararının davalı Banka tarafından temyiz edilmiş ve davacı kredi kartı sahibinin temyiz yoluna başvurmamış olması, Hukuk Genel Kurulu’nun, sonradan yürürlüğe giren 5464 S.K. kapsamda bir değerlendirme yapmasına usulen engel değildir. Başka bir ifadeyle, temyiz edenin sıfatı, böylesi bir bozma kararının verilebilmesine usulen engel oluşturmamaktadır.
Bozmanın içerik ve kapsamı itibariyle, davalı Banka vekilinin temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 15.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.