Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/5 E. 2006/33 K. 01.03.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/5
KARAR NO : 2006/33
KARAR TARİHİ : 01.03.2006

Mahkemesi : Muğla 1.Asliye Hukuk ( İş ) Mahkemesi
Günü : 1.6.2005
Sayısı : 23.357

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.2.2004 gün ve 2003/339 Esas, 2004/72 Karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 8.12.2004 gün ve 5158-9409 sayılı ilamı ile;
(…Davacı şirket, Bağ-Kur sigortalısı A.B.ile N. İ. tarafından temlik edilen tedavi bedellerinin davalı Kurumdan yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davalı Kurumun kontrol ve yetkisinde olan sağlık harcamalarının Kurumdan karar alınmadan davacı şirket tarafından yapıldığından sonucuna katlanması gerektiği, Kurumca uygun görülmeyen sağlık giderinin ödenemeyeceği gerekçesiyle istemin reddine karar vermiştir.
İş Mahkemeleri 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş olan istisnai nitelikteki özel mahkemelerdir. 1479 sayılı Yasa’nın 70. maddesi, “Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların İş Mahkemelerinde görüleceğini” kurala bağlamıştır. Sağlık yardımlarının kapsamı ve şartları ise aynı Kanunun Ek 11. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş, sağlık yardımlarından sigortalı ile hak sahiplerinin yararlanacağı belirtilmiştir. Bu durumda sigortalı ile Kurum arasındaki ilişkinin düzenlenerek, Bağ-Kur Yasa’sından doğan uyuşmazlıkların özel mahkeme olan İş Mahkemelerinde görüleceği belirtildiğinden, aralarında Bağ-Kur Kanunundan kaynaklanan hukuki bir ilişki bulunmayan davalı Kurum ile davacı şirket arasındaki uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülemeyeceği, sigortalıların tedavi alacaklarını temlik etmiş olmalarının davacı şirkete sigortalı gibi hak ve yetki vermeyeceği, Kurum ile aralarında sağlık hizmeti yönünden bir sözleşmede bulunmadığına göre B.K’nun 162 ve devamı maddelerde yer alan alacağın temliki hükümleri itibariyle genel mahkemelerde görülmesi gerektiği açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacı şirketin Bağ-Kur sigortalılarına yaptığı tıbbi malzeme satış bedellerinin temlik sözleşmelerine dayalı olarak davalı Bağ-Kur’dan tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda metni yazılı gerekçe ile yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermiş, yerel mahkemece göreve ilişkin bozma ilamına direnilmiştir.
Uyuşmazlık; görevli mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Borçlar Kanununun 162-172. maddeleri arasında düzenlenen alacağın temliki, ister sözleşmeye, ister kanun hükmüne yada yargı kararına dayansın, üçlü ilişkiye dayanan hukuki bir yapıyı ifade eder. Yasa, temlik için yazılı şekil şartını yeterli görmektedir.
Alacaklı, bir borç ilişkisinden doğan alacağını üçüncü bir kişiye (temlik alan/temellük edene) devretmekte, alacak, temlik edenden üçüncü kişiye geçerken borç ilişkisinin aktif süjesi değişmekte, temlik eden borç ilişkisinden çıkarak onun yerine alacaklı sıfatıyla, alacağı devralan üçüncü kişi geçmektedir.
Temlik, mevcut bulunan bir alacağın varlık ve tutarını üçüncü kişiye aktaran bir işlem olup, yeniden borç doğurmaz (Yargıtay 4. HD. 13.4.1972 gün ve 1976 E-3333 K.) .
Temlik ile birlikte üçüncü kişi, alacağı tamamen veya kısmen, alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisinin koşullarıyla iktisap etmektedir. Burada değişen sadece borç ilişkisinin tarafı (süjesi) olup, konusu (objesi) değildir. (A.Kılıçoğlu-Borçlar Hukuku, 4. Bası, Syf.596 vd.)
