Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/546 E. 2006/565 K. 20.09.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/546
KARAR NO : 2006/565
KARAR TARİHİ : 20.09.2006

MAHKEMESİ : Ankara 6. İş Mahkemesi
TARİHİ : 01/02/2006
NUMARASI : 2005/1056-2006/12
Taraflar arasındaki “menfi tespit-iptal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 6. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 24.11.2004 gün ve 2004/524-1265 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 4.7.2005 gün ve 2005/2063-7125 sayılı ilamıyla;
(Davacı, davalı Kurum tarafından eksik işçilik bildirimi nedeniyle aleyhinde tahakkuk ettirilen ek prim borcu ve gecikme zammından oluşan toplam 21.098.388.070.TL borcun öncelikle talep zamanaşımına uğradığının, böyle bir borcun bulunmadığının tesbitini istemiştir.
İstem, mahkemece aynen kabul edilmişse de, sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davalı Kurumun prim ve diğer alacaklarının 506 sayılı Yasanın 80.maddesi uyarınca 6183 sayılı Yasa’ya göre tahsiline ilişkindir. Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması öngörüldüğünden, anılan Yasanın 102.maddesi uyarınca sözü edilen alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabi olmuştur. Yasa’nın 80.maddesinin 5.fıkrasında 29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasayla yapılan değişiklikte, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Yasa’nın gecikme zammına ilişkin 51. maddesinin dışındaki hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Çünkü aynı yasayla, 506 sayılı Yasa’nın 80.maddesinin 5.fıkrasında yapılan aynı değişiklikle gecikme zammının usul ve esasları özel olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle Kurumun alacaklarının tahsilinde 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Yasa’nın 51.maddesi hariç diğer maddeleri uygulanmakta idi. Bunun sonucu olarak, Kurum alacaklarının tahsil zamanaşımı konusunda daha önce istisna tutulmadığı için, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı 102.maddesi uygulanmaktaydı. Anılan hüküm “tahsil zamanaşımı” başlığı altında “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.Para cezalarına ait özel yasalarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur. Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla 506 sayılı Yasanın 80. maddesinde, 5198 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önce, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacakları, 6183 sayılı Yasanın 102.maddesi uyarınca, dönemin başladığı takvim yılım takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde zamanaşımına uğramaktaydı.
5198 sayılı Yasayla, 506 sayılı Yasanın 80.maddesinde yapılan değişiklikle Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasanın (51.maddesi gibi) 102.maddesinin de uygulanmayacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla Kurumun sigorta primlerinden doğan alacakları eskiden olduğu gibi, genel hükümler uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır. Kurumun 16-320 sayılı Genelgesinde, Kurumun belirtilen değişikliğin yürürlüğe girdikten sonra muaccel olan prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Yasanın 102.maddesinde öngörülen 5 yıllık tahsil zamanaşımının yerine (belirtilen alacaklar genel hükümler uyarınca Borçlar Kanunun 125. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan), Borçlar Kanununda düzenlenen 10 yıllık zamanaşımının uygulanacağı, Kurumun prim ve diğer alacaklarının (İdari para cezalan hariç) muaccelliyet kesbettiği tarihten başlanarak 10 yıl içerisinde tahsil edileceği belirtilmektedir.
Mahkemece her ne kadar gerekçede Kurumun idari para cezası uygulamamasının nedeni olarak 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olmasına da kıyas yoluyla dayanılmışsa da; Kurumun prim ve diğer alacaklarına uygulanacak 10 yıllık zamanaşımı süresini etkilemeyeceği açıktır. 506 sayılı Yasa’nın idari para cezalarına ilişkin 140.maddesine 9.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle getirilen “fiilin işlendiği günden itibaren beş yıl içinde tebliğ edilemeyen idari para cezaları zamanaşımına uğrar” hükmünde idari para cezalarına ilişkin zamanaşımı süresi özel olarak düzenlendiği için, Kurumun alacağı olan idari para cezalarının tahsilinde 5 yıllık zamanaşımı ve süresi uygulanacaktır.
Mahkemece bu hukuki ve maddi olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Prim ve gecikme zammı yönünden Sosyal Sigortalar Kurumunun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi iken, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan ve 8.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren; “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun hükümleri uygulanır…” hükmü uyarınca Kurum alacakları yönünden 6183 sayılı Kanunun zamanaşımına ilişkin 102 vd. maddeleri geçerli olmuştur.
Ne var ki, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde değişiklik yapan 5198 sayılı Kanun uyarınca, 6183 sayılı Kanunun 102. maddesinin, Kurumun süresinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde uygulanmayacağı hükme bağlamış bulunmaktadır. Bu düzenleme karşısında Kurumun sigorta priminden doğan alacakları 3917 sayılı Kanun değişikliğinden önce olduğu gibi Borçlar Kanununda belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresine bağlı olacaktır.
Burada önemli yön; yargılama sırasında meydana gelen bu yasa değişikliğinin söz konusu uyuşmazlıkta gözetilip gözetilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Kanunlarda aksine bir düzenleme yer almaması halinde zamanaşımı başlangıcı yönünden “zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihte başlayacağı…” na ilişkin Borçlar Kanununun 128. maddesi hükmü dikkate alınmalıdır.
Muacceliyet anının belirlenmesi, zamanaşımının başlangıcının ve buna bağlı olarak, somut uyuşmazlıkta uygulanacak yasa hükmünün saptanmasında önem taşımaktadır.
Bir tanım vermek gerekirse muacceliyet, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimi isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak, edimi ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirler. Bir başka deyişle, söz konusu anda borç, ifa kabiliyeti kazanır ve alacaklı yine o anda edimi kabul etmekle yükümlü olur. Bir alacağın ya da borcun muaccel olması, ilke olarak edimin ifası için öngörülmüş bulunan vadenin dolmasıyla gerçekleşir. Borcun ifası için öngörülen vade kanundan, işin özelliklerinden yada dürüstlük kuralından çıkarılamıyorsa, bu durumda, BK m. 74 hükmü gereğince, borcun “hemen ifa ve derhal icrası talep edilebilir” hükmü uygulama bulacaktır.
506 sayılı Kanunun 80. maddesi, prim borcunun en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödeneceğini, 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi, “amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı” hükme bağlanmıştır.
506 sayılı Kanunun 80.maddesi ile prim borcunun vadesinin belirlenmiş olması karşısında, kurum alacağının anılan tarihte muacceliyet kesbedeceği belirgindir.
Yargılamaya konu prim alacağının Kasım 1997 devresine tahakkuk ettirilmiş ve gecikme zammının bu tarih itibariyle başlatılmış olması karşısında, anılan devrede yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca, kurum alacaklarının tahsilinde gözetilecek zamanaşımı süresi 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uyarınca belirlenmelidir.
5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile anılan Yasanın 80. maddesine getirilen düzenlemenin, yürürlük tarihi olan 6.7.2004 tarihinden sonra muaccel olan alacaklara uygulanması gerekmektedir.
Yerel mahkemece, bu yön gözetilerek verilen direnme kararında bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 20.09.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.