YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/476
KARAR NO : 2006/498
KARAR TARİHİ : 05.07.2006
MAHKEMESİ : Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/11/2005
NUMARASI : 2005/343-371
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzurum Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.04.2004 gün ve 2004/21-122 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.06.2005 gün ve 2004/9834-2005/7143 sayılı ilamı ile ;
(…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kabul edilmiş, kararı davalı temyiz etmiştir.
Öğretim üyesi olan davalı, aynı üniversitede ve fakat başka bir bölümde Doçent olan davalının bir Internet grubuna gönderdiği e-mailler ile kişilik haklarına saldırıldığı için manevi tazminat istemiştir. Davalı, e-maillerin gönderildiği tarihte yurtdışında bulunduğunu, e-maillerin kendisi tarafından gönderilmediğini, e-mail şifresini bilen biri ya da birilerince gönderilmiş olabileceğinden davanın reddini istemiştir. Yerel mahkemece e-maillerin gönderildiği sabit telefon davalının eşi ile birlikte yaşadığı eve ait telefon olduğundan savunmaya itibar edilmeyerek dava kabul edilmiştir. Dosyada mevcut belgelerden 22.9.2003 günü 19.37’de gönderilen gönderici adı olarak davac(l) ının adının yazılı bulunduğu e-mail’in 81.212.220.150 IP kullanıcısına ait olduğu, kullanıcı adının davalı adı değil D.. A..olup, 0 442 2336741 nolu Erzurum ilindeki bir telefondan 19.30’dan itibaren 41.20 dakika Internet’e bağlı kalınarak e-mail’in gönderildiği anlaşılmıştır. Bu tarihte davalının Çek Cumhuriyetinde bulunduğu, 20.9.2003 ‘de Türkiye’den çıkış yaptığı, 24.9.2003 ‘de Türkiye’ye girdiği Hava Limanına geldiği anlaşıldığına göre davalının dava konusu e-mail’i göndermesi fiilen imkansızdır. Gelişen teknoloji ve teknikler sayesinde e-mail şifrelerinin kırılması ve kolayca ulaşılabilmesinin kolaylığı da gözönüne alındığında davanın reddi gerekirken, kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, Prof.Dr. olup, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalında öğretim üyesidir.
Davalı da Doç.Dr. olup, aynı üniversitenin Psikiyatri Ana Bilim dalında öğretim üyesidir.
Davacı , davalının elektronik posta yoluyla “Atatürkü[email protected]” Internet grubu posta adresine-ki bu tür gönderiler tüm grup üyelerine ulaşmaktadır- gönderdiği mesajlar ile kendisinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla eldeki davayı açmış; davalı ise, mail adresi ve mailin gönderildiği IP numaralı bilgisayar kendisine, telefon da eşine ait ise de söz konusu mesajları göndermediğini, şifresi elinde olan herhangi birinin göndermiş olabileceğini, gönderme tarihinde yurt dışında (Çek Cumhuriyeti) görevli olarak bulunduğu için evde olmadığını, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulü ile 5.000 YTL (5.000.000.000 TL) manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece karar, davalının yurt dışına çıkış ve yurda dönüş tarihleri itibariyle davaya konu mesajı evdeki bilgisayarından göndermesinin fiilen olanaklı olmadığı, e-mail şifrelerinin kırılması ve kolayca ulaşılabilmesinin mümkün olması da nazara alınarak davanın reddi gerekirken kabulünün yerinde olmadığı gerekçesiyle oyçokluğu ile hükmü bozmuş; Sayın B.K.. ve Sayın M.U.. e-mail davalıya ait olduğundan yurt dışında olmasının sonuca etkili olmayacağı , hükmün onanması görüşüyle karşı oy bildirmişlerdir.
Mahkeme davalının yurt dışında olduğuna ilişkin belgeyi ilk karar aşamasında ibraz etmediğini, temyiz aşamasında ibraz ettiğini, ayrıca aynı mahkemenin 2003/478 esas sayılı dosyasında davacısı İ.. H.. A. davalısı eldeki davanın davalısının eşi M.. D.. A. olan benzer nitelikteki bir davada yine benzer ifadelerin yer aldığı ve aynı tarihte gönderilen e-mailler nedeniyle açılmış dava olduğunu, her ne kadar teknolojik olarak üçüncü kişinin davalının şifresini kullanarak e-mail göndermesi olanaklı ise de davalının bu şifreyi koruma ve kimseye vermeme yükümü bulunduğu, sorumluluktan bu yolla kurtulma olanağı olmadığı, taraflar arasındaki husumetin varlığı da nazara alındığında verilen kararın doğru olduğu gerekçesiyle önceki kararında direnerek, davayı kabul etmiştir.
Hükmü temyize davalı vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; açıklanan olgular karşısında davalının davacıya elektronik posta yoluyla ileti gönderip göndermediği noktasında toplanmaktadır.
İleti içeriği ve miktara ilişkin değerlendirme Özel Dairece yapılmadığından, davalının eşi adına kayıtlı telefona bağlı IP adresine göre davalının evinde bulunan bilgisayardan davalı yurt dışında iken yine davalının e-mail hesabından gönderilen ileti nedeniyle hukuken sorumlu kabul edilip edilmeyeceği, dolayısıyla direnmenin uygun olup olmadığının çözümü gerekmektedir.
