YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/518
KARAR NO : 2006/526
KARAR TARİHİ : 12.07.2006
MAHKEMESİ : Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/04/2005
NUMARASI : 2005/9-133
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 12.9.2003 gün ve 2003/431-830 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.5.2004 gün ve 2004/3820-6220 sayılı ilamı ile, (….Dava, izinsiz kum ve çakıl alınması nedeniyle uğranılan bakiye zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava zamanaşımından reddedilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı hazineye ait taşınmazdan davalı şirket tarafından kum çakıl alınıp, arazi yapısının bozulduğunu belirterek, zararın ilk kısmına ilişkin aynı mahkemenin 2002/1300 esas sayılı dava dosyasında alınan 27/9/2001 tarihli rapora dayanmak suretiyle istemde bulunmuştur. Zarar devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazın bozulması ve malzeme alınması nedeniyle bedelinin tazminine ilişkindir. Diğer bir anlatımla davacının zararı, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına dayanılarak istenilmektedir. Mülkiyet hakkı ayni hakların en önemlisi ve en geniş yetkileri kapsayanıdır. Dolayısıyla mutlak bir haktır. Bu özelliği nedeniyle Anayasa’da da “temel haklar ve ödevler” başlığında 35. madde de düzenlenmiştir. Bu nedenle her tür müdahaleye karşı korunmuştur. Davacı mülkiyet hakkına davalının haksız eylemi ile el atması nedeniyle haksız el atmanın önlenmesini isteyebileceği gibi, taşınmazın eski hale getirilmesi veya uğradığı zararın tazmini isteminde de bulunabilir. Mülkiyet hakkı zamanaşımına uğramadığından zararın tazminini isteyen davacı diğer iki seçenekteki haklarını da kullanabilir. Şu durumda seçimlik hakkını kullanan davacının tazminat istemesi zamanaşımını kesmez. Kaldı ki, davacı idarenin dava açmaya yetkili merciinden bu kısım tazminat için olur alınmamıştır. Dolayısıyla zamanaşımı başlamamıştır. Zarar taşınmazla ilgili bulunmasına göre işin esasına girilerek varılacak sonuca göre hüküm kurmak gerekirken, yazılı gerekçe ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapuda çay yatağı vasfıyla davacı Hazine adına kayıtlı yerden izinsiz alınan kum ve çakıl bedelinin tazmini istemiyle açılmış ek dava niteliğindedir.
Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle kararın bozulması üzerine, yerel mahkemece önceki kararda direnilerek, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, dava konusu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Borçlar Kanununun 60. maddesinde haksız fiillerle ilgili üç tür zamanaşımı öngörülmektedir. Bunlar; bir yıllık kısa zamanaşımı; on yıllık uzun zamanaşımı ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımıdır.
Haksız fiil nedeniyle tazminat alacakları bir yıllık kısa zamanaşımına tabi tutulmuş olup, anılan maddeye göre bir yıllık süre “mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren” işlemeye başlayacaktır.
Zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de failini öğrenmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece birinin öğrenilmesi kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli değildir.
Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçları olarak tanımlanabilir. Zamanaşımının işlemeye başlaması için zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında dava açmaya, bu davayı objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli, yeterli hak ve koşulların öğrenilmesi demektir. Bunlar öğrenilmedikçe, zarar gören dava yoluyla talep edebileceği tazminatın sebep ve şartlarını değerlendiremez. Zarar veya zarar verici fiil devam ettiği sürece, zarar görenin zararı öğrendiği kabul edilemez.
Zarar ve fail belli olduğu halde, zarar gören kişi tazminat alacağının tamamını değil bir kısmını dava etmiş olabilir. Dava açılması, Borçlar Kanununun 133/2. maddesi ile zamanaşımını kesen sebepler arasındadır. Ancak dava, açılan miktar için zamanaşımını kesmektedir. Zarar gören kişinin, dava dışı tuttuğu tazminat miktarı için zamanaşımı kesilmez, bu miktarla ilgili olarak işlemeye devam eder. Mevzuatımızda, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, saklı tutulan alacak kısmı için zamanaşımını kesen bir sebep olarak öngörülmemektedir.
Davacı, davalının haksız müdahalesi sonucunda el atmanın önlenmesini, taşınmazın eski hale getirilmesini isteyebileceği gibi, dilerse tazminat da isteyebilir. İyiniyetli olmayan zilyet “geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.”
Somut olayda davacı Hazine, arazisinden izinsiz kum ve çakıl alınması şeklinde beliren davalının haksız eylemi nedeniyle seçimlik hakkını zararın tazmini şeklinde kullanmıştır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davalının müdahalesinin tutanak tarihinden sonra devam etmediği anlaşılmaktadır.
Devlet Davalarının Takibi Usullerine ilişkin 4353 sayılı Kanunun “Davaların açılması ve icra takiplerinin başlaması” başlıklı 26.maddesi uyarınca yetkili makam oluru bulunmadıkça “dava açılamaz ve hiç bir icra takibi yapılamaz” denmekte olup, (kısmi) davanın açılmasında aranan yetkili makam oluru sonrasında açılacak ek davalarda yeniden yetkili makam oluruna ihtiyaç bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 5.4.2006 gün ve 2006/4-118-145 sayılı Kararı).
Davacı Hazine, seçimlik hakkını zararın tazmini şeklinde kullandığına ve kısmi davayı açma izninin verildiği 7.7.1998 tarihinin, davacı idarenin zararı ve faili öğrenme tarihi olarak belirlendiğine göre eldeki davanın Borçlar Kanununun 60/1. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Zamanaşımı başlangıcının, taşınmazın eski hale getirilmesi koşuluna bağlanması isabetli olmayıp, davalı taraf süresinde zamanaşımı definde bulunduğundan mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi isabetli bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 12.07.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.