YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/354
KARAR NO : 2006/368
KARAR TARİHİ : 14.06.2006
MAHKEMESİ : Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/11/2005
NUMARASI : 2005/339-510
Taraflar arasındaki “itirazın iptali ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 3..Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.06.2004 gün ve 2003/760-2004/322 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 17.02.2005 gün ve 2004/15054-2005/2501 sayılı ilamı ile; (…..Davacı, davalı kardeşinin bankadan aldığı krediye kefil olduğunu, davalının borcunu ödememesi üzerine kendisinin 4.769.000.000 TL.yi taksitler halinde alacaklıya ödediğini öne sürerek, kefil olarak ödediği paranın tahsili için başlattığı icra takibine davalının vaki itirazının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava dışı Etibank A.Ş. ile yapılan kredi sözleşmesinde kendisinin asıl borçlu, davacının kefil gözüktüğünü, ancak kredi sözleşmesi yapıldığı tarihte paraya ihtiyacı olan davacının banka nezdinde yasaklı olduğundan kredi çekme kabiliyeti olmadığı için sözleşmesi kendisinin asıl borçlu, davacının ise kefil sıfatı ile imzalayarak alınan kredi ile davacının dükkan satın aldığını, bu nedenle kredi sözleşmesinden doğan borcun davacı tarafça ödendiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 24.8.2003 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinde asıl borçlu davalı, kefil olarak da davacı görülmekte ise de toplanan deliller ve dinlenen tanık ifadelerine göre alınan kredinin asıl borçlusunun davacı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava dışı Etibank A.Ş. ile imzalanan 5.000.000.000 TL limitli 21.8.2000 tarihli kredi sözleşmesini K.T. asıl borçlu, Ü..T..ise müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Davacı kredi sözleşmesinden doğan borcu kefil sıfatı ile ödediğinden, ödediği miktarın rücuan tahsili için Bursa 9.İcra Müdürlüğünün 2003/4576 sayılı dosyasında icra takibi yapmış, davalının borca itirazı üzerine de itirazın iptali için bu davayı açmıştır. Mahkemece, davalı ve davacının kardeş olduğu, kardeşler arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği, davalı tanıkların savunmaya uygun anlatımlarına göre kredinin asıl borçlusunun davalı olmayıp, davacı olduğu gerekçesiyle davanın reddi kararı verilmiştir. Tarafların kardeş olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere HUMK.nun 293/1. maddesi gereğince kural olarak kardeşler arasındaki hukuki işlemlerin miktar veya değerine bakılmaksızın tanıkla ispatı mümkündür. Ancak bu kuralın uygulanabilmesi için taraflar arasında yazılı bir belge (senet) bulunmaması gerekir. Taraflar arasındaki hukuki ilişki yazılı bir belgeye bağlanmışsa karşı tarafın açık muvafakati olmadığı sürece tanık dinlenemez. Yukarıda belirtildiği üzere somut olayda banka ile imzalanan kredi sözleşmesinde davacı kefil, davalı asıl borçlu olarak imzalamışlardır. Bu nedenle bu yazılı sözleşmenin aksine tanık dinlenemez, dinlenen tanık ifadelerine hukuki değeri izafe edilemez.
Davalı ibraz ettiği delillerle davacının sözleşmede asıl borçlu olduğunu kanıtlayamamıştır. Bu durumda işin esası incelenip hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı ile Davalı/borçlu kardeştir.
Davacı davalının bankadan aldığı tüketici kredisi nedeniyle banka nezdinde ona kefil olup, borcunu da ödediği halde kendisine bu borcu ödemediğini ifadeyle icra takibine girişmiş; davalı/borçlunun itirazı üzerine takip durmuş; davacı/alacaklı kardeş tarafından eldeki itirazın iptali davası açılmıştır.