Yine, dosyanın Hukuk Genel Kuruluna temyiz incelemesi için gelmesinden sonra Mahkemece gönderilen ve 19.06.2006 tarihinde dosya arasına alınan Davalı vekilinin 14.06.2006 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu Davalı N.. A. ve dava dışı eşi M.. D.. A. hakkında Erzurum 2.Asliye Ceza Mahkemesinin 27.04.2006 gün ve 2005/102-2006/220 sayılı Basın yoluyla Hakaret, Tehdit ve sövme suçundan 5271 sayılı CMK.nun 223/2-b maddesi gereğince beraatlarına ilişkin kararının temyiz incelemesine ve sonuca etkisi de değerlendirilmelidir.
Davacının iddiası davalının email adresinden gönderilen elektronik postalarla kendisine hakaret ve tehditlerde bulunulduğu ve sövüldüğü, bu nedenle kişilik haklarına saldırı teşkil eden bu eylemler nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesine ilişkindir.
Davacı vekili ayrıca 18.03.2004 tarihli ilk oturumda; dava dilekçesini ve taleplerini tekrar yanında aynı konuda Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/353 sırasına kayıtlı ceza soruşturmasının devam etmekte olduğunu, bu aşamada başkaca ibraz edecekleri delilleri olmadığını imzalı beyanıyla bildirmiştir.
Mahkemece davacının dayandığı bu evrak 18.03.2004 tarihli ara kararı gereğince yazılan aynı tarihli müzekkere ile istenmiş; Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 24.03.2004 günlü cevabi yazısı ile bu hazırlık evrakının 16.02.2004 gün ve 2004/30 sayılı görevsizlik kararı ile Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne gönderildiği bildirilmiş; mahkemece daha sonraki aşamalar araştırılmamıştır.
Hemen burada, Ceza hukuku ve Medeni Hukuk arasındaki ilişki üzerinde durulmalıdır;
Konuya ilişkin , Borçlar Kanununun 53. maddesinde;
“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”
Hükmü yer almakta olup, kural olarak bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir.
Madde bu yönüyle irdelendiğinde ; Hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değildir. Ancak; aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak yapılan maddi olgular ile bağlıdır.Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü ise ; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak delilleriyle tespit edilip edilmediği olmalıdır.
Bu nedenledir ki, davanın dayanağını teşkil eden ve davacının aynı zamanda suç duyurusuna da konu ettiği elektronik postaların gönderilmesi suretiyle gerçekleşen haksız eylem nedeniyle ceza yargılamasında verilecek karar, eylemin davalı tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine ilişkin yapılacak saptama yönünden hukuk yargılamasına da etkili olacaktır. Açıklandığı şekilde hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesi kararıyla bağlı olmamakla birlikte eylemin sanık/davalı tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti halinde, bu saptama hukuk hakimini bağlayacak niteliktedir.
Zira, eylemin suç teşkil etmemesi ceza hukukunu ilgilendirmekte iken aynı eylemin sanık/davalı tarafından gerçekleştirilmediğine ilişkin tespit ise hem ceza hem de hukuk hakimini bağlayacaktır. Eş söyleyişle, hukuk hakimi, ceza mahkemesince saptanan eylemin sanıkça gerçekleştirilmediği yönündeki maddi olgu ile bağlı olacaktır.
Hukuk Genel Kurulunun 17.06.1998 gün ve 1998/19-523 esas ve 1998/508 sayılı; 06.02.2002 gün ve 2002/19-16 esas ve 2002/47 sayılı; 01.05.2002 gün ve 2002/10-345 esas ve 2002/342 sayılı kararlarında da; “Hukuk davasına konu olay sebebiyle açılan ceza davasında, Ceza mahkemesince saptanan maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı” na işaret olunmuştur.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında; Yargılama aşamasında açıkça delil olarak dayanılan ve varlığı dosya içeriğinden de anlaşılan aynı olayla ilgili Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/353 sırasına kayıtlı ceza soruşturmasının akıbetinin araştırılması ve sonucunun beklenmesi gerekirken, yargılamanın eksik incelemeyle sonlandırılmış olması doğru olmamıştır. Nitekim, dosyaya davalı yanca ibraz edilen Erzurum Asliye 2.Ceza Mahkemesinin 2005/102 esas-2006/220 sayılı kararı içeriğinden de; ceza soruşturmasının aynı elektrik posta içeriklerine dayalı hakaret, tehdit ve sövme suçları nedeniyle davacı müşteki tarafından sanıklar davalı ile dava dışı kocası hakkında suç duyurusuna ilişkin bulunduğu; Rektörlükçe verilen kararın Danıştay 1.Dairesi kararıyla bozulması üzerine verilen lüzumu muhakeme kararına dayanılarak 31.01.2005 tarih ve 2005/303-195 sayılı iddianameyle sanıklar hakkında atılı suçlardan kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama sonunda da eldeki davanın davalısı durumundaki sanık hakkında da atılı suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle 27.04.2006 günlü beraat kararının verildiği, anlaşılmıştır. Ancak anılan bu kararın kesinleşip kesinleşmediğine ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Öyle ise, mahkemece yapılacak iş; açıklanan ceza dosyası getirtilerek incelenmesi, kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kesinleşmemiş olması halinde bu dosya sonucunun beklenmesi ve sonuçta açıklanan ilkeler de gözetilerek yapılacak değerlendirme ile uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermek olmalıdır.
Bu gereklere uyulmadan eksik inceleme ile varılan sonuç usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının araştırmaya yönelik bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 05.07.2006 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.