YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/642
KARAR NO : 2006/571
KARAR TARİHİ : 27.09.2006
MAHKEMESİ : Ankara 4.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 07/12/2005
NUMARASI : 2005/497 E- 603 K.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 4.Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.06.2004 gün ve 2003/228-2004/353 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 11.03.2005 gün ve 2004/8980-2005/2627 sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, davalı şirketin müvekkili şirketten aldığı hırdavat malzemesinin bedelini ödemediğini, alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek davalının itirazının iptaline, takibin devamına, %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafın malzemeyi müvekkili şirkete teslim etmediğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının davalıya malları teslim ettiğini kanıtlayamadığı, bilirkişi raporuna göre takip dayanağı faturanın ödenmiş fatura olarak davacı kayıtlarında yer aldığı, davacının yemin deliline de dayanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı kendisine mal teslim edilmediğini savunmuş ise de, dava konusu mallara ilişkin irsaliyeler altında imzası bulunan O..S..09.02.2004 tarihli oturumundaki yeminli ifadesinde bu malları davalının yerinde çalışırken davalı şirket yetkilisinin talimatı üzerine davalı adına teslim aldıklarını bildirmiştir. Bu durumda mal tesliminin kanıtlandığının kabulü gerekir. Mahkemece bu yön gözetilerek deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı şirket ; davalıya sözlü yapılan anlaşma uyarınca muhtelif hırdavat malzemesi satıp 07.03.2003 tarihli sevk irsaliyesi ile de teslim ettiği halde davalının satış bedelini ödememesi nedeniyle giriştiği icra takibine davalı/borçlunun haksız itirazının iptalini istemiş; defterlere ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayanmadığı gibi, yemin teklif etmeyeceklerini bildirmiş, sevk irsaliyesi ve bu irsaliyede teslim alan olarak imzası bulunan kişinin tanıklığına delil olarak dayanmıştır.
Davalı/borçlu, davacı/alacaklıya hiçbir borcu olmadığını, malı teslim aldığı ileri sürülen kişinin kendilerinde çalışmadığını, yetkili olmadığını, taşeron firma işçisi olduğunu, ifadeyle, her iki tarafın defterlerine delil olarak dayanmıştır.
Mahkemece davalı yanın karşı çıkmasına karşın tanık dinlenmiş; ticari defterler üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş; davacı yan defterlerini ibraz etmiş: defterlere delil olarak dayanan davalı yan ise fotokopi çıktılar ibraz ettiğinden bilirkişi bunları resmi defter olarak değerlendirmemiştir.
Mahkeme “Dava, satım sözleşmesinden doğan alacağın tahsili amacı ile yapılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın iptali davası olup, yasal sürede açılmış, yanlar tacirdir.Davacının defter ve kayıtlarında dava konusu faturanın ödenmiş fatura olarak kayıtlı olduğu, davalının kayıtlarında dava konusu faturaya rastlanmadığı dosya kapsamı ile anlaşılmıştır.Yanlar arasındaki sorun; Davacının alacağı olup olmadığı ve miktarı yönünde toplanmaktadır.Davacı, dava konusu malları davalıya teslim ettiğini kanıtlayamamıştır. Ayrıca, davacı kayıtlarına göre takip dayanağı fatura bedeli ödenmiş fatura olarak kayıtlıdır. Bu durum karşısında, yanlar arasında akdi ilişki olduğu, malların davalıya teslim edildiği kanıtlanamamıştır. Davacı tanığı olarak O..S..dinlenmiş ise de somut olayda davalının onayı olmadığından bu tanığın beyanına değer verilmemiştir. Ayrıca, davacı yemin hakkını kullanmayacağını bildirmiştir. Davacı takipte haksız ise de, kötü niyetli olduğu ileri sürülüp kanıtlanmadığı ve dosya kapsamından anlaşılmadığı için davalının kötü niyet tazminatı isteyemeyeceği görüşüne varılmıştır.” Gerekçesiyle davanın ve davalının %40 tazminat isteminin reddine karar vermiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece “Davalı kendisine mal teslim edilmediğini savunmuş ise de, dava konusu mallara ilişkin irsaliyeler altında imzası bulunan O..S..9.2.2004 tarihli oturumundaki yeminli ifadesinde bu malları davalının yerinde çalışırken davalı şirket yetkilisinin talimatı üzerine davalı adına teslim aldıklarını bildirmiştir. Bu durumda mal tesliminin kanıtlandığının kabulü gerekir. Mahkemece bu yön gözetilerek deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle karar davacı yararına bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davacı vekili temyize getirmektedir.
Uyuşmazlık; taraflar arasında akdi ilişki bulunup bulunmadığı ve varsa mal teslimi olgusunun kanıtlanıp kanıtlanamadığı, sonuçta da alacaklı/davacının düzenlediği fatura miktarı kadar alacaklı olup olmadığı, noktasındadır.
Hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasında yazılı bir akit bulunmamaktadır. Davacı/alacaklı, 07.03.2003 gün ve 1.114.639.800 TL bedelli açık faturaya dayanarak sözlü satış akdinin varlığı iddiasıyla, Ankara 11.İcra Müdürlüğünün 2003/1413 sayılı dosyasında 21.03.2003 tarihinde davalı borçlu aleyhine ilamsız takibe girişmiş ve 1.114.000.000.TL asıl alacak ve 31.000.000 TL %70 reeskont faizi olmak üzere 1.145.000.000 TL toplam alacağın ..tahsili talebinde bulunmuştur. Ödeme emri aynı kayıtları içermekte olup, borçluya 31.03.2003 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Borçlu şirket, 03.04.2003 tarihinde borçlu şirket adına M.. D.. imzalı dilekçeyle: “alacağın tamamına , ferilerine ve takibe itirazlarımızdır” açıklaması ile “alacaklı görünen şirkete böyle bir borcumuz yoktur. Bu nedenle alacağın tamamına , ferilerine ve takibe itiraz ediyoruz.” İfadelerine yer vererek takibin durdurulmasını istemiştir.
Borca ve ferilerine itiraz üzerine takibin durmasına karar verilmiş; yasal sürede eldeki itirazın iptali istemli dava açılmıştır.
İcra Takibinin ve eldeki davanın dayanağı; davacı/alacaklı şirket tarafından davalı/borçlu şirket adına düzenlenen 07.03.2003 gün ve 036052 seri nolu KDV dahil 1.114.639.800.TL tutarındaki 13 kalem mala ilişkin 110030-110031 nolu irsaliye bilgilerini de içeren açık fatura ile bu faturada numaraları yer alan 07.03.2003 sevk ve düzenleme tarihli 10 kalem mala ilişkin 110030 sayılı, 3 kalem mala ilişkin 110031 sayılı sevk irsaliyeleridir. Bu irsaliyeler Davacı/alacaklı şirket tarafından borçlu şirket muhatap alınarak 07.03.2003 tarih ve 036052 numaralı faturaya istinaden düzenlenmiştir. İrsaliyelerde teslim alan olarak O.. S.. ismi ve altında da imzası yer almaktadır.
Davacı/alacaklı fatura ve irsaliyeler ile irsaliyelerde isim ve imzası bulunan O.. S. tanıklığına dayanmaktadır. Tarafların ticari defterlerine dayanmadığını açıkça bildirmiştir. Davalı/borçlu ise sevk irsaliyesindeki malların şirketlerince teslim alınmadığını savunmaktadır.
Satıcı/davacı/alacaklı akdi ilişkinin varlığı yanında teslim olgusunu kanıtlama yükümü altındadır.
Mal teslimi keyfiyeti maddi bir vakıaya dayanmakla bu hususun tanıkla ispatı olanaklıdır. Nitekim, mahkemece de ara kararı ile davacı tanığının dinlenmesine karar verilmiş ve malı teslim aldığı konusunda sevk irsaliyesinde isim ve imzası bulunan O.. S. tanık sıfatıyla 09.02.2004 tarihli oturumda dinlenmiştir. Mahkemenin yargılama aşamasında dinlediği bu tanığın beyanını karşı tarafın itirazının varlığını gerekçe göstererek, hükme varırken nazara almamış olması açıklanan durum karşısında usul ve yasaya uygun değildir.
Davacı yanın delili durumundaki davacı tanığı O.. S. yeminli ve imzalı beyanında özetle; sevk irsaliyesindeki imzanın kendisine ait olup, bu malları davalı borçlu işyerinde ve verilen talimata dayanarak teslim aldığını, davalı şirket işlerini yapan taşeron firmanın işçisi olduğunu, kendilerinin isteği üzerine davalı şirketçe bu malların siparişinin davacı şirkete verildiğini, davacı şirketçe malların tesliminin daha önce de olduğu gibi yine kendilerine yapılarak davalı adına yapılan işte kullanıldığını, ifade etmiştir.
Tanığın malların teslim alındığı konusunda imzasını taşıyan her iki irsaliye ile fatura birbirlerine dayanılarak düzenlenmiş olup; faturanın teslim edilen bu mallara ilişkin bulunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Şu durumda, davacı yanca mal teslimi olgusu imzası tevsik olunan irsaliyeler ile kanıtlanmıştır.
Diğer taraftan, davalı/borçlu, -davacı yanca aksi kanıtlanan- sevk irsaliyesindeki malların şirketlerince teslim alınmadığı savunması yanında faturanın şirket defter ve kayıtlarında da yer almadığını savunmakta ve bunu ispata yönelik olarak her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarına delil olarak dayanmaktadır.
Ne var ki, davalı taraf kendisi dayanmasına karşın yargılama sırasında kendisine ait defter ve kayıtları ibraz etmemiş; resmi nitelik taşımayan bilgisayar çıktıları sunmuştur.