Alacaklı, alacağını üçüncü kişiye olan borcunu ifa amacıyla temlik edebileceği gibi, borçludan olan alacağını tahsil amacıyla da temlik edebilir. Alacağın bir ivaz karşılığında temlik edilmesi halinde Yasa (BK. 169/I. md.) temlik edene bir garanti (sağlama, tekeffül) borcu yüklemektedir. Temlik eden, her şeyden önce alacağın temlik zamanındaki varlığından sorumlu bulunmaktadır. Alacağın tahsil amacıyla temlik edilmesi halinde de (BK. 170. md.) temlik edene bir garanti borcu öngörülmüştür.
Temellük eden (üçüncü kişi), borçluya karşı, alacağın kendisine temlik edildiğini ve alacağın varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Üçüncü kişi bunu ispat edebilmek için, alacaklının elinde bulunan ve alacağın varlığını gösterir bilgi ve belgelere dayanabilecektir. Üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişki, alacaklı ile borçlu arasında borcun doğumuna yol açan borç ilişkisine dayanmaktadır.
Borçlu, temliki öğrendiği zaman temlik edene karşı haiz olduğu defileri üçüncü kişiye karşı da ileri sürebileceği gibi, alacak hakkının doğumunu önleyen olaylarla, alacak hakkını ortadan kaldıran olayları da itiraz olarak ileri sürebilir. Borçlunun ileri sürdüğü itirazlar sabit olduğu takdirde, yapılan temlik işlemi geçerli olmayacaktır.
Bir diğer ifadeyle, temlike rağmen borç ilişkisinin, özellikle sözleşmenin aktif süjesi olarak (temlik eden) alacaklı sıfatını korumakta, bu nedenle de, borçlunun borç ilişkisiyle ilgili irade beyanlarının muhatabı, temlikten önce olduğu gibi temlikten sonra da alacağı temlik eden ilk alacaklı olmaktadır.
Bağ-Kur sağlık sigortasının yasal temeli 1479 sayılı Kanunun Ek-11 vd. maddeleri olup, somut olayda, sağlık malzemesi alımından kaynaklanan alacak temlik edilmekte, temlik sözleşmesi ile davacı şirket, Bağ-Kur alacaklısının (sigortalısının) yerine geçmektedir. Anılan belgenin, üçüncü kişiye alacağı talep etme, tahsil ve ahzu kabz yetkisi tanıdığı görülmektedir. Yargılama usulünden doğan haklarla birlikte temlik yapılması olanaklıdır. Belge metninde, davacının alacak haklarının davaya konu edildiği açıklandıktan sonra, bütün hak ve borçlarıyla temlik edildiğinin açıklanması, kullanılan sözlere göre çok geniş kapsamlı ve anlamlı olup, alacağın temlik anında mevcut durumu yargılama usulüne ilişkin bütün haklar dahil kapsamına aldığının benimsenmesi zorunludur (4.HD. 9.7.1974 gün ve 5767 E. 4470 K).
Alacağın temlikinin, alacaklı ile üçüncü kişi ve borçlu bakımından yukarıda açıklanan hüküm ve sonuçları ancak sağlık sigortasının kapsam ve koşullarını düzenleyen Bağ-Kur mevzuatı çerçevesinde belirlenebilir. Davacı Şirket, Bağ-Kur sağlık mevzuatı uyarınca davalı Kurum tarafından sigortalı ve hak sahiplerine yapılması gereken sağlık yardımlarına ilişkin alacak haklarının, ilgili sigortalılar tarafından kendisine temlik edilmesi üzerine iş bu davayı açtığına göre, uyuşmazlığın temelinde Kurumun sağlamakla yükümlü olduğu sağlık yardımlarının ödettirilmesi isteği vardır. Bu hakkın sigortalılar tarafından davacı şirkete temlik edilmesi, uyuşmazlığın 1479 sayılı Kanundan kaynaklanmış olması gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Uyuşmazlıkların çözüm yerini belirleyen 1479 sayılı Kanunun 70. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar, yetkili iş veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür” hükmü dikkate alındığında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmış olması karşısında, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece davanın esasına yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre
incelenmemiş olup, dosyanın bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenebilmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 01.03.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.