YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/503
KARAR NO : 2010/574
KARAR TARİHİ : 10.11.2010
MAHKEMESİ : Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/12/2005
NUMARASI : 2005/463-2005/534
Taraflar arasındaki “Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.07.2004 gün ve 2004/227 E.-371 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 29.09.2005 gün ve 2005/7347-10317 sayılı ilamı ile;
(…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın Dairemizce bozulması üzerine, mahkemece bozma kararına uyulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu kez hüküm davalı idare vekilince karar düzeltme isteminde bulunulduğu görülmüştür.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinde idare tarafından kamulaştırmasız el konulan taşınmazın, fiilen el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi halinde taşınmazın malik zilyet veya mirasçılarının her türlü dava hakkının düşeceği öngörülmüştür. Söz konusu Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi hak düşürücü süreyi içermekte olup bu husus kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, kamu düzenine ilişkin hususlar, tarafların talepleri olmasa bile mahkemece resen karara bağlanması zorunludur.
Ayrıca; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesine göre, idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşer. Başka bir deyişle mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçen bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705. maddesindeki “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma hakları ile kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi için mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır” hükmü ile açıklığa kavuşturulmuştur.
Dosyada yapılan incelemede, dava konusu taşınmaza 1980 yılında el atılarak yol geçirildiği ve el atma tarihinden itibaren 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilme ve dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçtiğinden taşınmaz maliki olan davacı tarafın her türlü dava hakkının düştüğü anlaşılmıştır.
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi iptal edilmiş ise de; Anayasanın 153/son maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanı da bulunmamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2005 gün ve 2005/5-288 Esas-2005/352 sayılı kararında da bu husus benimsenmiştir…)
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemenin, dava konusu taşınmaza davalı idarece 1980 yılından önce fiilen el atıldığı kabul edilerek “02.05.2002 dava tarihi ile fiilen el koyma tarihi arasında 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinde öngörülen 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği ilk karar; davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce, “Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112-2003/33 sayılı kararı ile iptal edildiği ve bu itibarla Yerel Mahkeme hükmünün yasal dayanağı kalmadığından işin esasına girilerek karar verilmesi gereğine” işaretle bozulmuştur.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece, bilirkişi tarafından belirlenen kamulaştırmasız el atılan bölüm bedeli esas alınarak, “davanın kabulü ile 3.100.000.000 TL tazminatın dava tarihinden geçerli yasal faiziyle davalıdan tahsiline ve el atılan bölümün yol olarak terkinine” karar verilmiştir.
Bu son karar, davalı vekilinin talebi üzerine Özel Daire’ce karar düzeltme aşamasında yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme “Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesine dayanılarak hüküm kurulamayacağı” gerekçesiyle direnme kararı vermiş ve davanın kabulüne dair esasa ilişkin hüküm oluşturmuştur.
Öncelikle belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulü kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Bu aşamada, somut olayda olduğu gibi; Yerel Mahkemece davanın reddine dair verilen ilk hükmün Özel Daire’ce işin esasının incelenmesi gerektiği yönünde bozulmasından sonra bozma ilamına uyulmuş ve bozma gerekçesi yönünde yapılan inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulü cihetine gidilmiştir. Dolayısıyla, bozma kararına uyulmasıyla, bozma gerekçesi lehine olan davacı yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu ve Yargıtay Dairesinin usulü kazanılmış hakka aykırı ikinci bir bozma kararı veremeyeceği her türlü duraksamadan uzaktır.
Ne var ki; usulü kazanılmış hak müessesesine, özellikle kamu düzeni düşüncesi ile bazı istisnalar getirilmiştir:
Mahkemenin bozmaya uymasından, eş söyleyişle usulü kazanılmış hakkın doğmasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkması ya da o konuda yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak, hukukça değer taşımayacaktır. Bir başka ifadeyle, sonradan çıkan yeni kanun veya içtihadı birleştirme kararının, mahkemelerde ve Yargıtay’da görülmekte olan bütün dava ve işlere uygulanması ve usulü kazanılmış hakkın gerektirdiği yönde değil, içtihadı birleştirme ya da kanun kapsamında inceleme yapılarak hüküm verilmesi gerekecektir.
Nitekim; Yerel Mahkemece direnme kararı verilmesinden sonra 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 18.06.2010 tarih ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesi ile, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa Geçici 6. madde eklenmiş; maddenin yan başlığında da belirtildiği üzere, Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmine ilişkin yeni düzenlemeler getirilmiştir.
18.06.2010 tarih ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen Geçici 6. maddenin 1. fıkrasında, “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı maddenin 8. fıkrasında, “Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır…” denildikten sonra; 9. fıkrasında ise, “Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir” hükmü öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, artık usulü kazanılmış hakkın gerektirdiği yönde değil, sonradan çıkan ve 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çerçevesinde inceleme yapılarak sonuca gidilmesi gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan ve 04.11.1983 tarihinden önce taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların hak ve durumlarını düzenleyen 18.06.2010 tarih ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen Geçici 6. madde hükümleri uyarınca işlem yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Direnme kararı, bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle HUMK nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 10.11.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.