Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/452 E. 2006/481 K. 28.06.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/452
KARAR NO : 2006/481
KARAR TARİHİ : 28.06.2006

MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/02/2006
NUMARASI : 2005/483–2006/8
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.12.2003 gün ve 2002/354-2003/1011 E.K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 26.4.2005 gün ve 6062-4235 sayılı ilamı ile, (…Davacı vekili, müvekkili ile ailesinin birlikte turistik amaçlı olarak Kanada’nın Montreal şehrine gitmek için davalı şirketten uçak bileti satın aldığını, dönüş tarihinde Montreal-Darvalulaf’ tan Paris’e yapacakları seyahati gerçekleştirecek olan uçağın hareket saatinin 21:30 olarak yeniden düzenlenmesi ile 09.07.2001 tarihi saat 10:00’da Paris-İstanbul seferini yapacak uçağın kaçırılacağının anlaşıldığını, davalının Montreal temsilcinin yönlendirmesi ile seyahatin Paris-İstanbul ayağının Avusturya Havayolları ile gerçekleştirilmesine karar verildiğini, vize sorunu ve gecikmeler nedeniyle tekrar davalının başka uçağının ayarlandığını, ancak 7-8 saatlik gecikmeler ve olumsuzluklar nedeniyle müvekkili ve ailesinin büyük üzüntü yaşadığını, zorlukların İstanbul-Ankara seferi sırasında da yaşandığını ileri sürerek, 5.000.000.000.-TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, havayolu ulaşımının dünya çapındaki yoğunluğu ve teknik özellikleri sebebiyle yaşanan bu doğal gecikmelerden dolayı havayolu şirketlerinin sorumlu tutulamayacağını, buna ilişkin hükmün uçak biletinde de yazılı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, TTK.nun 24 ncü maddesi ve BK.nun 49 ncu maddesinde koruma altına alınan manevi tazminat istenebilmesi için davalı tarafından davacının manevi haklarına bir saldırı olması gerektiği, şahsi menfaatlerinin haleldar olması ve hata vukuunda zarar, ziyan ve hatanın hususi ağırlığının icap ettiği surette zarar namıyla nakdi bir meblağın itası için dava açılabileceği, oysa davalı tarafından davacının haklarına saldırı olmadığı gibi bu tür seyahatlerde bazı gecikmelerin olabileceği ve davacının bunu bilmesi gerektiği, bu yönüyle davacının şahsi haklarına herhangi bir halel gelmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davalı havayolu şirketine ait uçak ile gerçekleştirilen seyahat sırasında gecikme meydana geldiğini, aktarmalar sırasında yabancı ülkede bulunan ve yabancı dil bilmeyen davacı ve ailesinin bu dönem içerisinde büyük zorluklar yaşadığını, davalı elemanlarının ise davacı ve ailesi ile ilgilenmediğini ileri sürerek, manevi tazminatın tahsilini istemiştir. Mahkemece, havayolu ile gerçekleştirilen seyahat sırasında bu tür gecikmelerin mümkün olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş, davacın iddiası üzerinde durulmamıştır. Mahkemece, davanın konusunun, “havayolu ile gerçekleştirilen seyahat sırasındaki gecikme” değil, “gecikilen dönemde ve aktarmalar sırasında davalı havayolları elemanlarının davacıya gereken yardımı yapıp yapmadığı” olduğu gözetilerek, buna göre inceleme yapılması gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin ailesi ile birlikte turistik amaçlı olarak Kanada’nın Montreal şehrine gitmek için davalı Şirketten uçak bileti satın almış olup, aktarmalı programın öngörüldüğünü; dönüşte Montreal-Dorvalulaf’tan Paris’e yapacakları seyahati gerçekleştirecek uçağın hareket saatinin yeniden düzenlenmesi nedeniyle Paris-İstanbul seferini yapacak uçağın kaçırılacağı anlaşılınca, davalının Montreal temsilcisinin yönlendirmesi