Yerel Mahkeme, bilirkişiye dosya kapsamı ve davacının ticari defterleri ve davalının sunduğu bilgisayar çıktıları üzerinden inceleme yaptırmıştır.
Bilirkişi, davalı yanca sunulan bilgisayar çıktılarını yasal şartları taşımadığından resmi belge ve defter niteliğinde bulmamış; davalının defter ve belgelerini sunmadığını kabulle davacı defter ve kayıtlarında takip ve davaya dayanak faturanın ödenmemiş fatura olarak kayıtlı bulunduğunu tespit ederek alacağın varlığı ve davalı yanca ödenmediği konusunda görüş bildirmiştir.
Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı konuyla ilgili olarak, şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
H.U.M.K. nun 326.maddesine göre, her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır.
Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa T.T.K.nun 83/2.maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, H.U.M.K.nun 330. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında, H.U.M.K.nun 332.maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; H.U.M.K.nun 332.maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler de, H.U.M.K. nun 330. ve sonraki maddeleri anlamında “vesika” niteliğindedir.
Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen T.T.K. nun 82.maddesindeki hüküm, “I-Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474.maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Az yukarıda değinildiği gibi, somut olayda, davacı tarafça defterlere ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayanılmadığı açıkça bildirilmiş ; davalı taraf ise her iki tarafın defter ve kayıtları ile bilirkişi incelemesine açıkça delil olarak dayanmıştır.
Buna karşın davalı taraf açıkça delil olarak dayanmasına ve mahkemece de o yönde ara kararı verilip, gereği yerine getirilmesine rağmen, kendisine ait ticari defterleri bilirkişi incelemesine esas olmak üzere mahkemeye sunmamış; dolayısıyla, bilirkişi incelemesi dosya kapsamındaki deliller ve davacı tarafın ticari defterleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Bilirkişinin davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptığı inceleme sonucunda da takip ve dava dayanağı faturanın ödenmemiş fatura olarak kayıtlı olduğu ve davalının fatura miktarı kadar davacı şirkete borçlu olduğu kanaati bildirilmiştir.
Buraya kadar yapılan tüm açıklamalar karşısında:
Davacı/alacaklı ile davalı/borçlu arasında sözlü satım akdinin bulunduğu, davacı/ satıcı/alacaklının kendi edimi olan teslim olgusunu tanıkla ispatının bu hususun maddi vakıaya ilişkin bulunması nedeniyle olanaklı olup, irsaliyedeki imza sahibinin tanık olarak dinlenmesine karşın hükme varılırken bu beyanın nazara alınmamış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu; tanığın bu beyanı ile davacı/satıcı/alacaklının sözleşmeye konu malın 10 kalemini 07.03.2003 sevk ve düzenleme tarihli 110030 sayılı, 3 kalemini de 110031 sayılı sevk irsaliyeleri ile davalı/borçlu işyerinde teslim ettiğinin kanıtlandığı; Ayrıca, bu irsaliyeler karşılığı düzenlenen takibe ve davaya dayanak teşkil eden 7.3.2003 gün ve 036052 seri nolu KDV dahil 1.114.639.800.TL tutarındaki 13 kalem mala ilişkin açık faturanın yasal kayıtlarda yer alıp almadığı ve davalı/borçlu/alıcı tarafından ödenip ödenmediği yönünden de; davacı/alacaklı tarafın defter ve belgelere, bilirkişi incelemesine dayanmadıklarını açıkça bildirmesine karşın, davalı/borçlunun davacı taraf defterleri yanında kendi defterlerine ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayandığı; ancak davalı/borçlunun açıkça delil olarak dayandığı bu yasal defterlerini ibraz etmediği, davacı/alacaklı tarafın ise mahkemece verilen mehil üzerine yasal defterlerini ibraz ettiği; sonuçta, sadece davalı tarafın delil olarak dayandığı bilirkişi incelemesinin dosya kapsamı ile davacı/alacaklı defterleri ile sınırlı olmak üzere yapıldığı;bilirkişi raporunda bu delile dayanan davalı/borçlu aleyhine, davacı/alacaklının alacağının varlığı ve bu alacağın davalı/borçlu yanca alacaklı/davacıya ödenmediği kanaatinin bildirildiği; anlaşılmaktadır.
Bu durumda; takip dayanağı faturaya konu malların bütünüyle davalıya teslim edildiği olgusunun ispatlanmış olması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davadaki itirazın iptali isteminin dayanağını oluşturan icra takibine konu alacağın mevcut, talep edilebilir ve miktarının da doğru olduğunun, dolayısıyla, davalı tarafın borca itirazının haksız bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece sonucu itibariyle aynı yönde bulunan Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı, özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlere ilaveten, açıklanan bu nedenlerle de bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.09.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.