Davalı taraf, dava dışı Etibank A.Ş. ile yapılan kredi sözleşmesinde kendisinin asıl borçlu, davacının kefil gözüktüğünü, ancak kredi sözleşmesi yapıldığı tarihte paraya ihtiyacı olan davacının banka nezdinde yasaklı olup, kredi çekme kabiliyeti olmadığı için sözleşmeyi kendisinin asıl borçlu, davacının ise kefil sıfatı ile imzalayarak alınan kredi ile davacının dükkan satın aldığını, bu nedenle kredi sözleşmesinden doğan borcun asıl borçlusu durumundaki davacı tarafça ödendiğini, borçlu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece kredi sözleşmesinin taraflar arasında düzenlenmiş bir yazılı belge olmadığı gerekçesiyle davacı muvafakat etmemiş olmasına karşın davalı tanıkları dinlenerek davacının kendi borcunu ödediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; davacının temyizi üzerine Özel Dairece, taraflar arasında düzenlenen yazılı belgenin varlığı halinde tanık dinlenemeyeceğine işaretle hüküm bozulmuştur. Mahkemece verilen direnme kararını davacı taraf temyize getirmektedir.
Uyuşmazlık; dava dışı bankadan alınan krediye ilişkin davacının kefil, davalının asıl borçlu olarak yer aldıkları sözleşmenin taraflar arasında düzenlenmiş yazılı belge mahiyetinde olup olmadığı ve buna göre kardeş olan davacı ile davalı arasındaki davanın –davalının muvafakati olmasa dahi- tanıkla ispatına olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, tarafların kardeş oldukları, banka kredi sözleşmesinde kredi veren banka karşısında kredi alan borçlu ve onun kefili sıfatıyla aynı tarafta yer aldıkları uyuşmazlık konusu değildir.
Eldeki dava, aynı tarafta yer alan kardeşlerden kefil olanın borçlu olan kardeşi adına bankaya ödediği miktarların tahsili için borçlu kardeşi aleyhine giriştiği takibe, takip borçlusu kardeşin “aralarında örtülü ilişki bulunduğu,gerçekte kefilin kendisi, borçlunun ise takip yapan kardeşi olduğu yönündeki” itirazı üzerine itirazın iptali istemiyle açılmıştır.
Dolayısıyla, davaya ve uyuşmazlığa konu olan ilişki, dava dışı banka ile kardeş olan taraflar arasındaki ilişki olmayıp; takip alacaklısı kardeş ile takip borçlusu kardeş arasındaki bu örtülü ilişkidir.
Davacı/alacaklı kardeşin icra takibine ve eldeki davaya dayanak teşkil eden iddiası, kredi sözleşmesi gereği sözleşmenin diğer tarafı dava dışı bankaya borçlu olan kardeşinin kefili sıfatıyla ödemek zorunda kaldığı miktarların kardeşi tarafından kendisine ödenmediği, yapılan takibe de haksız itiraz edildiği yönündedir.
Davalı/borçlu kardeş ise; dava dışı banka ile imzalanan kredi sözleşmesinde banka nezdinde kendisinin borçlu gözükmesine karşın, gerçek borçlunun kefil olarak gözüken kardeşi olduğunu ve kredi alacak yeterlilikte olmadığı için krediyi onun adına kendisinin aldığını, parayı kardeşinin dükkan almak için kullandığını, hatta dükkanın tapusunu kredide borçlu gözükmesi nedeniyle kendisinin aldığını ve daha sonra kardeşinin dilediği zamanda dilediği kişiye sattığını, bu örtülü ilişki gereği gerçek borçlu durumundaki kardeşinin bankaya ödemeleri yaptığını, kendisinin borçla ilgisinin bulunmadığını savunmuş; yazılı delili olmadığından tanık deliline dayanmıştır.
Yeri gelmişken, uyuşmazlığın çözümüne esas olmak üzere ispat hukuku yönünden geçerli kurallar, somut olayda bu kuralların hangilerinin geçerli olacağı ve tarafların kardeş olmalarının bu kurallara etkisi irdelenmelidir;
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 287.maddesi;
“Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.”
Hükmünü amirdir.