ile seyahatin Paris-İstanbul ayağının Avusturya Havayolları ile gerçekleştirilmesine karar verildiğini; müvekkilinin bu teklifi, yolculuk ile ilgili hiçbir problem çıkmaması şartı ile kabul etmiş olmasına karşın, davalı Şirketin kendisine ve ailesine karşı vermiş olduğu taahhütlerini, müvekkili Paris’ e vardıktan sonra yerine getirmediğini; yabancı dil bilmeyen müvekkili ve ailesinin, Şirket yetkililerince Paris’te karşılanmayınca, havaalanında çaresiz bir şekilde beklediklerini; Avusturya Havayollarınca, vizelerinin bulunmaması gerekçe gösterilerek seyahatin engellendiğini; havaalanında bin bir güçlükle buldukları davalı Şirket bürosu tarafından, Avusturya Havayolları yerine davalının Paris-İstanbul seferini yapan bir başka uçağın ayarlandığını, ancak bu işlemlerin yedi-sekiz saat sürmesi nedeniyle fiziksel yorgunluğun yanı sıra ruhen derin yara aldıklarını ve seyahatlerine devam edemeyecekleri korkusunu yaşadıklarını; akabinde, Air France’a ait Paris-İstanbul seferini yapan uçak ile İstanbul’a gelmiş iseler de, İstanbul-Ankara seferini yapan davalıya ait uçağın bir gün sonra hareket edeceği konusunda davalı Şirket yetkililerince bilgilendirilmediklerinden, müvekkilinin bu defa İstanbul’da ailesi ile birlikte saatlerce bekletilmek suretiyle mağdur edildiklerini ileri sürerek, 5.000.000.000 TL manevi tazminatın, haksız fiilin sona erdiği 9.7.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Air France-Fransız Hava Yolları Türkiye Bölge Müdürlüğü vekili; uçuş saatlerinin Havayolu şirketi tarafından değiştirilmesinin, uçaktaki teknik problemlerden ve hava ulaşımının yoğunluğundan kaynaklanabileceğini; bu doğal gecikmelerden dolayı havayolu şirketlerinin hiç bir şekilde sorumlu tutulamayacağını; kaldı ki, buna ilişkin hükümlerin uçak biletinde yazılı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “bu tür seyahatlerde bazı gecikmelerin olabileceğini davacının bilmesi gerektiği, bu itibarla Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde öngörülen kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece “Hava yolu şirketlerine, terminale inen her yolcusu ile tek tek ilgilenme külfetini yüklemenin ve bunu ondan beklemenin Taşıma Sözleşmesi ile davalıya tahmil edilmediği gibi, davalının da Taşıma Sözleşmesinde böyle bir külfete girmediği ve davacıya herhangi bir taahhütte bulunulmadığının anlaşıldığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; havayolu ile gerçekleştirilen seyahat sırasındaki gecikme ve aktarma süresince, davalı havayolları elemanlarının davacıya gereken yardımı yapıp yapmadığı hususunun incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, taşıyıcının, hava yolu ile yolcu taşıma sözleşmelerinde hukuki sorumluluğunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
Uluslararası nitelikteki 1929 tarihli Varşova Konvansiyonu ile, taşıma işleri ve sorumlulukları düzenlenmiş olup; daha sonra 1955 Lahey, 1971 Guatemala, 1975 Montreal gibi bazı protokollerle değişikliğe uğramış ve Ülkemizin, 1.3.1977 tarihli, 2073 sayılı Kanunla Konvansiyona katılması uygun bulunmuştur.
Konvansiyonun düzenlediği en önemli konulardan biri taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin hükümlerdir. Buna göre sözleşmeden doğan sorumluluğun neden olduğu zararlar; bedeni zararlar, maddi zararlar ve gecikmeden doğan zararlar başlığı altında düzenlenmiştir. Bedeni zararlar yolculara gelen zararları; maddi zararlar, bagaj ve yüklere gelen zararları; gecikme zararları da eşya ve yolcunun taşımada gecikmesinden doğan zararları kapsamaktadır.
