YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/60
KARAR NO : 2006/74
KARAR TARİHİ : 15.03.2006
Mahkemesi : Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 28.9.2005
Sayısı : 2005/68-113
Taraflar arasındaki “haksız eyleme dayalı tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.01.2004 gün ve 2003/100 E. 2004/7 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 31.03.2005 gün ve 2004/8443-2005/3319 sayılı ilamı ile;
(…3533 sayılı Kanunun 1.maddesine göre genel, katma ve özel bütçelerle yönetilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı devlete veya belediyelere yahut özel idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çıkan uyuşmazlıklardan adalet mahkemelerinin görevi içinde bulunanlar o kanunda yazılı tahkim usulüne göre çözümlenir. Mahkemece tarafların durumları gözetilerek sözü edilen yasa buyruğu uyarınca dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmek gerekirken işin esasının incelenmiş olması bozmayı gerektirir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız eylem nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekili; 13.01.2003 tarihinde davalı kuruma ait yüksek gelirim hattının müvekkiline ait kabloların üzerine düşmesi sonucu 5.159.219.431 TL. zarara uğradığını iddia ederek, zararın tahsilini talep etmiştir.
Davalı TEDAŞ vekili; “zararın kötü hava şartlarından ve davacının kusurundan kaynaklandığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Dairece; davanın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuş, mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2/1.maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre iktisadi devlet teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüssüdür.
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 4000 sayılı Kanun ile değişik 1.maddesinde Telekomünikasyon hizmetlerinin Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi tarafından yürütüleceği, 4673/1.md. İle değişik fıkrasında ise Türk Telekomun, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket olduğu ifade edilmektedir. 233 sayılı KHK’ye bağlı cetvelde Kamu İktisadi Kuruluşları arasında sayılmakta iken 27.01.2000 tarih ve 4502 sayılı Kanunun geçici 3.maddesi ile (KİK) listesinden çıkarılmıştır. Kamu iktisadi teşebbüsleri ticari işletme kurup işlettikleri için tacirdirler. Bunların sermayelerinin devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinin özellik arz etmesi, bu kurumlara kamu hukuku müessesi vasfı vermeyip, bu kuruluşlar özel hukuk tüzel kişisi olup, haklarında hususi hukuk hükümleri uygulanır.
Kaldı ki, Türk Telekom hisselerinin tamamı Hazine’ye ait bulunmakta iken, Bakanlar Kurulu’nun 25.07.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi’nin %55 oranındaki hissesinin blok olarak satışına ilişkin nihai devir işlemlerine dair karar’ın yürürlüğe konulması hakkındaki karar uyarınca, %55 oranındaki hissesinin blok olarak satışı suretiyle özelleştirilmiş bulunmaktadır.
Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK.nin verdiği yetki ile Resmi Gazetenin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3.maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üretim, İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
TEDAŞ Ana Statüsünün 4.maddesinde, bu Teşekkülün elektrik dağıtımı yanında, faaliyet konuları ile ilgili menkul, gayrimenkul almak ayni ve fikri haklara tasarruf etmek için işletme, iştirak kurarak çalıştırabileceği ve bütün bunları bir ticari işletme kurup işleten tacir gibi verimlilik ve karlılık esaslarına göre yapabileceği belirtilmiştir. 29.2.1984 gün ve 2983 sayılı Kanun ile bu teşebbüs ve müesseselerin hisse senedi çıkarabileceği benimsenmiş ve bu Kanunun Anayasaya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesinin 18.2.1985 gün E:1984/9, K:1985/4 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.
5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları Hakkındaki Kanunun 9/2 ve 3.fıkralarında, KİT’lerin kurduğu müesseseler ticari işletme olarak kabul edilmiş; bunların, faaliyette bulundukları yerin Ticaret ve Sanayi Odalarına kayıt olmaları hükme bağlanmıştır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 18/1.maddesinde, ticaret şirketleriyle gayesine varmak için ticari bir işletme işleten derneklerin ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulan teşebbüslerin tacir sıfatını taşıdıkları belirtilmiştir. Buradaki “Teşebbüsler” teriminin, 233 sayılı KHK’de belirtilen Kamu İktisadi teşekküllerini de kapsadığı; bu maddede “Kuruluş Kanunlarından” söz edilmekteyse de, bugün için Kamu İktisadi Teşebbüslerinin kendi kuruluş kanunları bulunmadığı ve onların yerine Yüksek Planlama Kurulu tarafından ana statüler hazırlanıp bunlar Resmi Gazete’de ilan edildikleri için, anılan hükmü “Ana Statüleri gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek üzere kurulmak” şeklinde anlamak gerektiği benimsenmektedir. Buna göre, bir Kamu İktisadi Teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için, ticari şekilde işletilmek üzere kurulması yeterlidir. Burada sermayenin kime ait olacağı bir kıstas olarak alınmamıştır. T.T.K. Md. 18/1 uyarınca teşebbüslerin tacir sayılması için kanunda öngörülen iki şart birlikte aranmamakta, kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek cümlesinden sonra VEYA eki getirilerek “Ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” teşebbüslerin de tacir sayılacakları belirtilmektedir. Öğretide baskın görüş de, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin tacir oldukları yönündedir (Bkz.Ali Bozer, Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı, Batıder, 1962. C.1, s.4, sh.576; Yaşar Karayalçın, Ticari İşletme, sh.209; Öcal Akar, TTK’nun 18/1.Maddesinin Uygulanması Hakkında Bazı Düşünceler. Esader, 1975 sa:1 sh.238; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 4.Baskı sh.118 vd., Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir Sıfatı, 1992. sh.49 vd).
