Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/52 E. 2006/25 K. 01.03.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/52
KARAR NO : 2006/25
KARAR TARİHİ : 01.03.2006

Mahkemesi : Ankara 20.Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 17.3.2004
Sayısı : 2004/31-108
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 20.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.1.2003 gün ve 2001/187-2003/42 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 30.10.2003 gün ve 6675-12512 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
(…1-Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1.maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 24/a maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın,salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar,gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar, televizyon yayınına ilişkin kaset çözümü ile tüm dosya içeriğinden; yayından kısa süre önce Devlet Güvenlik Mahkemesindeki bir davanın oturumu sırasında davacının, davalı E. Ş.’in kıyafetinin uygun olmadığını ve eliyle sürekli öpücük gönderdiğini söylediği, başlayan sözlü tartışmanın oturum dışında da devam ettiği; Devlet Güvenlik Mahkemesindeki dava nedeniyle davacı ile davalı E. Ş. arasında hukuksal anlamda menfaat zıtlığı bulunduğu, davacının bu dava nedeniyle E. Ş. hakkında kitap dahi bastırdığı, resim ve kamera görüntüleri yayınladığı, konunun oturumdaki olay sonucunda kamuoyuna yansıdığı anlaşılmaktadır.
Güncellik nedeniyle televizyon yayınına konu olan E. Ş.’in diğer davalı C. Ö.’in sunduğu televizyon kanalındaki söyleşisi sırasında olayları değerlendirdiği ve davacının kendi davranışları ile dava konusu sözlerin söylenmesine sebebiyet verdiği, bu nedenle davranışlarının sonucuna katlanması gerektiği, davalının sözlerinin eleştiri niteliğinde olup, gerçek olayların aktarılması ve eleştirisine ilişkin bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle kişilik haklarına saldırı bulunmadığı benimsenerek davanın reddedilmesi gerekirken, davalıların sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2-Dava yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkin olup davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yerel mahkemece davacı vekili ve davalılar vekilleri için takdir edilen vekalet ücretlerine Katma Değer Vergisi eklenerek hüküm kurulmuştur. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 21. maddesinde, “belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile biletle tahsil edilen hallerde tarife ve bilet bedeli, Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.” hükmü ile Anayasa’nın 73. maddesinde belirtilen “vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” şeklindeki yasa maddelerinin bu düzenleniş biçimine karşın, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 21. maddesindeki düzenleme biçiminin yer almış bulunması, normlar arasında aykırılık yaratmıştır. Bu gibi durumlarda ve Yargılama Hukuku bakımından öncelikle gözönünde tutulacak hüküm, Anayasa kuralıdır. Yukarıda yazılı olan Anayasa kuralına dayanılarak çıkarılan 3065 sayılı Yasa’nın 20/4. maddesinde, yukarıda açıklandığı üzere, bu nitelikteki tarifelerde öngörülen miktarın içinde Katma Değer Vergisi’nin de bulunduğu, diğer bir ifade ile Katma Değer Vergisi’nin, tarifede belirlenen miktar içinde yer aldığı belirtilmiştir. Şu durumda, yasa hükmü gözetildiğinde, tarifedeki ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi eklenmemesi gerektiğinin kabul edilmesi gerekir.
Yerel mahkemece yukarıda yazılı olan bu yasal düzenlemeler gözetilmeden, tarifede belirlenen ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi eklenmesi biçiminde vardığı sonuç usul ve yasaya aykırı olup karar bu nedenle de bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleştirilen dava, kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı Ş. C. Ö., “K… Tv” logosu ile yayın yapan televizyon kanalında yayımlanan “Ve C. Ö. Show” İsimli programda kendisi hakkında söylenen sözlerin ve kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu iddiasıyla, program sunucusu C.Ö., program konuğu E. Ş.. ve “K..TV Logosuyla Özel TV Yayını Yapan S.-SABAH TV Prodüksiyon A.Ş.” hakkında manevi tazminat istemiyle asıl davayı açmış; bilahare, asıl davanın davalılarından S.SABAH TV Prodüksiyon A.Ş.’nin, anılan televizyon kanalının sahibi olmadığının anlaşılması üzerine, davacı tarafından bu kez, “K… TV Logosuyla yayın yapan …… İletişim A.Ş.” aleyhinde aynı iddia ve taleplerle başka bir dava daha açılmış ve her iki dava birleştirilerek görülmüştür.