Bu noktada; Konvansiyonun, “Taşıyıcının Sorumluluğu” başlığı altında düzenlenen 19. maddesinde “Taşıyıcı, hava taşımasındaki yolcu, bagaj veya eşyanın gecikmesinden doğan zarardan, sorumlu olacaktır” denilmiş; 20. maddesinde ise, “Taşıyıcı, kendisinin ve adamlarının zararı önlemek için gerekli bütün tedbirleri almış olduklarını veya onlar için bu tedbirleri alma olanağı bulunmadığını ispatlarsa, sorumlu olmayacaktır” hükmü öngörülmüştür.
Yine 23. maddenin 1. paragrafında, “Taşıyıcının sorumluluğunu kaldıran veya bu Sözleşmede tespit edilenden daha düşük bir sınır getiren herhangi bir hüküm yoklukla maluldür, ancak böyle bir hükmün yoklukla malul olması anlaşmanın tümünü geçersiz kılmaz, anlaşma bu sözleşmenin hükümlerine bağlı kalır.” Şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Diğer taraftan, 19.10.1983 tarih ve 18196 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda da, Konvansiyon hükümlerine paralel hükümler sevk edilmiş ve taşıyıcıya taşıma nedeniyle iki türlü sorumluluk getirilmiştir. Bunlardan biri taşınan yolcu ve bagaj ile ilgili zarar sorumluluğu, diğeri de üçüncü kişilere karşı sorumluluktur.
Kanunda, kaza nedeniyle, yolcunun hava aracında veya iniş veya biniş sırasında ölmesi veya herhangi bir bedeni zarara uğraması halinde taşıyıcı sorumlu tutulmuştur. Yolcunun uğradığı bu zarardan doğan sorumluluk yanında bagaj veya yükün uğradığı zarar ile gecikmeden doğan zarardan da taşıyıcı sorumludur.
Taşıyıcı, ayrıca havayolu ile yaptığı yolcu, bagaj veya yükün taşımasında gecikmeye neden olmuş ve bundan bir zarar doğmuşsa bu zarardan da sorumlu bulunmaktadır (m122).
Taşıyıcının yukarıda belirtilen sorumluluklarından kurtulabilmesi için kendisinin ve adamlarının zararı önlemeye yönelik bütün tedbirleri aldıklarını veya bu tedbirleri alma olanağının bulunmadığını ispat etmesi gerekir (m123).
Esasen, Türk Ticaret Kanunu’nun, “Seferin gecikmesi” başlığını taşıyan 801. maddesinde de, hareketin gecikmesi halinde yolcunun zarar ve ziyan talep edebileceği hükme bağlanmıştır.
Bununla beraber, Varşova-Lahey Konvansiyonu Türkiye açısından Bakanlar Kurulu’nun 29.8.1977 tarih 7/13874 sayılı kararı ile 25.6.1978 tarihinde yürürlüğe girdiğinden; Türk Ticaret Kanunu’ndaki taşımaya ilişkin genel hükümlerden önce Uluslararası Özel hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Nitekim, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 106. maddesinde bu kanunda hüküm bulunmadıkça Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Anlaşmaların hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda, davalı hava yolu şirketi ile davacı arasında hava yolu ile taşıma sözleşmesi yapılmış olup; davalıya ait uçak ile seyahat ve aktarmalar sırasında, bilette yazılı Darvalulaf-Paris dönüş saatinde yapılan değişikliğe bağlı olarak seferde gecikme yaşandığı tartışmasızdır. Davacı, bu gecikme ve aktarmalar sırasında kendisinin ve ailesinin yaşadığı zorlukların, davalı Şirket çalışanlarının ilgisizliği ve gerekli tedbirleri almamalarından kaynaklandığını ileri sürerek, manevi tazminat talep etmiştir.
Bu durumda, davacının iddiası araştırılarak, az yukarıda açıklanan Varşova-Lahey Konvansiyonu’nun 19. ve özellikle 20. maddeleri ve Borçlar Kanunu’nun 98. maddesi hükmü delaletiyle aynı Kanunun 49. maddesi hükmüne tevfikan manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; Yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken; yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 28.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.