Yine uygulamada Kamu İktisadi Teşebbüsü olmamakla birlikte Belediye, Vilayet gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan ve kuruluş kanunları uyarınca hususi hukuk hükümleri dairesinde yönetilecekleri açıklanan, aslında Kamu İktisadi Kuruluşu gibi tekel niteliğinde mal ve hizmet üreten ve kendilerini meydana getiren Belediye, Vilayet ve Kamu tüzel kişileri tacir sayılmadığı halde, kendileri T.T.K.Md.18/1 kapsamına giren birer tacir sayılan müesseselerin kendi aralarında ve üçüncü şahıslarla olan ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların zorunlu tahkime tabi olmayıp, adli yargıda görüleceği benimsenmektedir(Bu kurumlara örnek olarak:205 sayılı Kanun ile kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu; 2560 sayılı Kuruluş Kanunu ile oluşturulan İSKİ, ASKİ, İZSU müesseseleri gösterilebilir).
28 Mart 1945 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde “Devlet İktisadi Teşekkülleri özel hukuk prensiplerine tabi olmak üzere kurulmuş müesseselerdir. Bu müesseselerin hukuk hayatında görülen sair teşekküllerden farkının sermayelerinin devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinde mevcut hususiyetten ibarettir.Gerçi bu teşekküllerin görecekleri vazifelerden bir kısmı devletin ekonomik politikasıyla ilgilidir. Ancak bu keyfiyet, İktisadi Devlet Teşekküllerine kamu hukuku müessesi vasfı vermeyip sadece kurucusunun devlet oluşundan ve kuruluşunun bir kanuna dayanmakta bulunmasından ileri gelmektedir” denilerek bu kuruluşların özel hukuk tüzel kişisi oldukları belirtilmiştir (RG. 9 Şubat 1946 s.6228). Yine 15 Mart 1950 tarih ve 29/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde de “Toprak Mahsulleri Ofisinin kendi çalışanları ile aralarında hizmet bağıtı bulunduğuna göre, mevcut münasebetin hususi hukuk icaplarına ve aradaki bağıt hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği” vurgulanarak bu kuruluşların sermayesi Devlet tarafından konulsa bile özel hukuk tüzel kişisi oldukları ve doğan uyuşmazlık hakeme gitmeden özel hukuk hükümlerine göre genel adli yargı içinde çözümlenebileceği açıklanmıştır.
Yargıtay’ın kararlılık gösteren uygulamasında da, Belediye ile Kit’ler arasında çıkan uyuşmazlıkların 3533 sayılı Kanun çerçevesinde Zorunlu Tahkimde değil, Genel mahkemelerde görüleceği benimsenmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nun 25.2.2004 gün ve E: 2004/4-410; K: 2004/113; 1.H.D’nin 7.10.1996 gün E:10147 K:11001; 11.H.D’nin 24.2.1994 gün E:1993/4416 K:1994/1461; aynı Dairenin 9.2.1998 gün E:1997/9529 K:1998/659; 13.H.D’nin 2.7.2002 gün E:6307 K:8407; aynı Dairenin 12.6.2000 gün E:4828 K:5756; 14.H.D’nin 13.11.2000 gün E:7473 K:7302 sayılı kararları bu yöndedir).
Buraya kadar söylenenlerin ortaya koyduğu sonuç şudur: Kamu İktisadi Teşebbüsleri ticari işletme kurup işlettikleri için, tacirdirler. Sermayelerinin Devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinin özellik arz etmesi, bu kurumlara kamu hukuku müessesi vasfı kazandırmaz; özel hukuk tüzel kişileridirler ve haklarında hususi hukuk hükümleri uygulanır. Bu nedenlerle olayda 3533 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Önemle belirtilmelidir ki; mecburi tahkim, istısnai bir yoldur ve bu nedenle de, aralarındaki uyuşmazlıkların bu yolla çözülebileceği kurumlar özel bir kanunla, tahdidi (sınırlayıcı) bir biçimde gösterilmiştir. Kanunun sınırlayıcı yöntemle belirlediği bir kapsamın yorum yoluyla genişletilmesi ve bu meyanda, herhangi bir kurumun, salt sermayesinin Devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinin özellik arz etmesi gibi unsurlar gözönünde tutularak Kanun kapsamına dahil edilmesine çalışılması, en başta yorum ilkelerine ters düşer.
Hal böyle olunca, davaya genel mahkeme sıfatıyla bakılıp sonuçlandırılması usul ve kanuna uygun olup, Yerel Mahkemenin bu konuya ilişkin direnmesi yerindedir.
Ne var ki, işin esasına yönelik temyiz itirazları özel dairece incelenmediğinden, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Açıklanan gerekçeyle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için, dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 15.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.