Yerel Mahkeme, gerek Özel Dairece bozulan 28.1.2003 günlü kararında ve gerekse bozma üzerine verdiği 17.3.2004 günlü direnme kararında, asıl davanın davalılarından K… TV -S…-Sabah Prodüksiyon A.Ş hakkındaki davanın pasif husumet yönünden reddine; birleştirilen davanın kısmen kabulüne, 3.000.000.000 TL. manevi tazminatın 25.12.2000 yayın tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılar C.Ö., E. Ş. ve …. İletişim A.Ş’den müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine hükmetmiştir.
Bu karar, Özel Dairece, dava konusu yayında davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığına, davanın reddi gerekeceğine işaretle bozulmuş; Yerel Mahkeme 17.3.2004 günlü direnme kararını vermiştir. Bu direnme kararı Hukuk Genel Kurulu’nca (“…Asıl davada davalı olarak C. Ö., E.Ş. ve S…-Sabah Prodüksiyon A.Ş. gösterilmesine ve birleştirilen dava sadece ….İletişim A.Ş. hakkında açılmasına rağmen, Yerel Mahkemece asıl davayla ilgili olarak, sadece S….-Sabah Prodüksiyon A.Ş. yönünden ret kararı verilip, diğer iki davalı bakımından herhangi bir hüküm kurulmamış; bu iki davalı hakkında, taraf durumunda bulunmadıkları birleştirilen dava kapsamında karar verilmiştir. Direnme kararında da, asıl davayla ilgili hükmün bozma kapsamı dışında kalarak kesinleştiği belirtilmek suretiyle, birleştirilen dava yönünden önceki hüküm tekrarlanmıştır.
Asıl davadaki üç davalıdan ikisi hakkında o dava kapsamında karar verilmemiş ve dahası bunlarla ilgili hükmün, taraf durumunda olmadıkları birleştirilen dava kapsamında kurulmuş olmasının, yukarıda açıklanan yargılama hukuku ilke ve kurallarına iki yönlü bir aykırılık oluşturduğu açıktır.
Usul hukukunun bu konuyu düzenleyen kurallarının kamu düzenine ilişkin olması ve resen gözetilmelerinin zorunlu bulunması karşısında, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sırasında gözden kaçırılmış ve hatta temyiz edenlerce temyiz itirazı olarak ileri sürülmemiş bulunması, direnme kararının temyiz incelemesi aşamasında bu yönün Hukuk Genel Kurulu’nca değerlendirilmesine engel değildir.
Hal böyle olunca, direnme kararı,işin esasına girişilmeksizin açıklanan nedenlerlebozulmalıdır…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemenin bu bozma üzerine verdiği temyize konu 14.6.2005 günlü kararda; Hukuk Genel Kurulu’nun bozma gerekçesine uygun şekilde, önceki direnme kararından tamamen farklı olarak, birleştirilerek görülen her bir davayla ilgili olarak ayrı ayrı hüküm kurulmuş; her bir davalı hakkında, davalısı oldukları davalar kapsamında aynı miktardaki tazminatlara hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; Hukuk Genel Kurulu’nun anılan bozma ilamı karşısında, gerek 28.1.2003 günlü ilk kararın, gerek Yüksek 4.Hukuk Dairesi bozma ilamının ve gerekse 17.3.2004 tarihli ilk direnme kararının geçersiz hale geldikleri, o nedenle de, dava ilk kez karara bağlanıyormuşçasına hüküm kurulduğu vurgulanmıştır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, temyize konu kararın bir direnme kararı mı yoksa yeni bir hüküm olarak mı nitelendirileceği; dolayısıyla hükmün temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu’nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği ön sorun olarak incelenmiş ve şu sonuca varılmıştır:
Yerel Mahkemenin gerek Özel Dairece bozulan 28.1.2003 günlü ilk kararındaki ve gerekse Hukuk Genel Kurulu’nun bozmasına konu olan 17.3.2004 günlü önceki direnme kararındaki hüküm fıkralarının, temyize konu 14.6.2005 günlü kararın hüküm fıkrasıyla tamamen farklı içerikte bulunmaları karşısında, temyiz incelemesine konu Yerel Mahkeme kararı gerçekte bir direnme kararı niteliğinde olmayıp, Hukuk Genel Kurulu’nun usule ilişkin bozma ilamına uygun şekilde oluşturulmuş, yeni bir hüküm niteliğindedir.
Hal böyle olunca, bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir. Söz konusu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir. .
SONUÇ: Davalılar E.Ş. ve Sport A.Ş. vekillerinin temyize konu 14.6.2005 günlü karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 1.3.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.