Aynı Kanunun 288 maddesinde “senetle ispat” ve 289. maddesinde de “senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği” hususları düzenlenmektedir.
Yine Aynı Kanunun 290. maddesinde;
“Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. “
denilmekte ;
293.maddesinde de ;
“Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir:
1 – Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,
2 – Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,
3 – Yangın veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.
4 – Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmıyan muameleler,
5 – Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu.”
Hükmü yer almaktadır.
Hemen burada açıklanan bu usul kurallarının somut olay ortaya konularak değerlendirilmesi yararlı olacaktır.
Eldeki davanın tarafları bankaya karşı biri borçlu diğeri onun kefili sıfatıyla borç altına girmişler ve bankayla kredi sözleşmesi imzalamışlardır. Dosyaya taraflarca delil olarak ibraz edilen kredi sözleşmesi görünürdeki bu ilişkiyi ortaya koymakta; sözleşme içeriğine göre davacı kardeş kefil, davalı kardeş ise borçlu sıfatını taşımaktadır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken yön, kredi sözleşmesinin tarafların birbirlerine verdikleri yazılı bir belge veya senet hükmünde olmayıp, bankaya karşı verildiği; dolayısıyla taraflar arasında varlığı ileri sürülen örtülü ilişki yönünden yazılı delil teşkil edecek nitelikte bulunmadığıdır.
Yukarıya metni aynen alınan ve senede karşı her türlü iddiaya karşı ileri sürülecek savunmaların tanıkla ispatını yasaklayan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 290.maddesinde anılan senetten maksat; davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkiyi belgelendirmek üzere düzenlenmiş ve taraflardan biri tarafından diğerine ya da bunların birbirlerine karşılıklı olarak yöneltilmiş irade bildirimlerini /beyanlarını kapsayan yazılı belgelerdir.
Somut olayda, kardeş olan davalı ile davacı tarafından biri kefil diğeri borçlu sıfatıyla ortaklaşa imzalanarak bankaya verilen kredi sözleşmesi tarafların bankaya yöneltilmiş bildirimlerini kapsamakta ve sadece bunların bankayla aralarındaki hukuki ilişkiyi ortaya koymaktadır.
O halde, bu kredi sözleşmesinin taraflar arasındaki hukuki ilişki bakımından HUMK.nun 290. maddesi anlamında bir senet ya da yazılı belge olarak kabul edilmesi olanaklı olmadığı gibi tanık dinletme yasağının varlığından da söz edilemez.
Davacı ve davalı kardeşlerin sözleşmede görünen durumun aksine, kendi aralarında yaptıkları taraflardan birisinin kefil diğerinin borçlu olduğu yönündeki akit; değerce senetle ispat sınırında kalmakla birlikte taraflar arasında kardeşlik bağının varlığı nedeniyle yine yukarıya metni aynen alınan HUMK.nun 293.maddesinin 1 bendi uyarınca tanıkla ispatı olanaklıdır.
Bankaya karşı düzenlenen kredi sözleşmesinin taraflar arasındaki örtülü ilişkinin tersine düzenlenmiş olması, ileri sürülen bu örtülü ilişkinin tanıkla kanıtlanmasına engel değildir.
Zira, ortada tanık dinletilmesine engel teşkil edecek nitelikte, taraflarca aralarındaki güven ilişkisinin kalktığını ortaya koyan, düzenlenmesi zorunlu olmadığı halde düzenlenmiş ve birbirlerine ya da biri diğerine karşı verilmiş yazılı bir belge veya senet de bulunmamaktadır.
Şu durumda; tanık dinlenmesi olanaklı olan uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemece tanık delilinin kabulü ile davalı tanıkları dinlenerek sonuca varılmış olması, açıklanan ispat hukuku kurallarına aykırılık teşkil etmemekte; bu yönüyle direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmemiştir.
Bu hususlara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davanın tanıkla ispatının olanaklı olduğu yönündeki direnme kararı uygun olup, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine 14.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.